Yetimhane Günlüğü 3 Şiiri - Canan Aytın

Canan Aytın
103

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Yetimhane Günlüğü 3


18 yaşında aldım sizden ilk hediyemi
Çok teşekkür ederim
Bir bohçaya sarılmış, sıkıştırılmış tüm anılar yeşil bir fidan kadar taze koktu burnuma
Bense acılarımı 18 yıl boyunca yandığım ateşte kurutmaya çalıştım
Minik savunmasız kimliğimle anlayamazdım değil mi?
Mangal gibi yüreğimle şimdi çok daha iyi anladıklarımı
Halbuki rızasız sarılmış bir bohça sizi, beni, bizi ne kadar barındırabilirdi ki içinde
Topu topu hasretle geçen bir 18 yılın lafı mı olur?
Ya da sorarım size çöpe atılmış en güzel çağlarımın ben de affı mı olur?
Hangisini duymak vicdanınızı daha çok sızlatır?
Bir de boncuklu bohçayla sarmalanmış, içinden çıkan küflü teneke kutu
Sanırsın anne denilen kadın çeyiz dizmiş kızına
Yine de gözlerimi kapatıp, içinden bir gelinlik çıkacakmış gibi hayal ettim nedense, yıllar boyunca yememiş içmemiş nakış nakış işlemişsin, yetiştirmişsin sonunda bu yaşıma 
Uçuş uçuş eteği ile ben, gökyüzüne asılı  bir melek gibi, inadına gülümsüyorum hayata

Şairin derdi neresindeyse onu yazarmış mütemadiyen
O yüzden çiçekli böcekli ve hatta aşk şiirlerim olmadı benim
Kırdım geçirdim içimden geçenleri
Yeri gelmişken söyleyim çok sevilmişliğim de vardır
Çok Sevdiğini inandırmak için namluyu kafasına dayayan da oldu, lakin benim için ölen değil, aşkı için yaşayan gerekti
Peki; siz kim için yaşadınız bunca sene,  beni soğuk bir binanın temelinde gömüp,
kimin için inşa ettiniz yaşamı
Pişmanlıklarınız mı duruyor bu küflenmiş teneke kutuda? Gözyaşlarınızı mı bıraktınız yazdığınız mektuba? Neden ki şimdi bu hediye

Bilmiyorum, belki de vaktiyle baba denilen o adam yurtdışından hediyeler getirmiştir bana, oyuncak bebekler, uzun kuyruklu kocaman bir uçurtma, misk amber kokulu rengarenk elbiseler, kırmızı fiyonklu rugan bir ayakkabı, varlığını hissettirmek istercesine yürürken tıkkıdı tıkkıdı ritmik ses çıkartan ya da ne bileyim sevgiyle sarmaya hazır kocaman açılmış şefkatli  bir kucak,
Ailenin en kıymetlisi benmişim mesela kendinizden daha çok düşündüğünüz
ya da kuru bir ekmek parçası vardır içinde benimle bölüştüğünüz
Neden olmasın
Velhasıl hep hayalinizle, kendi hayallerimle  yaşadım. Çünkü kimsenin haberi olmadan hayal kurmak, benim yegâne  özgürlüğümdü

Onsekizimde aldım sizden ilk hediyemi,
nabzım 150 yi,  zaman yüreğimi 12 den vururken, zembereği boşalmışcasına parçalanıyor içimde bir yerler
Ve ben çığ olup düşerken enkazımla dünyanın merkezine, ellerimden çok uzaklara yuvarlanıyor o gizemli kara kutu
Niyeydi ki şimdi, ne gerek vardı karanlığa alışmışken,  gözlerimi kamaştırmaya
Tek bir söz bıraksaydınız zamanında
Ben yüreğimi ardına kadar açar ve doya doya haykırırdım
Anne !
seni seviyorum
Baba !
seni seviyorum
Varlığım en büyük hediyeyken yokluğuma ne yazılırdı
Kutunun kapağını aralamam sanki bir 18 yıl daha sürdü
Tepeden bakıp görebildiğim, ana yadigarı bir çift top küpe, pişmanlıkların sararttığı erimeye yüz tutmuş bir mektup parçası ve içinde unutulmuş bir yürek parçası
Sesimi hiç duymamış bir kulağın küpesinden bana ne!
Nasılsın diye mi soruyorsunuz şimdi bana
Canan nasılsın?
Yolu kendi kanından olanlarla kesişmeyen bir hayat nasıl olursa o kadar büyük bir dünya kurdum, kendimde kayboluyorum işte

Yine de inkar edemem, ne de çok şey öğrettiniz bana
Henüz 1 yaşında, siz emeklemek diyorsunuz sanırım buna, dizlerimin kanadığını farkeden başka insanların varlığıyla, yokluğunuzu farkettiğimde öğrendim, bunun asıl adının sürünmek olduğunu
2 yaşında hem gök gürültüsünden hemde üzerime yağan kor sessizlikten aynı anda korkmayı, ellerinizi üzerimden çektiğinizde kimsesizliğimi öğrendim ben
3 yaşında yemek saati dışında elmaya
uzandım diye, elime batırılan çataldan çıkan kandan öğrendim nefretin renginin kırmızı olduğunu
4 yaşında sevdiğim yemekten çokça veren aşçı Haydar'a bir daha baba dememeyi, dilime acı biber sürdüklerinde değil, kendi içimde kendi gerçeğimde cayır cayır yandığımda öğrendim

5 yaşında öğrendim yetiştirildiğim evlerin aslında ocağı sönmüş ailelerin, canevimize düşen bir köz olduğunu

6yaşında öğrendim sabrın, bir gün   geleceğinizi beklemek olduğunu

7 yaşında Yıldız Tufan öğretmenden yerli yersiz dayak yedikçe ağlamayı değil susmayı öğrendim ben, ne de olsa etimde onundu, kemiğimde, velhasıl bana bir sahip çıkanım yoktu
8 yaşında çok dua etmeyi, yaradana sığınmayı
9 yaşında elime tutuşturulan kalemle çizdiğim, siyah beyaz bir resimde yalnızlığımı gördüm
10 yaşında her gece tavana baktığımda parçalayıp çatının kiremitlerini ve kırıp korkularımın kemiklerini gökyüzüne içimi dökmeyi öğrendim

11 yaşında sadece yaratana ve bana ait bir ruhumun olduğunu içime dönmeyi

12 yaşında sevgisizliğin yüregimde açtığı  büyük kraterleri, yazdıklarımla doldurmayı
13 yaşında büyük üstadların şiirlerini yazdığım defterim gözlerimin önünde yırtıldığında, kendi acılarımı göğsüme vura vura içime yazmayı öğrendim ben
14 rüyalarımda kulağıma fısıldanan sen meleksin kendini içinde ara sesiyle hakikatimi öğrendim ben
15 yaşında tüm haksızlıklara karşı şeytanın önüne bent çekip, benim, onun, bunun hakkını savunmayı, ruhumdan taşmayı öğrendim ben
16 duygularımı avaz avaz haykırmayı
17 yaşında tek başına ayakta durmayı
18 yaşında ise bir teneke kutunun içindeki mektubu açmadan, ardıma dönüp bakmadan giderken öğrendim, DELİRMEYİ!! 

Şiir:Canan Aytın (teşekkürler🙏)

Canan Aytın
Kayıt Tarihi : 31.10.2022 23:16:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!