1-Beyaza Sevdalı Çocuk
Sevgili Çağla’nın “Kırmızı, bizim buralar, Mor menekşe bendim.” Başlıklı yazısı nedeniyle birazcık Yılmaz Güney filmlerine dokunmanızı sağlayacağım. Yılmaz Güney’i tanımayanlar için de bu yazı birazcık olsun Yılmaz Güney’i tanıtmak adına iyi bir fırsat oldu benim için... Neden Yılmaz Güney derseniz... Yazı çok iyi kotarılmış bir Yılmaz Güney tekrarı gibi duruyor da ondan!
Yılmaz Güney filmleri, Çağla’nın öyküsü ve öyküdeki onüçlük yavrunun, yaşamındaki bütün karalara karşın renklerden asla vazgeçmeyişi. Ne güzel çocuksu düş! Çocuk ne kadar haklı değil mi? Ne vazgeçilmez bir inanç. Bizi biz eden bu çocuklar ve onların renkli düşleri değil midir karanlıkları yırtan..?
'Yarı sersem bir şekilde uyandım günün karasına. Karalastiklerimi ayağıma geçirip beyazlara doğru yola çıktım. Renkli iplerim saç örgülerimde. Tarlalara geldiğimizde şaştım kaldım alacalanan tan yerindeki pamukların beyazlığının uçsuzluğuna. Belime diğerleri gibi bir torba bağladım. Başladım toplamaya beyazları.'
Bir çocuk... O çocuğun asla vazgeçmediği renkli düşleri, beyaza sevdalı düşleri ve genç kızlığında öldürülen bedeni... Neden çocuk? Derseniz... Peki öykü neden çocuğun ağzından aktarılıyor derseniz. Yanıtı şu: Çünkü çocuk saflığın ve temizliğin simgesidir. (Temiz ama kirletilen çocuklar... Yazarın deyimiyle bedenleri öldürülen çocuklar...) Öykü çocuğun ağzından sunulmuş çünkü çocuğun dünyası saftır, temizdir; çünkü çocuğun düşleri masumiyeti, güzelliği temsil eder; çünkü çocuğun sevgisi bireysel, büyük çıkarlara dayalı değildir.
“Arkadaşım Hatça ile birlikte doğmuş, birlikte onüç olmuştuk. O, babası yaşındaki adamın koynuna, erkek çocuk doğurmak üzere satılırken, ben defterlerimden kitaplarımdan ötedeki pamuk tarlalarına sürülmüştüm. Sarı uçuk benizli çocukluğunu bohçasına koyup Hatça, ses etmeden kuma olmuştu kadınlığına. Ses etmemişti onüç yaşındaki çocuk bedeninin, babası yaşındaki adam tarafından öldürülmesine. Ses etmiyordum pamuk tarlalarına ama ben mor menevşeyi kırmızıya katıp bir de saç ipi yapmıştım saçlarımın örgüsüne.'
Pamuk işçisinin dramında ülkemiz gerçeğini, kadın sorunsalını, töre cinayetlerine de gönderme yaparak “azıcık ses etsem amcam oğlu beni de götürür müydü ormana” gibi çok çarpıcı, renksizlikler içindeki renkleri beyinlere kazıyacak şekilde kısa ve net cümlelerle sunuyor yazar. Tıpkı 'Yer Demir Gök Bakır'da olduğu gibi çaresiz insanların çaresizliklerine, korkularına 'ermiş yaratma' çabalarında olduğu gibi Sevgili Çağla’nın öyküsündeki küçük kız da renklerden vazgeçmiyor.
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Dost kalemi kutluyor, üstadıma selam ve sevgilerimi iletiyorum, emeğinize sağlık Cumalioğlu.
Bu şiir ile ilgili 11 tane yorum bulunmakta