Her gün olduğu gibi uyanamamıştım eşim yine işe kahvaltı yapmadan gitmişti yüzümden düşen bin parçaydı moralim bozulunca benimde iştahım kaçıyordu halbuki daha çok yemem ve yemeklerime dikkat etmem lazımdı çünki hamileydim tabiiki hamileliğim sabahları uyanamamama mazeret olamazdı
Kardeşim ne güzel sabah namazına kalkıyorsun yapacak birşeyler bul oyalan o aradada eşinin işe gitme vaktide geliyor evde yapacak işmi yok sanki her gün kendime dediysemde genç kızlıktan kalan bu alışkanlığım yani tembelliği bir türlü üzerimden atamamıştım sabahları o kahvaltı yapamadan gidiyordu akşamlarıda o işten tok geliyordu birbirlerimize ayırdığımız zamanlar iyice azalmıştı düşünüyorumda hamileliğim annemiz gibi zor geçerse ne yaparım hadi öyle böyle yedi ayda geçer ama yavrumuz doğduğunda eşimi iyice ihmal ederim evide pislik götürür her halde işler gün geçtikçe gözümde dahada büyümeye başladı off off.
Çayımn demlenmesini beklerken bir haftadır biriktirdiğim çamaşırları makineye atmıştım. Birde bunları asıpkurutmak vardı, yağmur yağmasa bari. Kahvaltı için mutfağa çamaşır için banyoya derken ikindiye birşey kalmamış ben hala öğleni kılmadım. Namaz tesbihat derken duadaydım. İkindi ezanı başladı. Hazır abdestliyken onuda kılayım bari. Elhamdulillah abdesti kaçırmadan iki vakit namazı kılmıştım. Çamaşırlar kurumuşsa toplayayım da, ütü olacakları akşama kadar aradan çıkarayım da, adam kaçgündür aynı pantolonu giyiyor nasıl olsa yemek yapmıycam. Dünkü musakka olduğu gibi duruyor. Eh yanına bir cacık koyarım oda pek zamanımı almaz. Eve yemek yemeden gelse bari. Uğraştığıma deyse. Bişeyde beğendiremiyorum ya. Haklı olduğu zamanlarda olmuyor da değil. Annem okadar kızım yarın gelin olucan elkapısına gidicen arada bir mutfağa girde bişeyşer öğren derdi de, yılların bukadar çabuk geçeceğini düşünememiştim. Öffff. Şu telefonun fişini çekicem. Ona buna bakmaktan bişey yapamıyorum. Eşim ararsa zaten cepten arar. Onunda arayacağı yok ya. Neyse günahını almayayım. Hamileliğimi öğrendiğinden beri günde bir iki kez aradığı oluyor. Hani aş eriyor derler ya. Canım birşey çeker diye sorar. ALLAH'ı var. Haah arıyor. Bizim müziğimiz çalıyor. Nenenenene Nenene Nenenenene. Efendim buyur. İyiyim. Yok yormuyorum. Vallahi ne istesem. Şuan canım bişey çekmiyor. Sen kaçta geliceksin. Yaaa. O kadar geç kalma ben korkarım. Biliyorsun televizyonda seyretmiyorum ki oyalanayım. Uyuyup kalırım. Bari aç gelseydin de yemeği birlikte yeseydik. Peki ben yerim. Yalnızda yenmiyorki. Hadi öptüm. Güle güle. Bak görür o. Bir daha arasın telefona bakmıycam. Merakından çatlasın da eve erken gelsin. Kabahat bende kardeşim. Kaşına gözüne kanıpta, eşine değilde işine aşık adamla evlenmiycen. Gerçibaştan eşine aşık olanlarıda biliyoruz. Erkek milleti değilmi? Hepsi aynı. Ama yine eğri oturup doğru söylemek lazım derler ya. İşsiz güçsüz bir adamlada hiç yapamazdım. En azından her istediğimi değilse de, zaruri olanlarda sıkıntı çekmiyorum. Benim ev hanımlığıma da ne demeli. Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş mu? Yoksa Tencere yuvarlanmış yamulmuşmu? Eh ikiside değilse debunada şükür. ALLAH eşimden razı olsun birbirimizden olan şikayetlerimizi saysak onun haklı olduğu şikayetleri benden çoktur. Akşam Yatsı namazı yemek derken bu gecede koltukta kitap okurken uyukluycam heralde. Ne kadar ağır uykum var. Eşim eve gelmiş hiç duymamışım. Tıpkı sabah işe gidişindeki gibi.
-Hayatım hoş gelmişin. Nasıl yorucu geçtimi?
-Eh. Sen ne yaptın?
-Herzamanki gibi bende öyle.
-Bebeğimiz iyi mi?
..
İstanbula dönmek... Herşeyin başladığı yereı, yine yeniden başlamak için.Sabah İstanbulda gözlerimi açmak.Akşamında 7. Katta manzarasına doyamadığım İstanbulu, ayaklarımın Altında hissettiren balkonumda, memleketimi seyretmek... Buram Buram ev yemekleri Kokan evime girmek, benden daha usta olan annemin yemeklerini Yemek... Yagi belli, tuzu belli... Bana ayakta durmayı, Güçlü olmayı öğreten, Güçlü olmamdan korkmayan insanların yanında daha Güçlü olmak, Bana susmamayı öğreten insanların yanında Yeri geldiğinde susmak... bir ara alıp radyoyu balkonumdan seyre dalmak. varsa elimdede BİR Felsefe Kitabı değme keyfime.kaybolmak düşünürlerin düşünceleri arasında... i arkadan çalan Acı BİR şarkı.ele alınan BİR Kalem BİR Kağıt, sövercesine yazdığım BİR şiir.YAZMAK... ISTE istanbul bu, ISTE Aşk bu, Benî asla terketmeyecek Sevgili bu.taki ben terkedene kadar...
..
sen gittin ya anlamsız geliyor bana artık herşey gülünmeyecek şeylere gülüyorum delirdiğimi düşünüyorum bazen sen yoksun ya iyice kontrolden çıktım zaten bir vurdumduymazlık başladı bir dağınıklık bir unutkanlık yemek yemeyi bile unutuyorum çoğu zaman hem yalnız yiyince de tadı olmuyor pek biliyor musun bu sensizlik çok sıkıyor beni kalkıyorum birşeylerle oyalanıyorum işe gidiyorum seni özlüyorum seni düşünüyorum hep aynı şeyler aslında çok duygusal oldum son günlerde pek belli etmesemde nedense birşeyler yolunda gitmiyor bende kendime bile itiraf edemediğim itiraf etmekten korktuğum birşeyler var içimde seni hatırlayınca karnıma ağrılar giriyor kalbim yerinden fırlayacakmış gibi deli gibi çarpıyor biliyor musun beni terkedip gitmeyeceğini düşünmüştüm hep ya da öyle düşünmek istemiştim inanmıştım bir kere sana güvenmiştim sonuna kadar açmıştım sana kalbimi bu defa olacak gerçekten sevip gerçekten bağlanacağım birine demiştim olmadı işte bir bir belirdi aynalarda ihanetler ben ne seni silebildim ne de ihanetleri kıyamadım bir türlü
..
açgözlülük belki hayatı yeşilden çalmaktı
kuralları çiğnemek..hakkını yemek yeşilenenlerin
yemek yemek,paylanmak değil
bu sindirme,.yeşili çiğneme
bir hayata son verme
yok edip, gözlerine veda etme
karanlığa gömmek bütün ışıkları.
..
Akşam okuldan eve geldiğinde, babası tv başında günün haberlerini takip ediyor, annesi yemek masasını hazırlıyor, kız kardeşi ise duştan yeni çıkmış, üstünde bornozla saçlarını kuruluyordu. Onun ise ne tv seyretmek, ne yemek yemek, ne de duşa girmek umrundaydı. Şuanda tek yapmak istediği şey, biraz uyumak ve sonra kalkıp derslerine çalışmaktı. Bugünkü sınavı da çok şükür atlatmıştı atlatmasına ya, önünde günde iki sınav olmak üzere altı sınav daha vardı.Üst katın anahtarını alıp, kapıyı açtıktan sonra doğruca odasına gitti. Kravatını ve ceketini çıkartıp bir köşeye attıktan sonra, beyaz gömleği ve gri okul pantolonuyla yatağına uzandı.
Planı 3-4 saat kestirip gece kalkıp ders çalışmak olmasına rağmen gözünü açtığında gün ışığı gözüne vuruyordu. Yansıyan ışığa göre havanın bulutlu olduğunu sezdi ve bir yandan geç kalkmasına bir yandan da havanın karanlık olmasına söylene söylene yatağından kalktı.Hava karanlık olduğu zamanlarda içi de kararır, sınavlardan pek hoş not aldığı olmazdı..Adımını sağa attı, yedi sekiz adım atıp biraz sallanır gibi olduktan sonra sola döndü.. On-onbeş adım sonra sağ yapıp tuvalete girdi. Tuvalete girip çıktıktan sonra elini yüzünü yıkadı. Biraz kendine gelir gibi olduktan sonra aynada yüzünü seyretti. Her geçen gün ne kadar geliştiğini ve alnında yer alan parlaklığın ne kadar arttığını hissetti. Bu arada hiç beklenmedik bir şey daha hissetti..
Sanki burnuna, bir binanın yıkımı sonucu oluşan toz kokuları ve çığrışan insan, uluyan köpek ve kedilerin cırtlak sesleri geliyordu.. Korkar adımlarla odasından balkona çıktı. Dışarıya baktığında ise hayretler içinde kaldı. Sağına baktı,soluna baktı,ve çevrede bulunan binaların teker teker yıkıldığını gördü. Tıpkı uzaklarda bulunan dağlar gibi.. Dağlar da yavaş yavaş bir buzdağı gibi erimeye başlamıştı.. Bu sırada aşağıya baktığında annesinin sesini duydu, ona dışarı çıkmasını söylüyordu. Ve bu sesle birlikte içinde bulunduğu şaşkınlıktan bir an olsun kurtulup kendine geldi. Kendi evleri de çökmeden, üstündeki kıvrışmış pantolon ve beyaz gömlekle kendisini apartman dairesinden dışarı attı. Asansöre bakmadan merdivenlerden koşar adım inmeye başladı.
Dışarı çıktığında, binadan çatırdılar duymaya başladı. Arkasına bile bakmadan bulunduğu yerden uzaklaşmaya devam ettiğinde ise kendi evlerinin de harabe hâle geldiğini hissetti ve yüreğinden bir parça koptu. Koşar adım beş altı blok ilerde bulunan deniz kıyısına doğru koşmaya başladı. Orası onun için en güvenli yerdi, etrafında hiçbir yapı yoktu. Ama unuttuğu bir şey varsa, denizin doldurulmasıyla yapılan otobandı..Otobanın üstüne çıktığında derin bir nefes aldı, ve etrafına baktı. Etrafta tek bir canlı varlık göremiyordu, sanki yer yarılıp herkes içine girmişti. Çığıran insanlardan, uluyan köpeklerden ve kedilerin cırtlak sesinden eser yoktu. Ağır adımlarla otobanın üstünde doğuya doğru harekete ettiğinde, denizin üstünde koşan kocaman kocaman boğalar görmeye başladı. Boğaların arasında da yunus balıkları yükselip yükselip alçalıyorlardı. Ve birden ayağının altındaki otobanın kaydığını hissetti. Otoban da yavaş yavaş denizin içine gömülmeye yüz tutmuştu.Bu sırada yönünü tekrar şehre doğru tuttu. Ve birden tekrar içine fenalık düştü. Eriyen dağların üstünden şehre doğru boyu iki-üç karış olan, şu ana kadar görmediği tüylü tüylü canavarlar geliyordu, önlerinde ne varsa içine giriyor ve büyük ihtimalle içinde yer alan leşleri yiyorlardı. Aklına annesi, babası, kardeşi geldiğinde çöktü. Yıkıldı olduğu yere… İşte bu sırada denizden şehre doğru yönelen boğaları fark edemedi. Bu boğaların biri ona sertçe vurduğunda ise iş işten geçmişti…
..
Bir yemeği ilk defa yediğinde lezzetini anlata anlata bitiremezsin, bir daha hatta bütün gün o yemekten yemek istersin ama başka bir zamanda başka bir yerde yediğinde aynı tadı alamazsın. çünkü o bir defaya özgüdür, ilk yediğin zamana aittir unutamadığın tat. anlatmak istediğim ilk aşk da böyle bir şey, tekrar aşık olsan bile ilki çok farklı ve unutulmuyor. ne yaparsan yap ne aynı tadı tekrar bulabiliyorsun ne de ilk aldığın tadı unutabiliyorsun. aşkta da böyle değil mi? ne zaman başkası gelse onu tekrar hatırlatıyor onu tekrar kazanamadığın gibi kimse “o” olamıyor.
..
Böyle düşündüm rençperlik yok oldu
Harman yerleri boş kaldı dumanıyla tozuyla
Gelip geçti nede çuval dolu buğday kaldı
Ocak yanmadan tütünsüz yemek yiyoruz
Böyle tarla kuşları uçmaz oldu nede çekirgeler kaldı
Kelebekler uçuşmuyor tek tavşanlar kaldı tarlada
Ata sözü öküz öldü kağnı sindi sabah yarı
..
Pencerenin önünde öyle durup
Yolculuklar hayal etmek olurdu
Bir otobüs camının garantisindeki yanağına
Dar ve bozuk yolların titreşimler vermesiydi
Boyundan büyük insanlar tanıması
Bir taşı da kendi şansına çekmesiydi okey masasında
..
Yenilgiler tomurcuklarını açmış sevdamın gövdesinde, sensizlik çiçek çiçek,hüzün meyve olmaya yakın ve ben ali orman olmuşum gerisi boş sözce gülüm. Dünün gözyaşlarında seninle yıkanmışım, seninle kurulanmışım kumrunazım.
Gizlice hüzünlere sevişen gitmelerin penceresinden bir gül attım,tutup kokladın ve sonra da kalbimin defteri arasına alıp gittin.Her mevsim dilindeki ağıtlarla sessizliğimin nadaslarına nedenlerini bıraktın.Beni ekmedin sevda seherinde ben bülbülken ve sana ötüyorken.
Ağladıkça an yağar sevgi yüzünden, yürekten dökülür korların, savların, savunmasız gidişlerin. Ve ruhumu kaynatıp giderken bile bir haftalık yemek yapıp gitmeni hangi huzur halim unutacak.Bir sevgili giderken,gözleri nemli ve acılarını heybesine alarak hatta içlenmiş bütün nakışlarını da alarak acımsı gözlerle yemek yapıp gider mi?
Hangi aşk damarım bunu kaldırır, yemek bitti,sevda bitti, sen bittin, benden bir şey kalmış mıdır? Gelip gördün mü senin yaptığın yemeklerden sonra kemik halimi. Bir deri,bir kemik kalmışım; ama hevesimin andında hani yeniden gelirsin diye can çekişiyoruz kara sevdayla birlikte bahar bahçe umutlarda.
Kimi aşktan, aşk ölürmüş,bizim ki ölüm değil,menzili uzak tutkuların sızısıdır. Sızısı algılanmaz, sol ağrıya kırkayak özlemler yapışır.Tutar ta senden,ta geldiğin andan.Bekleyişe sarılan sülünler gezer yüreğimden emer beni senden. İşte böyle anlarda yaşamın zemzemi bütün kurumuş özlemlerime dökülür.
Terk edilmiş yürekler in derinlerdeki ilgiler toplar beni biraz.Acıların paslı basamaklarında ruhum gelişleri dinleyerek düşer düşlerinde.Ki ben artık vurulmuşum, yaralıyım, sensizim.Beni pansuman edecek bir huzurun sınırındayım.Mayınlar döşeli,yabancı bir güzel acıyarak geliyor dünyama.Mayına bastığında aşk ayağı yaralı, kolsuz, sızısız.
Zehrini gitme anındaki akrep anına bırakan akrebin, yelkovanları aldırmadan, yeliverenlerimi kale almadan alışmış amaçlarımıza kadar gelmesine nasıl alışmalı hayat. Sahte alkışlar almış,ulusalcı görünen lirik sevişmelerin ündeşleri kadar solucanlarım yok vatan akışlım.
..
Sen yoksun ya, hiç birşeyin tadı yok
Ne gezmeler, gezme
Ne yediğim yemek, yemek
Nede uykularımın tadi var artık..
Sensizlik çok zormuş..
..
Bakma böyle solgun, böyle durgun, böyle hırpani oluşuma. Nice ışıkları söndürüp, gizli aşklar biriktirdim cebimde. Yanık yemek kokan eski apartmanlarının yoksul odalarında bir kadının her gün acıyla ezberlediği tarifsiz bakışta yaşadım gözümü kırpmadan. Ateş böceklerinin ağlayışlarına dayanmadı yüreğim. Kavanoz dolusu yalnızlığımla besledim her birini. Işıkları sardı kentin paslanmış o soğuk kaldırımlarını. Ve her sabah açan yeni bir çiçeğin son duacısıydım akşama varmadan göçüp giden. Şimdilerde bir çatı katının küf kokan perdesini aralıyorum usulca. Kimseyle konuşmuyorum. Her gece Kül Kedisi gibi değişirken zaman, umut ve sevgi taşıyorum soğuk akşamların, sıcacık sokak çocuklarına. Bakma böyle sus pus ve hırpani olduğuma. Nice uslanmaz ruhların diyarından kaçıp, kendi yüreğimin sarayındayım. Kelebeklerin dualarıyla her gün yeniden uyanıyorum bir Karaca Ahmet sabahına yıkık mezarımda.
..
G Ü N L Ü Ğ Ü M D E N – 40
Sevgili Tutku! Seninle bu: 40. Söyleşimiz. Alanyum’da çalışırken, kaçıncı söyleşimizde kaldığımı, tam anımsayamadığım için, soru imi koyarak, yeniden 1’den başlamıştım. Öğrendim ve artık düzgün gideriz.
Günlerdir, çok hastayım. Zaten bu kış, bir türlü tam iyileşemedim. Ama şimdi, ciddi boyutlarda. Ya virüs aldım, ya da deniz kenarında kaldığım o gece üşüttüm. Bu da, bronşitimi-astımımı kötü tetikledi bu kez. Cuma günü, işe gitmeye hazırlanırken. Apar topar hastaneye gittim. Öyle halsizleşmiştim ki. Beni takip eden doktor bile endişelendi. Hiç üşütmeyecek mişim. Eylül ayında, kesin grip aşısı olacakmışım. Kendimi hep koruyacakmışım. On-onbeş gün sonra, kontrola gidecekmişim. Ama sıkışırsan, hemen gel dedi. İlaç yazdı bir sürü. Hemen aldık.
Ben, geçen güz tam aşı olacaktım.Önce aşı bulamadık. Sonra da, şu domuz gribi ve onun aşısının tehlikeli olduğu olayları filan çıktı. Öylece vazgeçtim. Her türlü durumum nedeniyle, risk grubundayım. Aşı olmam gerektiğini, sağlık ocağındaki doktor da söylemişti.
Ağızdan sıkılan bir ilaç var. Ona, neredeyse hiç gerek duymazdım. Ama şimdi, sürekli yanımda taşıyorum. Çünkü, nefes almakta, sık-sık çok zorlanıyorum. Bu, çok kötü. Üzülüyorum, moralim bozuluyor. Sağlıklı kalmak istiyorum. Tüm gücümle, iyileşmeye çalışacağım. Cumaya kadar, işe gitmeyeceğim.
Belki ondan sonra da, orada çalışmam. Çok problem çıkarılıyor. Otobüsün akşamları Pazar günleri olmaması dışında: Başka başka sorunlar çıkarılıyor. Yani, hep olduğu gibi, sana yaşam hakkı yok deniliyor. Şu taksi parası, belimi bükmese, inadına kalırdım sahilde. Ama sanırım, Belediyenin sahilinde çalışmayacağım. Evim uzak. Ve akülü sandalyem, stand masam konusunda, sorunlar çıkıyor. Beni ekarte etmek istiyorlar.
Olsun be, Allah büyük. İlk günü iş bitiminde, Serap hemşireyi gördüm. Konuşurken filan, Oba Belediyesinin daha çok ilgilendiğini, iş imkanının sınırlı olmadığını söyledi. Kafamda, şimşekler çaktı. Ben zaten Obada oturuyorum. Oraya baş vuracağım. Telefon ettiğimde, neler yapmam gerektiği söylendi. Daha standlar da açılmamış. Sanırım yarın Yağmur’la, belgeleri hazırlamaya çalışırız. Obada çalışırsam? Akülü sandalyemle gidip-gelirim. Dünyanın taksi parasını vermem. Hem belki, her gün çalışma izni verirler. Kazancım yanıma kalır, biriktiririm. Bir yıllık kiramı ve Yağmur’un parasını biriktirsem, bayram ederim.
..
LOKMA YUTMAYAN HAP YUTAR
Yemek yememek sağlığı bozar
Toprak su içe içe yeşerir
Açlık bedende hastalık azar
Toprak su içe içe yeşerir
..
Yeni doğum
Yapmış kadın,
Bebeği kucağında,
Yolda yürüyüşte,
Haberleşiyor çevresindekilerle.
Sağlıklı yiyecek, içecek,
En etkili biçimde
..
Akşam namazında Ulukışla’ya varılır
İkinci günün iftarı da bura’da açılır
Üstada, lokantadan alındı pirinç pilavı
Yemek yapmak için çıkartıldı gaz ocağı
Ne fayda, gaz ocağının kırıktı bir bacağı
..
Aslında 111.
Çünkü saat 12'yi geçti.
Bana bıraktığın acı tam 111 gündür bende misafir.
Biliyorsun ben iyi yemek yapamam, ev ortamım zaten karışık.
Seninle beraber yemek yapardık misafirlerimize.
Onlar mutfağa giremezdi.
Çünkü bizi gördükleri zaman hep özenirlerdi durumlarına.
..
lara bilgisayarını aldı baya zaman geçti pek çok şey becerebiliyordu artık yusuf pencerede lara yı gördü yine yazdı bilgisayar aldınmı lara başını salladı aldım yusuf çok mutlu oldu lara ya şöyle yazdı artık üzülme ben seninle arkadaş olmak istiyorum lara hiç oralı bile olmadı babası kızardı zaten lara bilgisayarı açtı öylece baktı sonra ablası geldi lara ya yaklaştı lale anlamıştı lara ya şöyle cevap verdi hadi gel sana bilgisayarı öğretim lara başını salladı lale ilk önce lara ya mesengeri öğretti açtı bazı şeyleri öğrenmişti lara artık resim yapıyor kitap yazıyor artık çok sıkılmaz lale lara nın mutlu olduğunu görünce oda çok mutlu oluyordu lara kendisi herşeyi yapabiliyordu artık lara nın aklında öyle şeyler vardı ki kimse bilmezdi lara yine ağlıyor öylece ağlardı kendi kendine ve de çok düşünüyor gözyaşları yanaklarına kadar süzülüyordu tek lara nın değildi yusuf ta acı çekiyor övey annesi onu dövüyor vede aç bırakıyor akşam olunca öyle iyi davranırdı ki yusuf bile şaşırmıştı babası zaten farkında değildi bile oğlu neler çektiğinden sabah gider akşam gelirdi yusuf ta hiç babasına anlatmaz yani lara dan farkı yoktu lara da çok acı çekiyordu selma hanım ilgilenmezdi hep lale bakardı lara ablasını çok seviyor lara kendi kendine düşünmeye başladı hemde söyleniyordu bu ülkede engellere yer yokmuş diye haykırdı lale lara nın sesini duyunca çok merak etti ve koşmaya başladı kapıyı açtığında lara yine ağlıyordu bu sefer daha derinden ağlamaya başladı lale lara ya sımsıkı sarıldı hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyor lara ablasının sarılışını sevmişti öyle hoşuna gitmişti ki lara da ablasına sarılıyordu ve çok rahatlamıştı kendi kendine söyleniyordu ablam olmasa ne yaparım ben hep geleceği düşünüyordu annesi ve babası lara yı hiç anlamıyordu lara tamamen yanlız kalırdı lara nın bedeni titriyor ve çok soğuktu çok acı çekiyordu acısı hiç dinmiyordu bile yusuf hep pencere önünde kitap okurdu arada bilgisayara bakıyor lara yı düşünüyordu ama lara yusuf la konuşmuyordu arada sandalyesile pencere önüne geçiyor etrafı seyrediyordu öylece susgun yüreğinin sesini dinlerdi yüreği çok acı çekiyor ve de bedeni ateş gibiydi lara baya kalmıştı pencere önünde yusufu görmüştü yusuf da lara yı gördü ama konuşamıyordu onunla lara pencere önünden çekilmişti yusuf çok üzülüyordu bu şehir insanları yutuyordu yusuf çok yanlızdı hayata çok hakaret ediyor engeller küsmüş kendilerini unutmuşlardı bile lara bilgisayarda yusf la konuşmuş haberi olmadan yusuf da anlamamıştı daha yusuf o kadar mutlu olmuştu ki duygularını anlatamıyordu lara hiç konuşmuyor vede yazmıyordu yusuf yazmasını çok istiyor lara lütfen yaz arkadaş olalım diye yazıyor ama lara dan hiç ses yoktu yusuf yazmaktan bıkmıyordu vede bıkmıcaktı lara sonunda yazdı efendim ne var diye cevap verdi yusuf lütfen konuş benimle arkadaş olalım lara neden diye yazdı yusuf sen çok iyisin seni tanımak istiyorum lara ben istemiyorum ama beni kendi halime bırakın yusuf neden ama lara benden hiç birşey olmaz biz engeller kendi hayatımızı da yaşamamış lazımış bu ülkede engellere yer yokmuş yusuf evet ama dirensek hayatta başarabiliriz lara başarmakmı sen başarıdan bas ediyorsun demi yusuf evet başarı mesela sen ne yaparsın lara resim vede kitap yazarım yusuf ha bak işte şimdi bilgisayarında var lara yusufun dediklerinden hiç birşey anlamamıştı ama yine yazdıklarını okuyordu yusuf şöyle yazdı engeller sitesine kayıt ol ve yazdıklarını ekle lara hayır diye yazdı ve meseneyi kapatmıştı çünkü annesi gelmişti selma hanım kızına yemek getirmişti lara ne verilerse onu yerdi tepside biraz ekmek ve de bir tabak çorba vardı ama kendileri pek çok şey yiyiyorlardı lara hiç şikayet etmiyordu annesi çıkınca yine neti açmıştı yusuf çok sevindi hemen yazdı neden kapattın lara annem geldi o yüzden vede işim var yazmasan sevinirim yusuf neden ya lütfen böyle yapma bak ben seninle tanışmak istiyorum bak lara bizim gibi engellerin birbirlerine destek olmalılar biz birbiriizi anlamasak kim anlar ki bizi başka sen söyle lara haklısın ama ben istemiyorum çünkü birgün sende beni yanlız bırakırsın yusuf asla ben nerde olursam olim sen aklımda olucaksın seni bırakmam lara bundan birşey anlamadı onlar konuşurken zaman çok geç olmuştu selma hanım lara ya bakmaya gelmişti lara meseneyi kapattı bilgisayarıda kapattı ve annesi onu yatağına yatırdı vede çıktı lara bebeğini kucağına aldı sımsıkı sarılırdı ve ağlardı gözyaşları yanaklarına kadar süzülüyordu bir yandanda kara kara düşünüyordu gece çok rahattı onun için bir yandan da yusufun söylediklerini düşünüyor ne demek istiyor diye derin derin düşündü ama bulamadı düşündüğü halde bulamamıştı yusufun onu nasıl sevdiğini zaten hiç umrunda değildi ailesi sevmiyorken yedi yabancı nasıl sever ki saatlerce yatağında öylece yatmadan düşünür vede ağlar sabahı zor eder sabah olur lale lara nın yanına gelir yanaklarından öper kaldırır giydirir kahvaltısını getirir lara ablasını çok seviyor lale kardeşile konuştu ona bir sır verdi lale nin bir erkek arkadaşı vardı lara ya sordu biz evlenceğiz ama ailem bırakmaz ilaki onların buldğu kişiyle evlenmemiz lazımmı lara ablasını çok iyi anlıyordu kağıda ona yazdıki ablacığım eğer seviyorsan oda seni seviyorsa hiç ayrılmayın birde şöyle yazmıştı abla bir insan severse nasıl bir duygu besler lale lara ya anlatır birini seviyorsan onu görünce kalbin atar heyecanlanırsın ve konuşurken sesin titrer hep onu düşünürsün lara ablasını çok iyi dinlemişti ve ablasına sımsıkı sarılmıştı lale de lara ya sarılmıştı iki kardeş birbirlerine sarılıp ağladılar lale kendi kendine düşünürdü ben gidersem kardeşim ne olcak onlar öylece otururken selma hanım bağmaya başlar lale nerelerdesin lale hemen çıktı annesinin yanına koştu ve efendim anneciğim burdayım selma hanım çağdığım an yanımda olucaksın lale ben lara ya bakıyordum o yüzden duymadım sesini peki işleri yapta nere gidersen git hem o kızdan sanane lale olurmu anne o kız dediğin senin kızın benimde kardeşim selma hanım bırak hiç birşey yapamıyor zaten lale annesinin bu sözleri karşısında ne söyliceğini bilemedi o kadar kızmıştı ki annesine kendi kendine söylendi birgün kurtulucam diyordu lara da odasında yanlız kalmıştı bilgisayarını açmıştı bir yarışmaya katıldı ve kazanmıştı ama ailesine nasıl söylicekti çok düşündü söylimi söylemimi diye ama çok korkuyordu lara öylece dalmıştı lale lara nın yanına geldi biraz konuştu lara ablasına söyledi dedi ki ablacığım ben yarışmaya katılmıştım ve kazandım lale çok sevindi bu habere ne güzel bu bak ee ne kazanmısın lara para ödülü ama almıcam çünkü annem ve babam bana kızıyor hep bunuda söylesem daha da çok kızarlar bana abla neden annem bana öyle çok kızıyor ben ne yaptım anneme benim engelli olmamdanmı kaynaklanıyordu yoksa lale olurmu öyle laracığım annem seni çok sever lara he sever ama nasıl sever hiç sevmiyor beni abla içim çok daralıyor birşey yapsam hemen bağırır çağırır neden böyle yapıyorsun der hep kızar lara nın mesenesi açıktı yusuf yazdı lara da yazdı işim var lütfen yazma lale sordu kim bu nerden tanıyorsun lara bir süre konuşmadı sonra karşiki komşu engelli bir genç benim gibi bedensel engelli annesi övey ben pencereye ne zaman çıksam bana birşeyler yazar beni tanımak istiyordu adımı bile öğrenmişti ben bilgisayar aldığımda beni nasıl buldusa eklemiş ben daha önce anladım o olduğunu adı yusuf ben tanışmak istemiyorum dedim yusuf ilahi arkadaş olalım işte böyle abla lale ne güzel demek ki seni çok sevmiş lara çok şaşırdı nasıl yani sevmiş derken mesela sen çok güzelsen karşında ki kişi senden hoşlanır lara benmi güzelim yooo ben güzel değilim ki lale olurmu öyle sen çok güzelsin yusuf ta seni seviyormuş belli lara yok abla olmaz ailem karşı gelir boşver unut zaten ben istemiyorum olurmu abla lale peki canım neyse ben gidim annem benim yemek yapmadığımı görürse çok kızar bana lara peki abla diye bildi yani yine tek başına kalıyordu çok üzgündü lale çıktı yanlız kalan lara çok duygulandı ağlamaya başladı hem ağlıyordu hem yusuf yazdı lütfen konuş lara diye lara hiç yazmıyordu ve de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu yusuf şöyle yazdı sakın lara ağlama ne olur yusuf hissetmişti lara nın ağladığını lara lütfen rahat bırak beni benim canım yanarken seninle uğraşamam yusuf neden ama ba lara bizim ülkemizin insanları cahil bizi anlamazlar ama biz iyi insanlara ras gelsek çapa göstersek biz çok iyi yerlere geliriz biliyormusun ben dışarıdan okuyorum avukat olucam sende resim yapıyorsun ve de çok güzel yazıyorsun hadi lara lütfen hayata sarıl sımsıkı lara hayır olmaz benim yüreğim çığ gibi olmuş yusuf biliyorum canım fsrkındayım benide öyle lara neden yusuf ben bir kıza deliler gibi aşık oldu ama o bilmiyor hiç haberi yok ben konuşurken heryecan başıyor kalbim çapıyor lara kim yusuf boşver tanımazsın sen lara iyi sen bilirsin benim işim var yusuf yinemi offfff lara yaa sen neden konuşmuyorsun sana birşey söylicem ben seni bir yere davet etmek istiyorum gelirmisin pek çok kişi olucak hepsi engelli arkadaşlarım lara neden gelemem yusuf ablan getirir yakın zaten biraz değişiklik olur senin için bak lara yazdıklarımı iyi oku biz bir gurup kurduk sen çok azimlisin ben senide istiyorum bu gurupta lara ben ne yapabilirim ki yusuf yapma be lara senmi birşey yapamıyorsun atma lütfen lara katıl bize lara bakarım lütfen zorlama beni olurmu
..
Dalmıştım intihar vari sonsuz derinliklere ve birden karşıma çıktın tüm parlaklığın tüm gösterişinle, inanamadım ilk önceleri ama o kadar muhteşemdin ki kendimi görüyordum ışıltından ve sana kendi duygularımı gösterdim tüm çıplaklığı ile ilk defa birisine bu kadar güvendim ve ilk defa birisinin bana sonuna kadar güvenmesini istedim., olduda nasıl oldu ise rüya gibi idi hayal gibi hiç anlatmadığım masal gibi idi ve sen o kadar derinlerde idin ki...
kimse dokunamamıştı sana kimse anlayamamış kimse bilememişti yerinei ve bazen bir dalga alıp götürmüştü seni bazen bir girdap ama her dalgada her girdapta dahada büyümüştün belli, paha biçilemezdin ve hala da öylesin... vurgun yemek de vardı ucunda belki ama korkak değildim olmamalıydım daldım ve ulaştım bir kum tanesinden oluşan kocaman incime....
..
sen gittin ya anlamsız geliyor bana artık herşey gülünmeyecek şeylere gülüyorum delirdiğimi düşünüyorum bazen sen yoksun ya iyice kontrolden çıktım zaten bir vurdumduymazlık başladı bir dağınıklık bir unutkanlık yemek yemeyi bile unutuyorum çoğu zaman hem yalnız yiyince de tadı olmuyor pek biliyor musun bu sensizlik çok sıkıyor beni kalkıyorum birşeylerle oyalanıyorum işe gidiyorum seni özlüyorum seni düşünüyorum hep aynı şeyler aslında çok duygusal oldum son günlerde pek belli etmesemde nedense birşeyler yolunda gitmiyor bende kendime bile itiraf edemediğim itiraf etmekten korktuğum birşeyler var içimde seni hatırlayınca karnıma ağrılar giriyor kalbim yerinden fırlayacakmış gibi deli gibi çarpıyor biliyor musun beni terkedip gitmeyeceğini düşünmüştüm hep ya da öyle düşünmek istemiştim inanmıştım bir kere sana güvenmiştim sonuna kadar açmıştım sana kalbimi bu defa olacak gerçekten sevip gerçekten bağlanacağım birine demiştim olmadı işte bir bir belirdi aynalarda ihanetler ben ne seni silebildim ne de ihanetleri kıyamadım bir türlü
..
Doğru mudur beklemek gelmeyecek birini?
Varlığını ona adayıp gözünü yola dikmek!
Onu beklemek;
yemek yemek, su içmek.
Onu beklemek;
İbadet etmek.
Doğru mudur yeni sevdayı reddetmek?
..