Yeşil Canavar ( Manzum Hikaye )

Çağan Er
41

ŞİİR


8

TAKİPÇİ

Yeşil Canavar ( Manzum Hikaye )

İzbe bir yerde, uzaklarda; tuzaklarla,
Meşaleler ve şelalelerle dolu bir köy vardı.
Yeşil canavar bu köyde yaşardı.
Bu köyden artık ne yeri ne de yurdu vardı.
Oradaki herkes gibi, canavar da oralıydı.

Eşip toprağı tarımdan var ederdi geçimini,
Kendisi gibi gariban ailesi.
Sesi sedası çıkmayan evleri,
Surlarla dolu çevresi,
Sürüyle kırmızı çiçek doluydu bahçesi…

Geceleri sofraları kuruluyordu.
İçinden sıcak kırmızı bir ışık süzülüyordu.
Yeşil canavar ailesi,
Masum, mutlu bir hayat sürüyordu.

İnanın kimseye bulaşmazlardı.
Verecekleri tek hesap Tanrıya'ydı.
Fakat hesap soran,
Gene insanlar olacaktı.

İzbe bir yerde, uzaklarda; tuzaklarla,
Meşaleler ve şelalelerle dolu bir köy vardı.
Yeşil canavar bu köyde yaşardı.
Bu köyden artık ne yeri ne de yurdu vardı.
Oradaki herkes gibi, canavar da oralıydı.

Bunu kabul etmedi insanlar,
Meşaleleri tutuşturdular.
Kahverengi kapüşonları çektiler,
Keskin kılıçlarını bağırlarına gizlediler,
Hepsi bir cemaat olup,
Yeşil canavarların evine ilerlediler.

Yeşil canavarlar iyiliksiniz,
Yeşil canavarlar iyi sizsiniz,
Yeşil canavarlar iyi ki biz değilsiniz…
Yeşil canavarlar, insanlar şerefsiz…

İnsanlar turuncu, elbiseleri kara keçe,
Yabancıları sevmezler,
Sanki dağdaki kara keçi.
Vakit geç olmuşken,
Tan sarmışken güneşi,
Bir alaca karanlık,
Renklerden yeşil bile gözükmüyor.
Işık olmazsa zaten, herkes birbirini seviyor.

Yeter ki olmasın ruhumuz karanlık.

İnsanlar çatırdayan ateşlerle,
Ortalığı aydınlatıyor.
Çünkü var oluşlarında nefret var.

İnsanlar ışık istiyor,
Canavarlar ise uyku…

İzbe bir yerde, uzaklarda; tuzaklarla,
Meşaleler ve şelalelerle dolu bir köy vardı.
Yeşil canavar bu köyde yaşardı.
Bu köyden artık ne yeri ne de yurdu vardı.
Oradaki herkes gibi, canavar da oralıydı.

Güneş doğmadı bu tan vakti,
Işığı insanlar getirdi,

Gök ne biçim rengarenk,
Tabut rengi gibi…
Bataklık yeşili,
En koyu mavi,
Bir de kirli sarı,
Beyaz bulutlar tutkalıyla sarılmışlar.
Cin çalığı
Yeşil canavarların tabutları…

Kapı tokmağına üç kere vuruldu.
Sessiz…
Sessiz…
Sessiz…
Sessiz olun yeşil canavarlar,
İnsanoğlu şerefsiz…

Kapıdır, kırılır.
Bir dede, canavar olsa da dededir.
Bir anne, ucube olsa da annedir.
Baba, o her zaman evin direğidir.
Bebekler,
Yeşil de olsalar bebektir…

Ellerinde kılıçlar, bıçaklar, yaylar, meşaleler;
Öldürmek için icat edilmiş aletler…
Deliniyor bedenler,
Deri yeşil olsa da
Kan gene kırmızı akıyor.

“Kafalarına bak! Somakları var bunların!
Bunlar nasıl ucubeler? Bizimle kalmasın!
Bu sene benden fazla darı sattı, o yüzden yaşamasın!
Nefes de alıyor, şuna bak kaşınmasın!”

Yeşil canavarların zayıf karınlarını kestiler,
Boğazlarını yüzüp omuzlarını çizdiler.
Pullu ve yeşil derilerini,
Pul pul döktüler.
Annenin gözleri çıktı,
Babanın atan kalbi patladı,
Güçsüz yeşil dede,
İnsana karşı koyamadı.

Her bebeğin teni gibi,
Kumeran’ın da teni yumuşacıktı.
Bıçak kesmedi kaydı,
Cani insanların elinden kaçmanın tam sırasıydı.

Sıyrıldı,
Kıvrıldı,
Kaçtı.
Ulaştı.

Kuleye tırmandı, elleri yapış yapış,
Uludu en acı sesiyle,
İnsanlar kaçış kaçış,
Kulaklarının ezilmesiyle.
Belli ki yalnız geçecek bu kış.

Salyaları akıyor somağından,
Omurgası gözüküyor önden bakınca;
Soğuk kanlar süzülüyor pançasından,
Yeşil derisini okşayacak biri lazım bebek olunca…

İzbe bir yerde, uzaklarda; tuzaklarla,
Meşaleler ve şelalelerle dolu bir köy vardı.
Yeşil canavar bu köyde yaşardı.
Bu köyden artık ne yeri ne de yurdu vardı.
Oradaki herkes gibi, canavar da oralıydı.

Yalnız bir kışın ardından,
Dişleri büyüdü, pençeleri daha keskin
Yeşil canavar tüm zamanlardan,
Daha sağlıklı daha gezgin.

Derisi kalınlaştı,
Kılları uzadı,
Gözleri kısıldı.
Kalbi de artık yumuşak değil,
Yeşil canavar bebek değil,
İntikam zamanıydı.

Uludu,
Uludu,
Kulaklar sağır oldu.
Yeşil canavar köye indi.
Pazarlar yerle yeksan oldu.
İnsanlar kaçıştı.
Bazıları için,
Bu son kaçıştı.
İntikamını aldı,
Ailesini öldüren herkesten.

Fakat bir şey vardı.
Yeşil canavar bir süre sonra,
Sıcak kanın tadına alıştı.

Daha fazla öldürmek istedi,
Vahşileşmişti.
Pançaları küçüldü,
Dikeldi iki ayağının üstüne.
Somağı yassılaştı,
Benzedi insan yüzüne.

Yeşil derisi turunculaşıyordu,
Yeşil canavar, insanlaşıyordu.
Utandı görüntüsünden,
Sarındı kara keçeye,
Öldürmek için yürüdü.
Az ileride bir küçük kız ve anası göründü.

İzbe bir yerde, uzaklarda; tuzaklarla,
Meşaleler ve şelalelerle dolu bir köy vardı.
Yeşil canavar bu köyde yaşardı.
Bu köyden artık ne yeri ne de yurdu vardı.
Oradaki herkes gibi, canavar da oralıydı.

Ancak artık pençelerinden yoksundu.
Bir kılıç aradı, öldürecek bir şeyler.
Öldürmek için icat edilmiş aletler.
Bulamadı canavar.

Küçük kızla göz göze geldi.
Kız ağlıyordu.
Canavar çöktü dizlerinin üstüne,
Akan gözyaşları,
Ona ailesini hatırlatıyordu.

Bir insan kadar kötü olamayacağını
Fark etmişti.

Tekrardan;
Sırtı kamburlaştı,
Derisi kalınlaştı,
Pençeleri fırladı,
Kılları fışkırdı,
Rengi yeşile döndü,
Dişleri keskinleşti,
Soğudu kanı,

Kalbi ise yumuşamıştı…
Yeşil canavar
Uludu,
Uludu,
Kulaklar sağır oldu.
Yeşil canavar köyden gitti,
Herkes rahatlamıştı,
Yeşil canavar bir anı olarak,
Zihinlerde kalmıştı…

İzbe bir yerde, uzaklarda; tuzaklarla,
Meşaleler ve şelalelerle dolu bir köy vardı.
Yeşil canavar bu köyde yaşardı.
Bu köyden artık ne yeri ne de yurdu vardı.
Oradaki herkes gibi, canavar da oralıydı.

Bunu kabul etmedi insanlar…

Yeşil canavarlar iyiliksiniz.
Yeşil canavarlar iyi sizsiniz,
Yeşil canavarlar iyi ki biz değilsiniz…
Yeşil canavarlar, insanlar şerefsiz…

Sessiz…
Sessiz…
Sessiz…
Sessiz olun yeşil canavarlar,
İnsanoğlu şerefsiz…


Çağan Er
Kayıt Tarihi : 24.10.2019 00:12:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


İnsandaki "yabancı" nefretine dokunuş.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Çağan Er