Ahmet Erhan'ın Ardından
Ahmet Erhan’la Kitap Zamanı için bir söyleşi yapmıştık. Telefonda sesi gittikçe inceliyordu ve ben bunu nezaketine bağlıyordum. Daha ilk şiirlerinde nabız atışı gibi bir görünüp bir kaybolan ölüm epeydir yolunu gözlüyormuş meğer…
İlk şiir kitabım yeni çıkmıştı. İstanbul’da dönemin popüler kültür dergilerinden birinin ofisinde, onca tanınmış şair ve yazarın arasında, taşradan yeni gelmiş bir genç olarak bir köşede duruyordum. Odadaki genç şairler babaları yaşındaki şair ve yazarlara adlarıyla hitap ediyordu ve bu durumu çok garipsiyordum. Benim gibi sıkıntıyla oturan ve “abilik” sıfatını fazlasıyla hak eden biri vardı odada, ısrarla kendisine adıyla hitap etmemi istemesine rağmen bunu bir türlü beceremiyordum. Yıllarca yaşadığı Ankara’yı bırakıp İstanbul’a yeni gelmişti. Elleri titriyor ve sürekli terliyordu. Etraftakiler terini silmesi için ona peçete uzatırken göz göze geldik. Sonra da odadaki kalabalıktan kurtulup kendimizi derginin küçücük balkonuna attık. Aşağıdan geçen kalabalığa bakarken, “Kırk yaşında yazacağın şiirleri neden yirmisinde yazıyorsun? ” diye sordu. O gün kendisine doğru dürüst bir cevap veremedim ama yıllarca bir övgü cümlesi olarak üst cebimde taşıdım bu sözleri.
Ahmet Erhan’la ilk ve son tanışmamız o derginin balkonundaki bu kısacık konuşmadan ibarettir. O gün ben geldiğim yere, Diyarbakır’ın ıssız bir köyüne döndüm; o da sonrasında bir türlü sevemediği İstanbul’un uzağına taşındı. Çok zaman sonra zar zor duyabildiğim bir sesle birkaç kez telefonda konuştuk. Bir de Kitap Zamanı için uzaktan bir söyleşi yaptık. Telefonda sesi gittikçe inceliyordu ve ben hastalığını çok da düşünmeden bunu nezaketine bağlıyordum. Daha ilk şiirlerinde nabız atışı gibi bir görünüp bir kaybolan ölüm epeydir yolunu gözlüyormuş meğer...
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta