RİZE
Denizinden maviyi dağlarından yeşili
Alıp da nakış nakış işlesem gökyüzüne
Atmacalar seyretse semadan cemalini
Güneşi kıskandıran renkler dolsa gözüne
Gurbeti yüreğimde hasret kokan sevgili
Hicranı dindirseler bakabilsem yüzüne
Kaçkar’larına sorsam “Şehrengiz nerde?” diye
Kemençenin tulumun sesine sorsam seni
Yaylalarına çıkıp sonra insem vadiye
Çiseli yamaçların düşlere sarsa beni
Yağmur olsa yüreğim toprağına can olsa
Vuslata şafak sayan sıla heyecan olsa
Sonra gözlerin değse benim gözbebeğime
Yeşil Mavi hülyalar yanına alsa beni
Hatıralar canlanır şimdi hayallerimde
Dağmaran’da mıhlama bıldırcın eşliğinde
Şahin Tepesi bakar Rize’ye gelin gibi
Uzansa dokunacak deryaya elin gibi
Bir de Ziraatın var her geldiğim zamanlar
İçim bir başka olur, yüreğimden kan damlar
Mona Roza dinleyen banklar gelse lisana
Bir güle gül vermiştim, gülüvermişti bana
Sonradan küle döndü o ateşli sevdalar
Ne çam kaldı, ne yaprak, hüzünbaz hatıralar
Rize Kalesi gibi sağlam duramayınca
Dörtyol Cami Dağı’nda sela okudu hoca
**********************************************
ÇAYELİ
Çayın medeniyeti, taşıyla toprağıyla
Yeşil beyaz rengiyle, çay kokan yaprağıyla
Bir Çaybaşı gecesi gökyüzünü izlerken
Yıldızlar Paliva’ya bakıp da dans ederken
Gökten bir yıldız kaydı karıştı sam yeline
Sonra adını verdi Mapavri, Çayeli’ne
İşte o günden beri kara deniz sevdadır
Bağrında hem Âşıklar, hem Şairleri vardır
Denizin kumsallarda şiirleri okunur
Esendağ rüzgârıyla yüreğine dokunur
İçinde bir nazlı gül büyütür yaylaların
Senoza, Isırlığa haber yollar dağların
Sularını gönderir Büyükköy’den denize
Bir yanında Pazar var diğer yanında Rize
Horonu dik oynarsın hocan Çamlıhemşin’dir
Hemşin sırdaşın olur, Güneysu kardeşindir
İki medeniyete sarıldın senelerce
Bir elinde tulumun, diğerinde kemence
Peştemallı, çeşanlı kızların çaylıklarda
Uşaklarının aklı yine sevdalıklarda
Bu aşka selam durur sanki Kuspa tepesi
Artık sevinçten ağlar, Ağaran Şelalesi
O benim memleketim, doğup büyüdüğüm yer
İşim “gurbet” dese de, yüreğim hep “sıla” der
**************************************************
GÜNEYSU
Yeniköylerin vardır yeşil yüksek yerlerin
Kayaların dumanlı bulutlu tepelerin
Çayın güneli sever, gürgenlerin kıskanır
Ballı derede balık iremi buldum sanır
Asmalı ırmakların başköye kadar gider
Kıbledağı duada selamet niyaz eder;
“Başaran biz olalım, bizi islah et Ya Râb!..”
Çamlıcanda kiremit kanbozda olur turab
Kışın gelinlik giyer yazların baharların
Handüzünde şenlenir yaylaların dağların
Varıp Arapdüzüne köprülerden geçersin
Ormanlarında yürür sularından içersin
Bir yandan sular akar, bir yandan sen akarsın
Katarahteye gidip şelaleye bakarsın
O an aklına düşer sevdaların, hazların
Feretiko bezinden çeyiz ören kızların
Taşlıdereden gelen o berrak sularından
Adın Güneysu olur coşan ırmaklarından
İnsan tohumu eksen dünya lideri çıkar
Siyasete tutkulu mümbit topraklarından
Seni yalnız biz değil, herkes sevdi Potomya
Tarih sayfalarına adını yazdı dünya
****************************************
ATİNA PAZARI
Atina sahilinde ağlayan kız kalesi
Şile ile Zele’nin ölümsüz hikâyesi;
Şile; bir Ceneviz kralın gül prensesi
Zele ise lazların yakışıklı prensi
Kral bir seferinde kızını da getirmiş
Köprülerinden geçip sularından içirmiş
Şile çok beğenince yemyeşil Atina’yı
İstemiş yazın gelip buralarda kalmayı
Kral bir konak yapar deniz sahillerinde
Dalgaların içinde kayaların üstünde
Zele; güçlü laz oğlu, bu inşada çalışır
İki kurbanlı sevda bu kalede tanışır
Köşe bucak gezerler Melyat derelerinde
Aşk ateşi tutuşur, elleri ellerinde
Zele, komar gülünden taç yapar Şile’sine
Şile, sevdalı bakar laz oğlu Zele’sine
Kral bunu duyunca öfkesinden çıldırır
Çağırır askerleri fermanını bildirir;
“Artık görüşmesinler, kız kaleden çıkmasın
Orda bir zindan yapın, Zele orada kalsın”
Çayeli’nde bulunan Zeleki kalesinde
Bu aşk zindana döner kralın sayesinde
Şile’yi alıp gemi giderken Ceneviz’e
Zele zindanda kanar, bu aşkla yanar Rize
Birbirinin ismini bağırıp ağlaşırlar
Son kez göz göze gelip öyle vedalaşırlar
Şile sarayda ama bitap dönmüş yurduna
Cermen hekimleri de çare olmaz derdine
Zele zindanda mahkûm, Şile sarayda hasta
Saray da zindan olur gönül kalınca yasta
Şile son anlarında vasiyetini vermiş
“Mezarım Atina’da gömülü versin” demiş
Babasının yanında derin bir “Ah!..” çekerek
Gözlerini kapamış sonsuzluğa dikerek
………………………………………………………..
Zele penceresinden gelen gemiyi görmüş
Bağırmış sevdasına ama ses gelmiyormuş
Kalenin yakınında bir mezara gömülmüş
Zele’de, Zeleki’de “Şile” diyerek ölmüş
Bu hikâyeden sonra neyin kaldı ki Pazar
Şairi de bitirdin tükettin azar azar
Yalnız hicranın değil, vuslatın da rengisin
Kadim medeniyetle tarihin ahengisin
Denizden havalanan bir martı var, bir de sen
Sana gelişim yok mu, yüreğimi bir bilsen
Limanında uçaklar, içimde uçurtmalar
Çıkarlar gökyüzüne yıldızlara bakarlar
Görüp hayran olurlar kemerden köprülere
Asırlardır yaşayan yıkılmaz kalelere
Atina pazarını özler eski kuşaklar
Seni hep anlatacak, hem lazlar hem uşaklar
*************************************************
ARDEŞEN
Fatih Sultan Mehmet’le gelince şerafeddin
Hemşinli ve lazlarla güçlendi din-i mübin
Önleri şen, ardı şen, hiç eksilmesin neşen
Dağlarından, suyundan ayrı kalmasın ruşen
Bir Oce köyün var ki sanki cennetten düşen
Güzelliklere yâr ol, sen hep var ol Ardeşen
Yeşilin her tonuyla renkleri kıskandırır
Güzel manzarasıyla hep iremi andırır
Bungalovlar seyreder denizini tepeden
Kaçkar selam gönderir suyun doğduğu yerden
Golazena yaylası tuluma sırdaş olur
Hemşinliler ve lazlar burada kardeş olur
Kâh yürüyüş yapılır şimşir ormanlarında
Kâh horonlar oynanır güzel yaylalarında
Fırtına deresinde rafting yapar lazların
Şenyuva köprüsünden geçip gider kızların
Sahillere götürür coşkulu dereleri
Sanki denizi tutar limanının elleri
Dokunur yüreğine ormanlar meşen diye
Sular seni sayıklar her gün Ardeşen diye
Nerede evlatların, o yiğitlerin nerde?
Seni öksüz bırakıp gurbete gittiler de
Sen sılada beklerken gurbet kokan yavrunu
Seslikaya köyü’nde bekler Süleyman dede
İki medeniyetin yaşar Çiftekavak’ta
Camin dolup taşarken kilisen ağlamakta
Deremezra köyünde kombala festivalı
Işıklı camiinde dua eder ahali
Hem horon oynadılar, hem camiye gittiler
Sonra sessiz sedasız bırakıp da yittiler
Çayların üzerine yağmur yağdığı zaman
Ortaalan köyünde Fatiha bekler Ayhan
Çocukların gitse de yine sen kal Ardeşen
Ta kıyamete kadar sen hep şen kal Ardeşen
**************************************************
HEMŞİN
Tabiatında vardır kuş sesi, ırmak sesi
Ormanlarda yürürsün yemyeşil elbisesi
Oksijene doyarsın sonra karşına çıkar
İnsana huzur veren Akyamaç şelalesi
Gito yaylalarından gelen o berrak sular
Zuğa derelerinde allı pullu balıklar
Duyguların sel olur büyük aşka dönüşür
Köprülerine dahi yazılır sevdaluklar
Yeniköy Düz Mahalle senin için duada
Pasta ustaların var İstanbul, Ankara’da
Sen bulutlar beldesi, Rize’nin prensesi
Kantarlı da senindir, Nurluca Çaneva’da
Lahana çorbasını yapıp mısır unundan
Kuzinelerde pişer doyulmaz kokusundan
Bir de muhlaman var ki yayla peynirlerinden
Sevgi katılır sanki tereyağa suyundan
Hemşin yaylalarında insan bekâr kalamaz
Herkes tulum çalar da, Remzi Bekâr olamaz
Kimi horon yönetir, güzel oynar kimisi
Üstat da buralarda tulumun efendisi
Gölette su sporu şenliği var yazında
Baltacılı camii beş vakit niyazında
Sanki olta atacak gölden balık tutacak
Balıklar da saf tutar Cumaa namazında
Puşili kızların ki; senin sabah güneşin
Balların bir efsane, tulumda yoktur eşin
Artvin’de Çayeli’nde vardır birçok kardeşin
Sen yeşilin cenneti, yeşil de senin Hemşin
************************************************
FINDIKLI
Bulutların sultanı söyle ey Marsis dağı
Ab-ı Ulya akar mı yine çağlayan gibi
Viçe, eteklerinde kurar mı hiç otağı?
Vargit çiçekleriyle açan bir gülhan gibi
Arhavi ses verir mi bağırsan Marsis diye
Kaçkarların duyar mı gür sularından sesi
Kocaman kayalardan dökülürken vadiye
Beyaz köpükleriyle mençuna şelalesi
Hacı Mehmet’ten çıkıp Hurşit’te mola versen
Hacaloğlu’na gidip fındıklı pide yesen
Bir de yeşile sevda saklı cennetin var ki
Çağlayan vadisinde laz evlerini görsen
Danaburnu böceği alıp gitsek dağlara
Atmacalar sarılsa kurduğumuz ağlara
Kolumuzda gezdirsek Babalık Konağında
Hayallerimiz gitse yine eski çağlara
Güzel şadırvanıyla fındıklı merkez cami
Meyveli köyde ağlar bir cami serencamı
Rize’nin en doğusu, güneşin ilk doğuşu
Fındıklı’ya getirir gökten gelen selamı
*******************************************
ÇAMLIHEMŞİN
Yaylaların sultanı, yeşilliğin şahısın
Huzur veren sesiyle tulumun dergâhısın
Ekmek derdine düşüp şu gurbet ellerinde
Hasretle şafak sayan gönüllerin ahısın
Horon sallama olur, ayaklar aynı vurur
Tulum sesi, nav sesi yaylalardan duyulur
Kaleler endamını görürler yükseklerden
Vadilerin coşarken akarsular kudurur
Avusor buz gölünde kalbime dokundun mu?
Üşüdü mü ellerin Kaçkarın dağlarında
Arhakel’in yaptığı Zilkale’yi gördün mü
Fırtına deresinin köpüklü sularında
Kimisi ziplinede dereden uçar gider
Deli akarsularda rafting yapar kimisi
Yaylada dağ evleri turizme hizmet eder
Gelin tülüne benzer terastan şelalesi
Ayder’de kaplıcalar, Palovit’te şelale
Çinçiva’da köprüne sevdaluk derler şimdi
Hemşinlilerle dolar hem yaylalar, hem dere
Uzaktan gelenlere eşlik ederler şimdi
Ham köprüsünün orda birleşir Çat’la Hala
Fırtına vadisine bakar Kale-i Bala
Bir horon kurulunca Sal’lanır Pokut’unda
Git o yaylalarına Badara’yı yakala
Kavrun yaylalarından göllere yürüdün mü?
İçinden ırmak akan Elevit’i gördün mü?
Huser’in yaylasında bulut denizleri var
Samistal çiçeklere, Ambarlı göle bakar
Koçdüzü’nde buluttan sevdanı kaybettin mi?
Yaylasında gördün mü Hemşin’in lazlarını
Samayile’ye çıkıp denizi seyrettin mi
Horonlarda oynayan puşili kızlarını
Şimdi bu tepelere cennet cehennem derler
Cehennemi suya at, cennet de sende kalsın
Yaylaları gezenler, laz böreği yiyenler
Tulum sesi duyunca hep seni hatırlasın
Sen ki; saklı bir cennet, doğada yoktur eşin
Viçealtı, Çamlıca, çam kokan Çamlıhemşin
*************************************************
İKİZDERE
Süreyyanın ışığı dolarken bir vadiye
Yedi köy sayıklardı Kura-i Seba diye
Çamlık ve Cimil aşkı tutup da ellerinden
Sana isim verdiler akan derelerinden
Şimşirli de ılıca, su çıkar kayalarda
Huzur bulur gelenler o güzel yaylalarda
Sisli Çağrankaya’da, Arkeleç, Homeze’de
Cimilli İbo yaşar şimdi hatıralarda
Anzer yaylalarında çiçekli ballı köyler
Ağustos aylarında yapılır festivaller
Şifa kaynağı olan balını dünya tanır
Endemik çiçeklerden arı bile utanır
İkizdere çayını sarar çam ağaçları
Her yanına dizilmiş ahşaptan güzel evler
Çamlık köyüne bakar dağların yamaçları
Sanki arafta kalıp cenneti seyrederler
Ovit; Rize’nin oğlu, yaylaların prensi
İspir’li sevdasıyla kavuşamaz seneler
Kışın yollar kapanır göremez prensesi
Sonunda Ferhat gibi o da dağları deler
Cimil yaylalarından şelalelerin akar
Pullu alabalıklar gezerler ırmak dere
Şimşirli’de ki cami maneviyatı koklar
Beş vakit dua eder sana hep İkizdere
*******************************************
KALKANDERE
Irmaklardan su akar dökülür vadilere
Siyah taşın rengini alırsın kara dere
Yiğidin de su gibi coşkulu olur senin
Yakup Şevket Paşa’yla ayağa kalkan dere
Beyaz köpükleriyle su düşen kayalardan
Ormanların kıskanır bu çağlayan sesini
Tuzhane deresini büyüten pınarlardan
Taşlı dereler besler Vandri Şelalesini
Yeşil ormanlarında kayın, meşelerin var
İlim irfan yuvası çayırlı köylerin var
Keler’den yola çıkıp toprağına varınca
Yürüyen camileri bekler Hüseyin Hoca
Kalkandere merkezde cami yakınlarında
Bir köprü var üstünden arabalar geçecek
Bir de Tonik köprüsü var ki Kızıltoprak’da
Sarmaşıklar uzanmış dereden su içecek
Dülgerli köyü şimdi dumanları seyreder
Yolların kenarında sıra sıra evleri
Aşağısı dereye üstü ormana gider
Yemyeşil çaylıkları kocaman gürgenleri
Kuş sesi, su sesine karışınca gündüzün
Yeşillerin içinde zümrüte benzer yüzün
Güzelliğini taşı her gittiğin yerlere
Gelenler âşık olsun, maşuk ol Kalkandere
************************************************
İYİDERE
Güneş ve deniz olur Rize’nin âşıkları
Seyreder Denizgören son kızıl ışıkları
Mest olur Ğuncivanoz hep bu güzelliklere
Aspet’e selam söyler çayıyla İyidere
Tarihi değirmenler, tahta asma köprüler
Taşhane’den yürüyüp geçersin dereleri
Mesire alanından mağaraya yürürler
Pileki taşlarında pişer mısır ekmeği
Güneşi selamlar mı sahilde plajların?
Sarayköy’de yalıda sevilir mi yazların
Balıkçılar denizden dolu tekneyle gelir
Hamsi ve mezgit kokan pazarlar gülüverir
Talebeler okutur şimdi Hacı Efendi
Feretiko bezinden giyinen çocuklara
Öğlen yemeklerinde hamsikoli verirdi
Çocuklar hep bakardı pekmezli kabaklara
Çanakçeşme köprüsü kaybolur yeşillerde
Yalıköy’de, Köşklü’de yol olur derelere
Tarihi mirasları unutup giderler de
Sen yine de sahip çık bunlara İyidere
******************************************
DEREPAZARI
Filandoz’dan çıkardı bir çok kaptan-ı derya
Nam salardı dünyaya kadîm medeniyetten
Şimdi o sahillerde mihmandar park-ı derya
Denize resim çizer yemyeşil siluetten
Kayalardan çift gelir beyaz suların sesi
Eskitoğlu’nu anar köpüklü şelalesi
Çiçekler huzur verir gelen misafirlere
Serenderin yanında alabalık tesisi
Bürücek Köyü Cami mavi denize bakar
Esentepe Cami’nin altından araç çıkar
Yanındaki kursunda Kur’an dersi verilir
“Hu” sesleri susunca ezan sesleri gelir
Mandalina reçeli kahvaltılarda yenir
Nam salan piden için festival düzenlenir
Gül yüzünü anlatır, şairleri, yazarı
Yeşil mavi renginle seni Derepazarı
Mustafa Atiş
Kayıt Tarihi : 18.1.2025 13:57:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!