Sen miydin kapımı çalan hüzün kokan hücremde
Burada kapımı kimse çalmaz benim
İdamlık bir suçluyum ben
Kimse adımı sormaz benim
Sahi sen misin ayak seslerini duyduğum hayalimde
Yoksa içime dert değil bu hain geceler
Zaten soluk soluğa idamı bekleyen benim
..
Gençliğimin yastık altında saklı sevdalı resmi.
Sene bilmem kaçtı,kimdi,kimin nesiydi muamma.
Ya bir bayram arefesi yada yılbaşı sabahı.
Üç beş asker poz vermiş birde sen vardın karede.
Burası neresidir dedim bilen çıkmadı.
Sonraları öğrendim; İstanbulmuş,İstanbulun bilmem neresi
Bir fotoğrafın arka fonundan aktın yüreğime.
..
Fakire dahi seLam vermez oLdu,şimdiki zenginler,
Bu devlet hiç acımadan,fakiri zengine aLenen sattı.
Fakir,zaten fakir kaldı,bir zümre oLdu büyük zengin,
Dahada zengin olmak için arıyorlar şeytanca bir zemin,
Fakir aç geziyor,dünyası oLuyor hergün zindan,
Biçare nefes alamıyorki,hergün yapılan canalıcı zamdan.
..
Bir kadın halı üzerinde oturan
Kalay tencerede köpüren yemek
Parmağında rastık taşlı yüzük
Ayak bileğinde halhal bilezik
Başını sağa sola salladı yabancı
Şüphe ile etrafına bakındı
..
Bir Trabzon manisinde geçen “Bekarlar neler çeker, Kalandar sovuğunda! ” sözlerinden kışın en soğuk günkerine denk gelen Kalandar ayını (Ocak) köylülerin pek dışarı çıkmadan evlerinde aileleriyle birlikte geçirdiğini anlayabiliriz. Kalandar kelimesi Trabzon’da Yılbaşı gününe (13 Ocak/24 Aralık) ve bugünün gecesinde yapılan eğlenceler ve mahalli takvimde yılın ilk ayına verilen isimdir. Anadolu’da ve Trabzon dışındaki Karadeniz illerinin mahalli takvimlerinde, Ocak ayı için yaygın olarak zemheri terimi kullanılır, aynı gece benzer eğlenceler yapılmakla birlikte Kalandar gecesi gezmelerinde oynanılan seyirlik köy tiyatroları için (Karakoncoloz ya da momoyer oyunları) Rumca yerine farklı bir terminoloji kullanılırdı. Kalandar geceleri, köyün genç ve çocukları, kemençe (bazı köylerde tulum ya da şimşir kaval) eşliğinde horonlar oynayarak toplanır, köydeki tüm evleri tek tek gezerler koliva [1], fındık, meyva, ceviz vs. toplarlardı. Evlerin önüne gelen çocuklar yine köyden köye de-ğişen ama ana teması benzer bir Kalandar tekerlemesi söyler karakoncoloz oyunu adı verilen bir seyirlik oyun oynardı. Bu sırada tek tanrılı dinler öncesinden kalıntısı olan pek çok ritüel gerçekleştirilir özellikle bereket kültü ile ilgili çeşitli tekerlemeler söylenirdi.
“Kalandar gecesi devlet bacası
Tasımı dolduran cennet hocası
Doldurtmayan cehennem hocası
Üstte erkeği altta dişi”
..
Tutmasın elini; küffarın eli!
Seni hiç düşündürmesin, noeli!
Sürüklemesin, Küffarın o pis seli!
Kutlama yeni yılı, yılbaşını.
Bunlar incitir, Peygamber ruhunu!
Uygulama sen, küffarın huyunu!
..
2003-MMIII
Batıda ne varsa bizde alası
Yılbaşı dediler kutlamak şartı
Muasır medeni olma çabası
Sofralar hindili, beyaz şaraplı
Artik daha çağdaş yüce Türk halkı
..
Kış gezmelerini ne kadar seversiniz bilmiyorum, ama böyle bir alışkanlığınız yoksa edinin derim. Çünkü öyle yerler vardır ki, içindeyken kendinizi bir masalın kahramanı gibi hissedersiniz.
Küçücük, donmuş bir göl düşünün, kıyısında İsviçre evlerinden biri, etrafı göğe metrelerce uzanan göknar ağaçlarıyla çevrili... ve o göknarların, yılbaşı kartpostallarından çıkmış gibi, karlarla kucaklaşmış görüntüsü… Bu manzaranın bir parçası olmak kadar güzel bir an var mıdır?
Bolu, sanki sonbahar ve kış mevsimini sevdirmek için yaratılmış bir coğrafya gibi gelir bana. Her biri, görenleri hayran bırakacak güzellikte, özel olarak tasarlanmış gibi duran ne çok yer vardır Bolu’da. Yedi küçük gölün adeta bir saklı cennet oluşturduğu, duvar takvimlerinin olmazsa olmaz manzaralarından olan Yedigöller… Kış turizminin gözde mekanı Kartalkaya, Sülüklü Göl, Çubuk Gölü, Sünnet Gölü ve daha birçok yer… Abant’ı unuttum sanmayın, onu sona sakladım. Kış gezmesi deyince herkesin ilk aklına gelen yeri nasıl unuturum.
Ama ben bugün size Abant’ı anlatmayacağım, bende etkisi Abant’tan bile daha tesirli olan Gölcük’ü anlatacağım. Gölcük deyince pek çok kişinin aklına donanmanın merkezi olan, Kocaeli’nin kıyı kasabası gelir. “Gölcük’e fotoğraf çekmeye gidiyorum” dediğimde çok duymuşumdur “Gölcük’te ne var ki” sorusunu. Oysa, küçücük gölüyle, şirinliğiyle; “küçük, şirin göl” anlamına gelen “Gölcük” ismini en çok hak eden bir yer var. Tabii ki Bolu’da.
..
Bu soğuk yılbaşı gecesinde yalnızlığımsın,
Karanlıkları aydınlatan umutlarımsın,
Dünyamı aydınlatan güneşimsin,
Özümsün, aldığım nefesimsin,
Ve sen, benim her şeyimsin.
*
..
Ondokuz yıl içime sinmiş
Havası, kokusu, suyu
Memleketimin...
Tam ondokuz yıl boyu kucaklamışım
Toprağını, taşını tane tane
Memleketimin...
..
Kapı açılır,,
Yüksek bir sesle,
Sıradaki Hasta,
Memur Hüseyin içeri girer,
Günaydın doktor bey,
Günaydın buyrun otun
Şikayetiniz ne anlatır mısınız
..
Bugün çok uzaklardaydı gözlerim
Uçsuz bucaksız yollar aştı maziyi dolaştı
Biraz çocukluğum
biraz ilk gençlik yıllarım
gözlerimden film gibi aktı
O günlerde sinema çok revaçtaydı
..
Onur BİLGE
Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde… Nedense hep böyle başlardı masallar. Ben bu giriş kısmına takılır kalırdım, çoğu zaman. Evvel ve zaman… Zaman ve öncesi… Zamanın öncesi nereye kadar gider? Hep bunu düşünürdüm. O ilk anı bulmaya zorlardım kendimi, mümkünmüş gibi… Bir kalbur canlanırdı gözlerimin önünde… İri delikli kocaman bir elek… Bir de altın sarısı samanlarla dolu bir samanlık… Kalbur, saman yığınının üstünde… Üstünde samanlar… Kaldırılsa aralıklardan akacaklar… Saman mı eler kalburlar?
Kalbur denince aklıma önce kambur gelirdi ilk zamanlar. Kambur bakkalımız vardı. Evimize çok yakındı. Ne babacan adamdı! Beş kuruşa balık şeklinde çikolatalar satardı. Rengârenk parlak kâğıtlara sarılmış ‘çuku’lar… Satın almaya değer bir onları bilirdim. Paramın karşılığı hep onlar olurdu.
Zaman ilerledikçe balıklı çukular geride kaldı. Onların yerini pek çok şey aldı. Kalbur, yine samanlıkta kaldı. Yalbır yalbır samanlar arasında… Semiray büyüdü, serpildi, yetişkin bir insan halini aldı zamanlar arasında…
..
Merhaba!
Yeni bir yılın kapısındayız yine. Binbir umutla, heyecanla yeni yılın getireceği serüvene hazırlanıyor insanlar. “Her yeni yılda bir güzellik, bir ümit ve heyecan vardır” derler. Bu söz herkes için mi geçerli bilmiyorum…
Her yeni yıl savaş, acı, hüsran, gözyaşı, sevinç, sevda, ümit, hasret, doğum ve ölümlerle geride bırakılır.
Umarım yeni gelen ve gelecek olan tüm yeni yıllar, savaşlardan, acılardan, felaketleden uzak dünyamıza ve insanlığa huzur, sevinç, neşe, barış, sevgi, dostluk, mutluluk ve fazlasıyla da umut getirir...
..
Aç pencereni
huuu
nerdesin
nerdesin dostum
aç pencereni konuşalım karşı karşıya
..
ışıklı yol kumrusu
ne kadar sarmışsın
o dönen kollar
nereye varır?
içten içe
merkeze doğru...
süzülmek, kanatlı
..
Kar sarsın
beni ve herkesi
öldükten sonra
ve önce ölümden.
O, toprağı kucaklasın ve
toprak da beni ve herkesi ve
Tunalı taşları da bedenimi..
..
Satır başlarından
Hüznün ayak izlerini
Silemediğim
Yasak şiirlerle
Başladı bu sevda
Zamanın sırrına aşikar
..
1. Yaşamımız Ne Rastlantılara Kaldı!
Çok değil yarım saat kadar önce biriyle bir yazarın usta denemeciliğinden söz ediyorsunuz. Sıkça karşılaştığınız bir yazar dostunuz hakkında konuşuyorsunuz. Yıllardır usta bildiğiniz birine dair anlatıyorsunuz. Dostluğunuz, sevginiz süren biri hakkında övgüyle konuşuyorsunuz, olup biteceklerden habersiz.
Çok değil bir iki dakika önce geçiyorsunuz oradan. Nereden bilebilirsiniz, içerde çok sevdiğiniz biri var ve bir iki dakika sonra bir bomba patlayacak ve ağır yaralanacak. Yaşamımız ne rastlantılara kaldı!
Televizyon haberleri, eve kendinizi İstanbul trafiğinden sonra güç bela atmışken irkiltiyor. Bir yerlerde bir bomba patlamış bir ölü üç yaralı, Onat Kutlar da içlerinde, tüyleriniz diken diken. Biraz önce Onat Kutlar’ın yazarlığından söz etmemiş miydiniz? Buraz önce bombanın patladığı yerden geçmemiş miydiz? Kötü haber sabaha kadar sürüyor.
..
Çocuk aklıyla düştük sarp kayalıklara
Katran bir gecenin tanrısızlığına doğru.
Aslan ağzında bir geçimin,
Son sınır ihlaline..
Suçsuz, günahsız düşünceler sırtladık
Ve sessiz sedasız böldük karanlığı.
..