baharlara çiçek olup
açalım mı yeşil gözlüm
gönüllere dolup dolup
taşalım mı yeşil gözlüm
güneş olup gecelere
söylenmedik hecelere
..
Avunmuyor artık gönlüm dardadır
Yeşil gözlerinle bakda geleyim
Sana yar diyorum gönlüm yardadır
Yeşil gözlerinle bakda geleyim
Ruhum dar geliyor aciz canıma
Oturur hasretin şu sol yanıma
..
Bahar gelir iğdeyle ıhlamur dokuları
Doğaya yayılıyor incecik kokuları.
Tanrım ne güzel örmüş ağaçtan duvarları
Yeşil gözlü sevdalar uyumuyor uyanık!
*/*
Hayat boyu ceviz, cevizler cesaretlidir
Yaprak kokuları kına kokusu gibidir
..
Sevdiğini alamayan ağlasın, yansın ağlasın,
Al yeşil giymesin karaları bağlasın bağlasın,
Sevdiğinin gözleri çok güzel, nasıl dayansın,
Sevdiğini alamayan ağlasın, yansın ağlasın,
Al yeşil giymesin karaları bağlasın bağlasın...
..
Tanrım Cennet gibi belde bahşetmiş
Benim memleketim Yeşil Bayramiç.
Burası Cennetlik kulların demiş
Benim memleketim, Yeşil Bayramiç.
Çamlığı bilirsin serindir yazı
Kazdağı tanırsın karlıdır başı,
..
Gel sağlığını çevreni koru
Bırak uyuşturucuyu alkolü
Sağlığın sağlam kolu
Gel yeşil aycı ol
Bak dolup taşıyor
Hastanelere koşuyor
..
Yeşildi ölümün adı yeşil ve çiftkatlı
Bulutlar uçuyordu gökyüzünde kanatlı
Pusudaydı, sabırlı, beklemede sakince
Açmış ta kucağını ölüm yeşil, yeşilce
Nereden bilecekti ana beklendiğini
Davullar çalınıp türküler söylendiğini
..
Bir intihar davetlisiydim. Kalktım geldim. Bu Haliç’tir her şeyin tanığı, odur... Bilir nelere vurgun olduğumu. Şarkı söyleyemeyen çocuklar dünyasında şarkılar bestelediğimi gözyaşlarından, sadece sağır ve dilsiz çocukların duyabildiği... Bilir bu dünyaya dargın olduğumu. Ne zaman yürüyecek olsam, mutlaka ayağıma bir taşı takılan, belki de sırf bu nedenle öğrenemediğim yürümelerimle yalnız kalmanın kahredici ağırlığını bana taşıtan dünyaya... Şüphesiz bütün denizler gibi bilir Haliç’te çocukluğumu. Ve neden durgun olduğumu... Bütün travmalarını bir çocukluğun, nasıl taşıdığımı hayatın devamına. Sonra hangi kemanın, hangi sazın teline dokunulsa tarifsiz bir çocukluk mutsuzluğuna dokunduğunu ucunun... Belki de bu yüzlerden sevme özürlüsü olduğumu da bilir. Bilir neden yeşermediğini dallarımın. Ve bu son ilkbaharında ömrümün, neleri fark ettiğimi. Su yollarının benim toprağıma uzak olduğunu... Yine bu nedenle tüm bayramların yetim çocuğu olduğumu bilir Haliç. Daveti bundandır.
Daha önce hiçbir yerde yazılmamış öyküler anlatır Haliç. Dul kadınları anlatır, yetim çocukları, genç ölenleri, bilmeden yaşayanları... Öyle tanıdıktır ki anlattıkları, bir anda bütün evlerde olurum. Her kapı eşiğinde yaşanmışlıklarım olur. Bütün adamları tanır olurum. Bütün kadınları ve çocukları bilir olurum. Bütün öykülerinde lirik bir yara izi vardır. Bütün öykülerde bir suçluluk payım. O anlatır, anlattıkça bütün kapı önlerinden geçer yalnızlığım, ışık hızıyla... Bir anda bütün evlerde ölürüm. Bilir Haliç ölüm sebeplerimi... Küsüp arkamı dönecek olsam bir bardak yeşil cehennem uzatır. Tutar içerim bir solukta. Boğazımı usulca ve yemyeşil okşayıp yüreğime sinsi bir yılan şefkatiyle çöreklenir. Gitsem, gidemem. Kalan yanlarımı bir takım çocuklar onarır. Biri yürekli sözleriyle yeşil bir cehennem çıkarır içimden, yakar düne dair ne varsa. Biri yeşil gözleriyle bana bakar gece gündüz, yeniler, yarına hazırlar. Haliç’ in ısrarlı daveti banadır, bütün bunları bilir. Nedendir bu kadar içimde duruşu bilmem... İçimde bir akşamın sıra dışı hikayeleri döllerken, bir sürü sabahı bitirir.
Diyemem bu akşam gelemeyeceğimi bir takım çocuklara... Kafaları karışır diye, akılları ermez, anlayamazlar diye, insanı yaşatan umuttur diye/diyemem... Oysa her an kalkabilecek gemiler büyüyor, sabırsızlanıyor içimde. Belki birazdan Karadeniz’e... Köstence limanda bir çingene bilmeden neler çalacak kavalıyla... (İstanbul’da çobanlar bilir mi kaval çalmayı? diye sorduğumda, onların yalın ve keskin ıslıkları var. demişti Haliç.) Neler çalacak bilmeden hayat çantamdan... Benim hiç keskin bir ıslığım olmadı. Ne de ıslığıma cevap verecek birilerim... Oysa ıslık olmaya bile razıydım, yalnızlığı daha saygın ve anlaşılır. (Haliç ile yakın durduğumuz bundandır.) Romanyalı bir çingeneyi Köstence’ siyle ve gemileriyle bırakır, demir alırım oradan... Kiev’ den Ukrayna sokaklarına götürür beni yelkenlerim. Yanağı gamzeli bir çocuk ararım. Yüreği örseli. Bir yanında varları, bir yanında yokları, yarım mutlulukları ile bir çocuk... Ukraynalı çocuklar İstanbul’dakilere benzemiyor. Oysa Karadeniz de bir içdeniz değil mi Haliç gibi? (Orada da yeşil cehennemli kadınlar var, daha soğuk cehennemleri) Şimdi buradan demir alacak olsam beyaz yüzlü polisleriyle ve yitik tanrılarıyla Novorovsky karşılar beni. Sonra uzun ve geniş yabancılaşan, büyük topraklar... Ben el kadar Haliç’te kaybolurken, cesaret edemem o topraklara girmeye. Haliç bunu da bilir...
Üç köprüsü vardı Haliç’ in. Sonra biri emekli oldu, yerine yenisini koydular. Bir oğul yitirmiştim. Haliç o zaman üç köprülü o eski Haliç’ti. Bir köprüsünün altında yürek eskitiyorduk. Kiraz zamanıydı, gençtim, çaresizlik içinde bir oğuldan geçtim. Haliç bilir... sonra yürek başka yitirmelerinde tanığı oldu. Bu kıyıları arşınlıyor örselenmiş adamlar. Ben de onlardan biriydim. Örselenmelerim yitirdiklerimdendi. Sıralı sırasız insanlar yitirdim. Zamanlı zamansız odalar, kapılar... Kalanlarla yetindim. Birtakım yüzlerle olurum sandım, birtakım seslerle... Oysa ne yitirdiklerimi unutturdu bana, ne de edindiklerimle kendime yetebildim. O kadar çok şeye tanık ki Haliç, koca şehir ikimize dar gelir.
..
GİTME, DİYOR!
Bu ne sevda sende, bu ne büyük aşk?
Yeşil gözlüm, gitme diyor ağlıyor.
Sana güzellerin, gözleri yasak,
Yeşil gözlüm yitme, diyor ağlıyor.
..
Hafif hafif, usul usul başlıyor karanlık çökmeye,
Yalnızlığım, sensizliğim bu koskaca şehirden
Ve bu şehrin sessizliğinden de büyük yeşil gözlüm.
Nedense hiç sevmiyorum akşamları,
Her akşam gün batışında,
Sensizliğim o siyah, simsiyah pelerinini
Giyip üzerime geliyor gibi,
..
Yeşillenmiş Türkiyem orman ile,
Dağları,kırları,toprağı bile,
Yağdırır yağmuru gökten yere,
Süslüyor vatanı yeşil Orman.
Karadeniz de yamaçları sarmış,
..
Etrafında koşuştururken,
Sanki bize gülümsüyordun.
Yeşil yapraklarınla
Bize sevgi dağıtıyordun…
Her zil çalışında,
Gelirdik senin yanında,
..
Leylak,gülden önce açar
Tomurcuklar neşe saçar
Kurt kovalar,kuzu kaçar
Bahar başka güzel bana...
Çiğ düşerken seher vakti
Dallar zümrütlenir sanki
..
Yeşil sahalarda görmedim yediğim bu çalımı,
Halbu ki bu gol pozisyonu, kesinlikle ofsayt tı,
Ben göremedim, pası kim verdi golü kim attı,
Yeşil sahalarda görmedim yediğim bu çalımı,
Halbu ki bu gol pozisyonu, kesinlikle ofsayt tı...
..
Derelerin haril haril akiyor
Turistlergelip durup bakiyor
Ziyarete gelen hayran oluyor
heryanin yesil bizim uzungöl
uzungöl insani misafir perver
Güllük gülitanlik tertemiz heryer
..
bahardan gözlerinle baktın, açtım yeşil yeşil
saadeti tatdım doyarak, her çiçeğin renginde
yaşıyorum mutluluğu birgün kelebeğinde
büyülü kanat çırpınışıyla her günüm sihirli!
(1987)
..
Haydi gel bir düş kuralım birlikte...Biraz mavi,biraz yeşil alabildiÄŸine uzanan...Biraz senden,biraz benden olsun içinde...Sınırları senden ibaret...Seninle başlayıp seninle biten...Bir dünya kuralım birlikte,hayallerimiz buluşsun...AlabildiÄŸine uçsuz bucaksız olsun Aşk...Ve tutulsun yüreklerimiz biri birine,sevişsin rüzgarlarda ruhlarımız...Topraklarında umut tohumları ekelim...Ve filizlensin sevda gönlümüzde...Biz Aşkı büyütelim...
Haydi gel bir resim çizelim birlikte...Biraz mavi,biraz yeşil umutlara çalınan...Biraz senden,biraz benden de olsun ama içinde...Sen kadar güzel,ben kadar mert...Sen kadar tutku dolu,ben kadar tutuklu...Sen kadar deli dolu,ben kadar serseri belki biraz...Gel bir şiir yazalım ikimiz...SensizliÄŸimde yazılanlardan farklı olmalı ama bu kez sözleri...İçinde acı olmasın misal...YokluÄŸunun dokunmasın kalemime sakın...YorgunluÄŸum okunmasın bu defa mısralarından...Aşka hasret olmak yerine,Aşkı anlatsın buram buram...Ilgıt ılgıt esen yelleri anlatsın,fırtınaların yerine...Gün batımlarının karanlıÄŸı çaÄŸırdıÄŸını anmak yerine...Gün doÄŸumuna umudunu sarıp sarmalasın her bir satırına ellerimiz...
..
Bir selamımı götür
Yalın yalnızlığımda
Yeşil ırmak bir türkü
Amasya yalnızlıkta
Erezyon baş olmuşsa
Toprak gitmek zorunda
..
Ruhum dinleniyor sana baktıkça.
Yakamozda sular oldular çil, çil
Tekneler gidiyor sular aktıkça.
Denizler masmavi karalar yeşil.
Yeşile dokunma olsun gönülde
Ne güzel öterler bülbüller gülde.
..
Bazen şehirlerarası otobüsle bir şehirden geçersin.
Gece vakti pencerelerde ışıklar olur ve o ışıkların yandığı
pencerelere bakarsın, bir daha belki oradan hiç geçmeyeceksindir
ama bakarsın ışığın süzüldüğü pencerelere. Çünkü o ışıkların yandığı yerlerde yaşanan hayatlar vardır kim olduklarını bilmesen de,
tanımasan da hayata duyulan ilgiden dolayı bakarsın. Burası da
galiba biraz öyle pencerelerde ışık varsa biliyorsun ki orada o çevrimiçi ışığının yandığı yerde bir can var. Belki yüreğinden düşenleri yazıyor, belki birilerinin yürek sesini okuyup yazanın duygularıyla duygulanıyor.
Öyle bir dünya ki, yüzünü bilmediğin, sesini duymadığın
..