Gülü artık dikeniyle seven yok Yiğidim!
Sevmek;
Dala asılı bir mendil gibi
Umutsuz vakada!
Dağların ter kokan rüzgârlarında
Gerçek bir aşka çakmak istediğinde bir çiviyi
Ya keser sapı kırılır vurmaktan,
Ya da elbise olur sapa derin
Keserle içli dışlı olmaktan.
Hiçbir şey artık bizi
Sevindirmeyecek deme Yiğidim!
Umut can vermiş değil
Biz seveceğiz, türküler ağlayacak!
Yani can adanacak suskun suskun
Sevda işinde törpülenmek
Borcumuzu ödeyecek uçan kuşa
Bu içimizi ölüm yığını eden sevmek!
Başımıza çarpan her yağmura
Denkleyecek gözyaşlarımızı
Tel tel saçlarını okşatacak Dünyaya
Ve belki vicdanımıza değdikçe
güzelleşecek her sabah
Gecesinde belki bir rüya
Belki bir hülya.
Çiğnenen değerleri,
Birde sen çiğnememelisin
Çünkü milyon tane kişi çiğnese bile
Birde sen çiğnemek zorunda değilsin
Çünkü milyon tane kişi zevk içinde ölünce
Bir tek sen doğru yolda ölüverirsin.
Namus dedin mi Yiğidim!
Sadece korugan çeperini
Dolayıp evine bitmemeli,
Düşmemeli gül gibi daldan
Hem gözlerin namus delisi,
Hem yüreğin
Üç beş süslü manzara
Bakışlarını çalmamalı bu hak yoldan.
Hayat Yiğidim!
Hayat; ayaklarına dökülen suyun
sıcaklığı değildir
Hayat Yiğidim!
Beşer için döktüğün alın terinin
Üşümüş yanaklarına verdiği sıcaklıktır
Bu yüzden her türlü emeği
Kanatların üstünde bulutların üzerine çıkarmak
Mümkün olmayabilir
Öyleyse böyle bir mücadelenin
Yolundan sapmak ve sakınmak
Bize yakışmayabilir.
Düşüncelerini somutlaştırmak
Her genç beynin doğal arzusudur
Ve bu arzu dalda çiçek açmışsa
Soyut bir gerçekten doğmuş demektir
Oysa basit bir gülüşün
Aynalarda bıraktığı güzelliğe aldanmak
Dal gibi dostlara yakışır değil
Böyle bir basitlikte kahramanlık martavallığı okumak
Olacak iş değil.
İşte Yiğidim!
Dal dedin mi yüksek boylu olmalı
Ve yeşerip duran her güzel şeyin
Gözlerine batıp acıtmamalı.
Öyle böyle olmamalı yaşamak derdi
Ismarlarken acılarını dost görünüşlere
Yuvarlanıp yere kırılmamalı umudun
Sürünüp akmamalı acı gecelere
Herşey bu kadar basit olmamalı!
Can gibi olmalı gülüşler,
Heyecan olmalı
Ve üç kuruşluk süslü manzaraya
Satılmamalı gözler.
Düşün çağı bu yaşadığımız Yiğidim!
Üşümüşün çağı
Gökdelen dibinde, yere düşmüşün çağı
Nasıl istiyorsan öyle gör denizi
Öyle mavi,
Öyle köpüklü beyaz,
Öyle dalgaları kallavi
Bir akşam ellerde kadeh,
Bir sabah sıcacık çay
Kim düşünür hayalleri devasa gencin
Gözlerinden düşmüş üç beş yıldız,
Ve birde Dolunay.
Hey be Yiğidim,
Başı derde mesken Yiğidim!
Sen ne yiğitsin be,
Sen ne delikanlı!
Seni sonbahar dallarına mahkum eden
Bu Yâr ki, ilkbahar kılıklı
Bırak mazide
Çerçevede bile asılı durmasın
Sen ki sevdayı;
Ekmeğin, aşın gibi kutsal tutarken
Bırak bu müze artıkları
Göğsünü daraltmasın.
Hey be Yiğidim,
Gözleri gökyüzüne göçebe Yiğidim!
Sen ne yiğitsin be,
Sen ne adamakıllı!
Seni buz gibi acılara esir eden
Bu yosma suratlı!
Bırak ay ışığına gölge bile olmasın
Sen ki ümidini ekmeğine banarken
Bırak sofranın,
Kırıntısı dahi olmasın.
Artık Yiğidim!
Sevinçler eskidi,
Günü, gülü altüst eden alkışlandı
Duygular didik didik edildi,
Rengi tok karanfil hırpalandı
Biz gideriz!
Aşka siper olanlar yaralı kalır ortada
Aşkı ezenler,
Aşka mahkum edenler
Sıvanır saçları,
Omuzlarıda...
05.06.2005
Erdal Taşköprü
Kayıt Tarihi : 12.7.2020 16:11:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!