Uzaklarda,bir yıldız kümesinin altında saçları yaşlı dedesi tarafından taranıyordu.Gece ve yokluk kolaydı.İmransu,yaşanması gerekenlerin mecburlarını tamamlayan küçük bir kızdı.İnternet yok, televizyon var ama yalnız TRT çekiyordu.Bağlarını çözüp ruhunu dinliyor,yokluğun içinde ama huzur ve sağlıklı biriydi.
Kucağında dedesinin hediye ettiği minik bir kuzusu vardı,okşuyor,oynuyor, yıkıyor sevdayla büyütüyordu. Yılmadan, yıkılmadan büyüdüğü hayat uçurumlarında düşlerindeki gerçeklere doğru sek sek oynayarak büyüyordu.Köyde çocukluk arkadaşlığı oyun arkadaşlığıyla bitmezdi.İş arkadaşlığına, yardımlaşmaya her şeye uzanırdı.
İmransu’nun yüreğinde tükenmez sevgiler büyürdü.
Dedesi Hamit vardı çok severdi.
Hamit Dede:- Gel şirin perim gel bakalım bugün okuldan neler öğrenmişsin. Gel dedeciğin biraz sosyalleşsin. Gel kucağımda otur dedene oku …
İmransu:- Dede bugün Türkçe dersinde genç bir şairin şiirini okuduk.Çok acıklıydı.Şair çok sevdiği eşine yazmış.Şair askerdeyken,eşi doğum sırasında ölmüş.Cenaze için eve gelmiş,eşi ölmüş,o büyük aşkın tek umudu oğlunu kucağına almış,ağlamış,o sırada bu şiir yazmış.Bir yandan şiir yazmış,bir yandan biricik oğlu kucağındaymış.Şiir bitmek üzerindeyken son mısrayı yazarken acıdan titremiş biricik oğlu kucağında düşmüş ve oracıkta ölmüştü. İki büyük ölüm,iki büyük sevgi,tanımsız acı üstüne bir şiir yazmış.Hocamız da şairin en samimi arkadaşıymış.Ağlayarak şiiri bize okudu. Bütün sınıf ağladı,hoca ağladı. “Tut ellerimden ve aç yüreğinin peçelerini,kapat gözlerini. Bu şiirin içinde, 'Seni seviyorum' sözcükleri yerine iki kez sevdim iki kez öldüm diye şair not düşmüş.
Hamit Dede:-Anlatma küçük gülüm beni de ağlattın. O şiiri ezberledin mi.Oku da dedenin sakalları gözyaşlarıyla yıkansın. Dedenin aşk yarası şairinkine çok benzer. O, şair derdini kağıda aktarmış, ya ben yıllardır içimde bir çocuk olarak büyütüyorum. Baban, bu aşkımızın büyüklüğünü öğrenmiş,senin ismini o yüzden İmran koymuştu…Suda boğulduğu için bende suyu eklemiştim.
Hamit Dede:- Sana keçi oğlağı hediye edeyim.
İmransu:- Sevinçten dedesinden kucağından zıplar,gözlerinden yaşlar akar.Dede cidden mi?
Hamit Dede:-Evet, biricik aşkımın gül aynası evet,evet, senin olsun.
İmransu:- Öylse adını şairin oğlunun ismini koyacam.Hani şiir yazarken ölen oğlu.
Benim oğlağın,ismi Ozanhan..
Köyde fazla oyuncak yoktu,dedemin oğlağı, onu hayata bağlamıştı.Babası,çiftçilikle uğraşıyor,onların geçimini sağlıyordu.Köyde sıradan bir hayatları vardı. Şehire yakındılar ama şehre yalnız teyzesine düğüne gitmişti İmransu… Düğünden dönmüştü,şehir ona farklı ve güzel gelmişti.Üç gün okula gitmemişti.Köye varır varmaz,ilk işi Ozanhan’ı görmek için ahıra gitti. Her yeri aradı, tavuk kümesi dahil küçük oğlak Ozanhan’ı bulamamıştı. Dedesinin evine gitmiş,dedesi bahçedeydi. Bahçeye çıplak ayaklarla gitmiş,dere kenarında canı kadar sevdiği oğlağı Ozanhan’ın ölüsüyle karşılaştı.
Kalakaldı.Yağmur hafiften çiseliyordu.Başladı ağlamaya,gözyaşları,yağmurla kardeş olup aktı dereden,çığlıklarına,şimşekler,hatta esen rüzgar da eşlik etti.Şiddetli bir yağmur,yağınca dere çoşmuş, ölen oğlağı ve oracıkta baygın düşen İmransu’ yu sürüklemişti. Dedesi eve döndüğünde sürüklenen İmransu’ yu görür,selden kurtarır eve getirir.
Acıların ayininde, gün çatlayacak binbir yerinden ve küsecek gibi dünyalık anları yüklemişti.
Hiç bilinmeyen, hiç söylenmeyen,hiç karşılaşamayan duygular,aşklar sele karışmak üzereyken ömür dur diyor biraz daha güzellik yaşa.
İmransu, efsanevi bir aşkın meyvesi,ondan hem aşk, hem aşk gülleri yeşermeliydi.
Hamit Dede:- Kızım,gülüm, sen iyileş yeter ki ben oğlak yerine, bak doğuracak keçimiz var onun yavrusunu sana vereceğim.
Hasta yatağında bu ona büyük bir müjdeydi.
Aardan. bir hafta daha geçmemişti.Keçi doğum yaptı ve iki tane iki yavrusu oldu. O kadar sevinmiş mutlu olmuştu ki her yerde zıplayıp durdu.Ozanhan(oğlağın) yerini tutmazdı olsun.
Koşarak herkese soyluyordu.Bütün mutluluğu artık oydu.Acılara son der gibi bahar gelmiş, coşkuyla oynuyordu. Banbasına koşmak için bahçeye gitti. Babası yok, dedesi de yok.
Eve geldi,
İmransu:- Annesine sordu babam nerde?
Annesi kucağına aldı İmransu’yu ağlama biricik kızım baban Ankara’da döner.
Ankara’ya hastaneye yatırmışlar.İmransu sonradan anladi çok uzun sure bekledi bekledi bir türlü göremedi onu.Her gün babası için eriyordu. Dedesi,canı kadar sevdiği biricik torunun bu acısına dayanamadı onu da yanına alarak Ankara’aya babasının yanına götürdü.Yokluk nedir bilir misin?
İşte hayat orda yokluğun adresini soruyordu.Dedesi neyi varsa oğlu için harcamıştı.Köyden yoğurt getirmişlerdi.Dedesi,para yetmez diye ekmek alamamıştı.Hastane bahçesinde gözü yaşlı,yokluğu özetleyen aç iki yürek yeşilliğin üstünde kalakalmıştı.Hamit Dede,iki yapraktan kaşık yapmış, hadi babana getirdiğin yoğurttan biraz yiyelim.
İkisi oracıkta biraz yoğurt yiyip ziyaret saati geldiğinde babasının yanına gittiler.
Dedesinin gözleri yaşlandı.Belli ki bildiği şeyler vardı.İmransu,babasına o kadar sarıldı ki öyle ağladı ki bütün hastane,hatta Ankara da duymuştu. Akşam üzere geri döndüler.Dedesi yol boyunca ağladı.
İmransu, çocuk aklıyla bir şeyler olduğunun farkında,dedesi ağladıkça o da ağlıyordu.Yol boyunca ağlayıp durdular.Günler sonra bir sabah babasını eve getirdiler,o kadar mutlu olmuştu ki artik babası yanındaydı.
Babası eve geldiğine sadece o sevinmişti. Kalabalık gelip gidiyordu, insanlar ağlıyordu, annesi hiç konuşmuyordu.Sonra anladı ki doktorlar eve göndermiş yapılacak bir şey yok, uç günlük ömrü var evinde olsun demişler.Sonradan anladı bunları. Her gün babasının yanında ayrılmadı. Allah’tan umutlar tükenmez,babasının sözde üç aylık ömrü kalmıştı.Ya da uzun ve masraflı bir tedavi gerekiyordu.
Fransa’da yaşayan amcaları vardı,ama kavgalı yıllardır görüşmedikleri bir amcası. İmransu,bir gün okul ödevi olarak hoca bir mektup yazın demişti.İlkokul beşinci sınıfa gelmişti.
Bütün duygularını toplamış,mektupta yazmıştı. Postaneden amcasına yollamıştı.
Üç ay dolmak üzereydi.Doktorlarına söylediklerine göre babasının son demleriydi. Bir gün okul bahçesinde oynarken yabancı plakalı bir araba yanaştı.Durdu.
Bir amca içinde indi. Oynayan çocuklara yanaştı.:- İmransu kim dedi.
Çocuklar:- İmransu’yu gösterdiler. İmransu oyna zıplaya geldi.
İmransu:- Buyrun benim nasıl yardımcı olayım.
Amca:- Şöyle bakim uzaktan hiç beklediğin var mı?
İmransu:- Bir tane amcam var Fransa’da …
Amca:- İşte o benim dedim. Hadi beni babana götür, babanı Fransa’ya götüreceğim ve iyileşecek inşallah.
İmransu, Ağrılarını bastırarak sarıldı sarılışlara,amcasına. Yüreğim acılara dönük, umutlarını tutuşturacak gün gelecek ve gün bugündür.
Eve vardılar.Babası çok ağır hasta.Yıllardır küskün,kırgın, haber alamadığı kardeşi gelmişti.Hoş geldin dedi.Sustu.Bakıştı iki kardeş.
İmransu:- Babacağım, amcan ikimizi de alarak Fransa’ya götürecek.Ve sen orda iyileşeceksin.
Babası:- Hayır,burada ölürüm ama onla gelmem.
İmransu:- Ne demek,sen babasız mı bırakacan,benim deftelerimi,kalemi, önlüğümü kim alacak?
Ben kime baba diyeceğim.Bir çocuk babasız nasıl yaşar?
Babası, gözleri yaşardı, herkes git, küslük, bitsin deyince,İmransu,amcası ile birlikte Fransaya gittiler.
Uzun tedaviden sonra babası iyileşti.Amcası çalıştığı fabrikada ona da iş buldu.İmransu,amca çocuklarıyla birlikte artık Paris’ te okumaya başladı.
Bir yıldız yağmurunda ı umutların seli aktı, oturup bir köşe başında ıslandı hayaller. Yokluklar,zorluklar,kırgınlıklar,yerine güzellikler sosyal şeyler bıraktı. İmransu artık huzurlu,sosyal, güleç,okuyan, düşünen ilkokul beşinci sınıf öğrencisiydi
Kayıt Tarihi : 14.4.2009 22:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!