NASIL UNUTURUM
Doğduğum o zümrüt yüksek tepeli köyü
Yaşadığım o mütevazi evi, odayı, pınarı.
Nasıl unuturum.
Sevdiklerimle yaşadıklarımı,
Misket niyetiyle mazılarla oynarken.
..
Çok uzaklara gittim nerdeyse bir buçuk gün
Gittikçe gün uzadı içimde merak-düğün
Gözlerim uykusuz ölmüşüm gibi hüzün
Geri dönmenin kolay olmadığı yerlerdi…
Japonya’nın incisi hem meşhur hem pahalı…
Sözlerinde hissettim inciden alıntılar
..
gecenin bir yerinde ürperir toprak
serviler hışır hışır
yorgun düşmüş kederden
yapraklar yas içinde
kimsesiz kondular kalmış
dağılmış kâşanelerden
ölüm gibi susan
..
Ne kadar her şey güzel
Şöyle parmağını bile kıpırdatmaksızın.
Yatıp kalacaksın
İşin bittiği yerde
Ki hep sabahlar olacak
Ve sen kalkıverebileceksin
Hoppacık böylece.
..
Bayramlara emanet saklı duygularım var
Hepimizin çocuk olduğu zamanlarda
Basitlikten ve yarını düşünmezlikten damıttığımız büyük mutluluklar vardı
Ve bayramların sürekli güneşlere uyandığı baharlarda
Yepizyeni kıyafetler içinde
Bildik bilmedik insanların ellerini öper
parayı sever, şekere de eyvallah ederdik
..
Biliyor musun ben seni özlemeyi öğreniyorum.
Bunun yarını da yok, dünü de yoktu, bu gün bir başlangıçtı aslında...
Taşlaştı boğazımdaki tıkanıklar, bir dünya yumağı oldu gırtlağımın tamamında, hayatın tüm ipleri örülmüş boğazıma, tüm cümleler düğüm olmuş iç içe, tüm yazgıların örgüsü bunlar can damarıma işlemiş, tüm kış yorgunluğunun nefessiz dakikaları artık geride kaldı, bir ağırlık musalla taşında görmez gözlerin ışığında kaybolmuş tüm yaşam karelerinin istekleri, neden zorlanır bir beden bu kadar ki kaç mezar taşında var bu hikâye, kaç göz karası sönmüş bu hikâyenin benzerinde?
Sahipsiz düşüncelerin ardında kalan kadın, gözlerin bir süzgeç düşüşü yaş, yüzün kır beyazı, hayatın vaz geçilmiş nutkundan kalan ne var elde, ne idi sarmalandığın acı veren düşünceler, karanlığın gözyaşları bunlar, ucu gün ışığına uzamış, binlerce resim karesi taranmış mutluluğun resmini görebilmek için… Karanlıktaki gözler bunlar mutluluktan uzak...
Kaçıncı ölüş bu, kaçıncı kaçış bu yangın düşlerinden, kayıp düşüncelerin serenadı bunlar, sahipsiz bakışların içinde kalan, sen kadın, ben sana ağlamakla, dünyamı ıslattım, sen kadın, güldürdüğün günlerin hesabı kaldı mezar taşlarına yazılacak, sen kadın ben senin gözlerine ağladım hep, sen kadın ben sende tükendim bilmez misin şimdiki pervasızlık bir acemi ıslığıyla bölünecek…
..
Hamam böcekleri geziyor yine caddelerde,
Ayaklarında takunyaları,
Kırmızı balonlar patlatıyor fareler barlarda,
Taksim meydanında bir kurbağa şarkı söylüyor
Star adayı olduğunu düşünüyor kendince
Ta ki yanından bir kokarca geçinceye dek,
..
Seni düşündüm her sabah bindiğim 07:45 vapurunda,
Camlara vuran yağmur damlalarının içinde
O an en güzel gülüşünle seni gördüm.
Deniz senin kokunu getiriyordu yine.
Deniz, yağmur, sen ve ben bir bütündük bir zamanlar.
Okunup yırtılan eski mektuplar gibi unutulsam da,
..
İş gereği raslantı sonucu tanışdık,
Adı gibi esrarenğiz değil sadelik,
önyarğısız tasvire şuan başladık,
şimdi irticalen silerede tanıştırdık.
Geçelim konuyada öğrenin artık,
Soldurulmuş saçlar kalanı dadlik,
..
(Gizli bir öznenin ilerleyişi anlatımında) Gel, güzel yarınlara …
II.
Bir diyalog, dağlarda kalındığında gerçekleşecek: Hakkari Cilo Buzul mefhumu çıkılmakta …
..
Gerzan,
Mavimtırak yağışlı bir sevda,
Balık etlisin fakat ruhsuz musun nesin;
Sandıkların yine mi kilitli?
Ne zaman açılırsa söyle o zaman geleyim;
Yastık altı altınlarımı bozdururum,
Sana ciciler alırım.
..
Let us give a peace to bitterness! ! !
Bir mağaranın tercih kovuklarında göz kırpıştırılan
ikizler;
kovuklar, değil mağara:göz yuvar yuvalarında sıradan anaokulunun faltaşı kesilirler.
..
insanın yanar bil eti
yoksa piyango bileti
koş noel babaya gönder
hızlı tez mektup ileti
ulan teke sakalınla
gavura verip hediye
..
MONNA ROSA – IV - VE MONNA ROSA
"Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarımı rüzgara,
..
N aa.
Uzun yıllar sonra bir yaratık doğmuştu. Adı Bamu’ydu. Gerçi adının nasıl konduğunu, onu kimlerin koduğunu, ya da bunun ne anlama geleceği konularında bir fikir yürütemezdi ama, adı buydu. Ve bu boynuna asılı sallanan o yengeç yampirisi künyede yazıyordu. O nereye koştursa, künye de sallanıp duruyordu. Bamu çok yemek yiyordu, ve kemirirken her şeyi döküp saçıyordu –kemiren bir memeli? Ara sıra koşmaya başladığında; bazen iki ayakları üzerinde koşuyor, bazense dört ayak üzerinde devrilip gitmeye çalışıyordu.
Cangıldan çıktı. Çok yollar gitmişti; ona ulaşan dünya zamanı, ki insanlık tarihinin ona yetişmiş olması gibi belki de… Statik.
Bamu bir şehre ulaştı. Bir şekilde bir şehre ulaştı. Oraya nasıl geldiği hakkında en ufak bir fikri yoktu. Onu sürükleyen şans faktörü, bir otoparkın zemininden dolambaçlı yolları evirip çevirerek yukarı ulaşmasını sağladı onun, sekizinci kata. Büyük otopaktı bu.
Yine karnı acıkmıştı. Yiyecek bir şeyler aramaya başladı. Homurtusuna etki edecek başka bir ses yoktu. Yan merdivenlerden 8. katın çok yayvan, yılbaşı zamanı kalabalık alışveriş merkezlerini andıran ortalık alanına doğru tökezlemeler sergilemişti.Otomatik o makinalardan buldu Ve nasılsa, pörsümüş kotundan çıkardığı bir bozuk parayı o büyükçe kutunun özel, klişe kilit yerinden attı. El maharetiyle çıkarmıştı o parayı üstelik. Kutu da ona bonkör davranmış, ve bisküvi paketini hızla dışarı bırakmıştı. Bisküvilerin hepsini bitirdi. Homurdana homurdana etrafta dolaştı.
..
Kapının tak tak sesleriyle,
Gözlerimi açıyorum.
Ve nerede olduğumu anlamaya çalışıyorum.
Kafamı koyduğum tahta masadan,
Sakince kaldırırken etrafı süzüyorum.
Yan tarafta cılız bir ateşi olan, köy ocağı.
Ocağın yanındaki, sandığın üzerinde,
..
“Neden Mr. Anderson! neden? neden! neden (ayağa) kalkasın? Hayatta kalmaktan başka bir şey için mi savaşıyorsunuz? hayatın amacı, sona ermektir (!)
Bana (bunun) ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
: Özgürlük mü? Gerçek mi? Belki de barış! Yanılsamalar bay Anderson, algılamada aldanmalar! Herhangi bir anlamı ya da amacı olmayan bir var oluşu ümitsizce haklı göstermeye uğraşan zayıf insan zekasının ürettiği geçici kuruntular! Ve bunların hepsi de Matrix kadar yapay! Zaten sevgi kadar zavallı bir kavramı insan zekası icat edebilirdi (!) …
Kazanamazsın! ... Neden Mr. Anderson! neden? ”
..
Mustafa Ceyhan'a yılbaşı hediyesidir.
Düğün var Çengeller Köyünde
Aşağıkilerin Mustafa'yla
Ayvaz Ayşe evleniyor.
Yaş on beş
..
Küçük bir kız ağlıyor bugece içimde..karanlıklar
iniyor caddelere, sokaklara..
Yağmur yağıyor şehrimin üstüne,
titriyor küçük kız sımsıcak evinde..Aklına düşüyor
kimsesiz garipler varmıdır soğukların içinde..?
Donuyormudur elleri ayakları sefil bir hayatın
soğuk nefesinde? Yüreği donuyor küçük kızın,
sıcacık evinde, sokak lambalarının ışığında daha
şiddetli görünüyor yağan yağmur..
Korkuyor, titriyor küçük kız, hızla örtüyor perdeleri..
Koltuğuna siniyor 65 kiloluk beden içinde çığlık, çığlığa
isyanlardaki küçük kızın yalnızlığı, karanlıklara karışıyor..
Oysa yakmış tüm odaların lambalarını, inlercesine,
sesli düşünüyor, burası sıcak, burası aydınlık..
Yüreğinde ılık bir meltem esintisi ılık, ılık,
sarıyor bedenini..
Biraz gevşiyor büzüldüğü koltukta kız..Hayallere
dalıyor umarsızca..Kapalı gözlerinde vadilerde
ceylanlar su içiyor, elinden ot yiyor, yergök mavi..
Küçük kız elinde boyası fırçası daha da renk veriyor dağlara taşlara..Aklına ilk aşkı geliyor yüreğini bir akrep
sokmuşcasına yüzünü buruşturuyor kız..
LİLA diye inliyor LİLA ..
Sevginin rengiydi o ne zaman erguan ağaçları gelse
aklına bir ateş düşerdi gönlüne..Tam iki göğsünün
arasına yumruk gibi bir taş oturur nefes almakta
zorlanırdı kız..İşte yine öğle oldu..Boyadığı,
doğanın kirlenmemiş renklerine bir de LİLA rengi
eklemek isteyince vefasız yılların alıp gittiği
sevgisi köz gibi düşmüştü yüreğine. Cayır,
cayır yandığını hissetti birden kalbinin..
Gözlerinden akan yaş duadağına değince tuz
tadı bir anda sildi boyadığı renklerini..
Hüzün eğdirdi başını, ağrıyan omuzunun
acısıyla kalktı yerinden..
Tek, tek, kapattı odaların ışıklarını..
Pijama larını giydi, yatağımda huzurlu
uykulara dalarım diye düşünde, düşündüğüne
kendiside inanmayarak..Çünkü uyku sorunu vardı
kızın yıllardır.. Yorgan yastık şekli bozulur
der top olurdu dönmekten..Yllarca nasılda iki
saatlik uykuyla gitmişti işine..Beş saat uyusa
lüks`dü onun için..Gece lambasını açtı tavandaki
sarkan lambayı kapattı..
Yastığı arkasına koydu güzel şeyler düşüneyim
rahat uyurum diye düşündü..
Işık onun hayallerini kısıtlıyor odanın içinde
gördüğü her şey anı olup canını acıtıyordu..
Bir hışımla doğrulup yastığını düzeltti lambayı söndürdü..
Simsiyah zifir oldu heryer aklına mezar
geldi kızın ölünce ya canlanırsam?
karanlıklar sıktı ruhunu yüzüne kadar sarıldı yorganına..
Karanlıktan saklandı kız..Oysa ne severdi geceleri..
Nedense bir başkaydı bugece ilk defa korkutmuştu onu
karanlıklar sımsıkı sarıldığı yorganında nefes almakta
zorlanınca açtı yüzünü..Karanlık yine korkuttu insafsızca..
Çocukluğunda okuduğu romanlar aklına geldi..Polyanna..
En acısı yüreğine çıkmaz bir kurşun gibi işlemişti
KİMRİTCİ KIZ..
O romanı düşündü birde dışardaki soğuğu..
Kibritci kız ısınmak için son kimritine
kadar yakmış ve soğuktan ölmüştü aklında kalan..
Bugece yılbaşı, Lila renklerim düştü aklıma,
birde martılar..Sahi hiç üşürmü martılar..?
e&e
..
bazısına ilaçtır bazısının yarasını kaşır
herkesi gerçeklerine taşır zaman
pırıltılı yılbaşı gecelerine benzemiyor
mutluluk da emzirmiyor çoğu geceler
hiç birşeyin aslı değil gölgeler
istediği kadar kaçsın insan hep kendine döner
..