SELAHATTİN YETGİN YILDIZ ŞİİRLERİ

SELAHATTİN YETGİN YILDIZ ŞİİRLERİ

Selahattin Yetgin



Bir masal devinden masum bir dilektir seni sevmek,
Seni sevdikçe, seni yazdıkça kalemim sonsuzdur hep.
Görkemli bir bahçe, uzak bir ülkedir belki de yüreğin,
Gözlerin, saçların, ellerin, dudakların ve Eylül’dür sözlerin…

Aylardan Eylül. Ve ben sana suskunluğumun kapılarını açıyorum gül goncası. Çünkü, aylardan Eylül ve bitti benim suskunluğum. Elimdeki çiçekler hep gül, bahçem gül, yüreğim gül ve şimdi Aylardan Eylül.

Açtım kapımı ardına kadar, yüreğim mavi, ellerim yıldız ve saçlarım aya tutkulu. Bakışlarım mağrur yüreğin gibi. Gözlerin hüzünlü şarkıları çağırıyor, ellerin soğuk Eylül geceleri gibi, anıların kayıyor arada bir yıldız gibi.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin





İnanmadığım tek şeydir senin yokluğun,
Bir matem sevişmesi şimdi yüreğimdeki.
Geceler turkuvaz, melankolik bir şarkı sanki
Tenim mağrur yüreğine ağlıyor kıyamet gibi…

Hayat sahnesinde ne kadar ağlarsan ağla, bir gün gülmeyi de oynayacaksın. Sevginin acıtan dikenleri ellerini kanatsa da kutsaldır küçüğüm. Yaşamın getirileri aynı oyundan sıkılıp bir gün sana da açacaktır kollarını. İşte o gün beni hatırlayıp hafifçe gülümseyecek, yaşamın tutkulu sarılışlarında benliğine kavuşacaksın.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin





Efsunlu bir bakışın sahilinde okşuyorum gönlünün peçelerini
Özlemli ceplerimde yaşanmamış bir mevsim, al senindir hepsi
Saçlarını okşuyor rüzgâr, eşkıya aşklar iniyor dağlardan sanki
Zemheri mevsimlerdeyim, gecenin yorganını çek üzerime haydi


..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Dargın Bakışlarımdaki Sevdalı Gülüşümsün

Avuçlarımdaki yokluğun düşüyor seni düşündükçe sulara, mevsimlerden güz
Aşk kayıp bir yıldız, yalan iklimlerde bekleme gelişimi, gül bile açmaz susuz
En son yazgılar tükenirmiş sevgili, adın hicran yarası, ruhum nicedir özsüz
Düşlerin ovalarında kar var şimdi, gel gönlümdeki mor halkaları sil nefessiz

Hep masallarla ovuşturduğumuz bir hayatın orman saklılarında büyütürüz sevdalı yüreğimizi, gökyüzü asık suratıyla yağmuru biriktirirken. Uzayan bir günün yelesine yapışarak akşamlar içeriz kanlı göllerden, hicranla biz güllerimizi büyütürken. Umut düşeriz yıpranmış günlüklere, adımızla sarmalarız gittikçe üşüyen gülüşlerimizi, aşk kayıp bir yıldız gibi uzaklarda yer değiştirirken.

Çaresizlik sularında kendimizi izlerken bir yalnızlık girdabına takılır gözümüz, vakitsiz sızılara dönüşür dalga. Yamacımızda açan menekşeler rüzgâra ıslık yükler, gönlümüzün derinlerinde sevda üşür iken. Her aşk kendini süzen bir düş yansımasıdır, gözlerimizdeki mor halkaları kucaklamadan düşeriz yollara, bizi mağrur bırakan tek gerçeğimiz olur o veda. Yeni bir toparlanışın kucağından duraksamasız yolculuklara çıkmadan, önce gönül topuklarımızı yoklarız, nasırlı bir geçmişin porlu taşlarından şiir örerek. Yalan iklimler göverir yaban bahçelerimizde, avuçlarımızdan mor ütopyalar sızar, bir martı kanatlarında taşıdığı emsalsiz şiirlerle yaşamın denizleri üzerinden ihtişamla geçer.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Seni beklerken elimdeki ekmeği suya düşürüyorum
Seni beklerken sıcak namluların ağızlarını öpüyorum.
Yüreğimdeki sıcak buğu, kavgamın kutsanmış toprağısın
Çünkü sevdanı göğe, denizlere ve toprağa mayaladım ben

Bulut bulut, al yalaz bir sevda büyürken içimde, baharlar zıpkın çiçekler gibi patlıyorlar yüreğimde. Gündüzleri sevda, geceleri aşk peşinde koşan bir deli tayım ben şimdi de. Kimi, yarasalar yüreğime geriyorlar kanatlarını, kimi dehşet bir kızıl ikindi göğsümü deliyor. Göğsümde tatlı bir ağrı, dilimde nefis bir şarkı; ‘sen olmadan neye yarar bu hayat’ şarkısını dillendiriyor. Kimi anlarda, dilimdeki ağılar kanı, sütü ve irini boşaltsa da ben oyuk oyuk bir yerkürede sana çıkacak bir yol arıyorum.
Tüm duvarlarımda gözlerin, hücrelerimde ellerin ve göğsümde ince sızın var şimdi. Çocukluğumda kalan geniş bahçelerden derlediğim bir demet menekşe kokusunca esiyor zaman. Bir fındık gölgeliğinde açan, açtıkça sessiz çığlıklar atan menekşeleri sunuyorum elleri nasırlı, saçları kınalı anama. Yüreğindeki vefa, gözlerindeki şifa ile geçti çocukluğum. Bir fırtına tepesine bağdaş kurup o mor menekşelerin ayin sözcüklerini fısıldıyorum şimdi meleklerin şehrindeki yüce sevdama.
Seninle birlikteyken rüzgar vuruyordu yüzümüze. Dayanılmaz, anlatılamaz bir manzaranın kollarında baş başaydık. Ellerimiz birbirini arıyordu inadına. Seninle uzak denizleri seyrederken biz, gözlerimiz manzaraya bile bakmıyordu. Çünkü, deniz gözlerinde, dalgalar saçlarındaydı. Dudakların toroslar gibi doğurgan, vücudun yurdum gibi bakirdi. Aynı kadehten içimize boşalan bir içki gibi, aynı sigaradan yükselen dumanlardan fallar açıyorduk birlikte. Yüksek rakımda yudumlanan bir kadeh rakıydık birlikte seninle ikimiz. Ruhumdaki sarhoşluk senin eserin, senin bu gözler, senin bu eller neylersin.
Uzun bir havadır dilimdeki, vazgeçemediğim bir mısra. Vur davula tokmağını sevdam, çalsın zurnalar. Şu karşıdan görünen benim halayım. Bir beyaz kısrak ol, çiğne toynaklarınla yüreğimi. Ezilsin acılarım, bitsin özlemim, dağlar inlesin. Sensizliğimin tüm sözcükleri şimdi dilimden düşsün. Anadolu’m ol, yurdum ol, sevdam ol haydi, menekşelerle, kardelenlerle donat şu yorgun gönlümü.
Sen ki, alnımın yazgısı, yanağımın ışıklı tarafısın. Öpüşlerinin ay duruşlu, yakamoz ışıltılarında karanlığa yapışan bir namlu gibi seni beklerim. Sürülürüm hücrelere, gün ışıyıncaya kadar susarım. Sensiz yılan oymağında yaşar, çekilmez yalnızlıklara tutunurum. Seni bulunca, sesini duyunca öperim namluların sıcak ağızlarından, öperim gövdemi parçalayan çakal sürülerinin dişlerinden. Ağustoslarım derelere dökülür, kurdun, kuşun ovalarında sensizliğin izini sürerim.
..

Devamını Oku