Sabah mahmurluğunda hayata karşı uyanmaya çalışırken uzaklardan, umutlarını yüklediği, hasretlerini bezediği diyarlardan bir dost selamı geldi sanal ortama inat bir sıcaklıkta... 12 yıllık dostluktan yansıyan bu sıcaklığı bir anda ruhsal titremeye, duygusal kıvranmaya bürüyen ise dostunun onunla paylaştığı şarkı oldu...
Nilüfer’den... İnkar etme...
Şarkıyı açıp dinlediğinde ilk düşündüğü, ilk hissettiği şey aşksızlığa mahkum kalışıydı... Aşkı özlediğiyle yüzleşti önce... Sonrasında aşka dair korkularıyla... ‘Aşkta gözüm yok, hatta istemiyorum, zaten aşka gücüm ve inancım yok! Ama bari az da olsa birinden hoşlanabilseydim’ diye mırıldandı, derinliklerinde haykırarak... Aşka dair hasretiyle, aşka dair korkulu güvensizliklerinin oluşturduğu ritmik senfonin hüzünlü ezgisi çınlıyordu yine ruhunda... Unutmaya çalıştığı geçmişi, yaşayamadığı bugünü ve gözlerini belirsizliğe diken geleceği nota nota çınlıyordu işte yine...
Aşksızlığa mahkum olmuş ve kurumaya yüz tutmuş duygularını bir umut yeşertmek, diriltmek amacıyla yine yazıya dönmüştü yüzünü... Satırlarına yansıtacağı sevgiyle içindeki sevgiyi arayacaktı... Arayacaktı ki derinindeki hazineyi gün ışığına çıkartıp başkalarına sunabilsin, paylaşabilsindi...
Tam sevgiye dair aylarca, hayatca bekletip demlediği notlarını çıkarıp kelimelerini satır satır yazısına serpiştirmeye başlamışken yine ekranın ardından bir selam geldi, yıllardır varlığını yadsımaya ve verdiği acıları unutmaya çalıştığı birinden; hem de aylar aylar sonra... Ve yine Kasım’da!
‘Bu kadar tesadüf çok fazla! ’ dedi içinden... Çoğu şarkının olduğu gibi, bu şarkının da, hatta en çok bu şarkının hatırlattığı, silbaştan yaşattığı kişi aylar sonra hem de bu şarkıyı dinlediği anda karşısındaydı işte! Hem de yine Kasım’da! Hem de Kasım’ı yazmamak için bu kadar direnirken! Kasım’dan onun yüzünden vazgeçmişken!
Ve ne garip, yine onu ilk gördüğü Kasım gibi heyecanlandı, korkuları sardı benliğini yeniden! Aradan geçen her Kasım’da duyarsızlığına bürünmeye çalıştığı acılarıyla, unutmaya çalıştığı yıpratılmışıyla ve inkarında olduğu hasretiyle yüzleşmek yine bir Kasım gününe düşmüştü...
Ahh Kasım! Onu ona veren, sonra onsuzluğa alıştı sandığı zamanlarda yine onu karşısına çıkartan Kasım! Kasım’ın ona bunu yapmaya ne hakkı vardı? ! O’nun bunu ona yapmaya ne hakkı vardı? Yetmemiş miydi tüm güvenini ve aşka dair inancını çalışı? Yetmemiş miydi onu aşksızlığa mahkum edişi? Yetmemiş miydi? ! ! ! Şimdi niye kanatıyordu yine kendisinin açtığı yaraları?
Git demişti adam... O da gitmişti işte! Daha ne istiyordu? Şimdi niye gidiş yollarının önünde duruyordu? Niye hatırlatıyordu o acı veren gidişi, gönderilişi? ! Cevaplarını yıllardır alamadığı, ve ömür boyunca da alamayacağını artık anladığı soruları niye çınlatıyordu beyninde yine, yeniden! Sahi ya, onlar niye ayrılmıştı? Niye git demişti adam? Niye önce kadının kendine güvenini, sonra ona güvenini, sonra da hayata ve insanlara güvenini çalmıştı? Niye aşka inancını sarsmıştı? Ve şimdi varlığıyla, bu cevapsız bıraktığı soruları acıtarak hatırlatması niyeydi?
Aklım hiç almıyor nedense
Herşeyi bir anda silmeni
Yaşanan onca şeyden sonra
Öfkeli, insafsız sozleri
Diyorsun ki: Göz yaşların faydasız
Seni zaten hiç sevmedim ki
Aklı almamıştı hiç! Anlamamıştı herşeyin bir anda silinmesini! Anlamamış ve kabullenememişti o insafsız sözleri! Ve gözyaşlarına hiç hükmedememişti! O zaman da, aradan geçen onca yılda da, ve şimdi de akıyordu işte gözyaşları! Faydasız olsalar da...
Git diyorsun nasıl giderim, umutlarım ne olacak
Acılarım, göz yaşlarım; hesabımı kim soracak
Unutamıyordu gönderilişini, ve kabullenememişti sebebini, anlayamamıştı hiç! Hele ki şarkıdan farklı olarak ‘Seviyorum, ama git! ’ deyişini! Sevgi gönderir miydi hiç? Seven gönderir miydi? Madem seviyordu, madem seviliyordu niye göndermişti? Madem ki göndermişti, demek ki şarkının dediği gibi zaten hiç sevmemişti! Peki yaşattığı acılar? Peki akıttığı gözyaşları? Hesabını soramadıkları ne olacaktı? Bari cevaplarını verseydi! Ondan çoktan umudunu kesmişti zaten, bari hayata dair umudunu geri verseydi ya!
Ne zordu bu duygusal patlamayı yeniden yaşamak, aylar sonra yine duyguları ve düşüncelerini savaşa sokmak... Ne zordu bu sinir harbinden yara almadan sıyrılmaya çalışmak; acılarını ve nefretini bastırmaya çalışmak... Ne zordu hayatında yaşadığı ilk ve tek aşkla yeniden yüzleşmek! Hasretle öfkeyi bir arada yaşamak ne zordu! Ve ne zordu ondan bu halini gizlemeye çalışmak! Hıçkırıklar içinde kaybolurken ekrana gülücükler kondurmak ne zordu!
Ela gözlerinin en güzel haliyle aynada yüzleşti... Ağlayınca yosun yeşiline bürünen gözleri yemyeşil kendine bakıyordu...Yüreğinin rengi ise boz bulanık grinin kimliksiz derininde ve kahverenginin güçlü durmaya direnen oto-kontrolünde matlığını arıyordu; acımamak için, kanamamak için, damla damla akmamak için...
Ona yıllarca boğuştuğu tüm duyguları tekrar emanet ederek gitti adam... Yıllar önce geldiği bir Kasım gününde, yine gitti, hep gittiği gibi... Ve kadın, hesabını soramadığı, sorsa da cevabını alamadığı acıları ve gözyaşlarıyla yeniden başbaşa kaldı... Son bir kere adamın ekrandaki resmine hasretle, eski zamanlardan kalma aşkla ve şimdi aşkın uzantısı olan nefretle bakarak sayfayı kapattı... Kimbilir, belki bir başka Kasım’da karşılaşma umudu ve bunun isyanlı korkusuyla... Aşksızlığa sımsıkı tutunarak... Bir Kasım gününde...
Funda Gülseven
08/11/2008
Funda GülsevenKayıt Tarihi : 8.11.2008 15:38:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Funda Gülseven](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/11/08/yine-bir-kasim-gunu.jpg)
Gönlü güzel olan insanlar asildir.diyorum,Saygılar.Dost.
salim erben
ilhamınız devamlı olsun.
saygılar
TÜM YORUMLAR (12)