Az ye,
Ne yaparsan yap,
Az yemek ye...
Çok düşün, çok dinle...
Ama az ye,
Az yemek ye...
..
Taze yemekler yiyin
Çok yemek şişmanlatır
Kısalır hep ömrümüz
Ölüm gözetmez hatır
Yemek ye canı yorma
Denge kur içe vurma
Besin savurganlığı
..
Yalnızlığı bence çok pişen bir yemeğe benzetebiliriz.
Kimileri,çok pişen bir yemeği zevkle yer çünkü öyle seviyordur, kimileri için o yemek gözlerinde çok pişmiş değilde, dibi tutmuş bir yemek gibidir, tahammül edilemez,rahatsız edici,kusma noktasına getirecek derecede,kimileri için ise tadı fena sayılmaz,şükür sebebidir. Bazılarımız bunlardan birini mutlaka yaşamıştır,çünkü herkesin yalnız kaldığı bir zaman dilimi vardır.Bazılarımız ise hepsini yaşamıştır.
Mesela, o hayatınıza girmeden önce yalnızlık sevdiğiniz bir şeydir,etraftaki kalabalığın arasında olmaktan çok tek başına olmayı seviyorsunuz.Fakat o girdikten sona bunca zaman yalnızlığa nasıl tahammül edebilmişim düşüncesine kapılırsınız. Ve sonra bir zaman gelir, o hayatınızdan çıkar,
kalbinizde,hayatınızda büyüttüğünüz insan, sevgili sıfatının yanından geçemeyecek insanın hayatınızdan çıktığı için şükredersiniz.
Bana kalırsa,yalnızlık iyidir, sevdiklerin yanında olmasına gerek yok, kalbinde olmaları en iyisidir. Zamanla hayal kırıklığına uğrayıp,kırılmaktan çok iyidir.
..
Haram ne demek.
Emeksiz yemek.
Helal ne demek.
Helal emek.
Helal yemek.
..
Dostluklar… Hani bir söz vardır ya “Dostlarım bana Tanrının kardeş olarak göndermeyi unuttuğu kişilerdir.” İşte sizin hiç böyle bir dostunuz oldu mu? Olmuştur mutlaka, ailenizin size gösterdiği ilginin eksikliğini başkaları ile doldurmak isterdiniz. Özellikle 15-20 yaşları arasında daha çok samimileşir dostlarınızla kurduğunuz samimiyet. Sabah kahvaltısından, akşam yemeğine kadar geçen zamanı birlikte geçirirsiniz ve hatta haftanın 2-3 günü birlikte geceyi sabah edersiniz. Aynı zamanlar da aşık olur, aynı zamanlar da efkarlanırsınız. Başınızı, dostunuzun omzuna yaslayıp güven duygusunun ne demek olduğunu hissedersiniz. O an sorgulamazsınız hayatın acımasızlığını, dostunuz yanınızdaysa önemi yoktur parasızlığın hatta geçirdiğiniz ciddi bir rahatsızlığın… Yani iyi bir dost, her şeyin ilacıdır aynı zamanda. Çok geceyi birlikte sabah ettiğiniz, birlikte alkol komalarına girecek kadar içtiğiniz, aynı anda aşık olduğunuz ve birlikte aynı ekmeği bölüştüğünüz dostunuz sizi herkesin ortasında, ya da kendi yalnızlığınızla baş başa bıraktıysa? Ondan sonra nasıl güvenebilirsiniz bir insana? Ya da nasıl inanabilirsiniz masum bir gülümseyişe? Dedim ya iyi bir dost her şeyin ilacı olabilir ama size kötülük yapan “kardeşiniz” hayata olan sevginizi, insanlara olan güveninizi de kaybetmenize neden olabilir. Siz o zamanında kardeşim dediğiniz insanı, güvenip arkanızı emanet ettiğiniz insanı bir gün elinde hançerle, tam sırtınıza saplamak üzereyken yakalarsanız, anlarsınız hayatın ne kadar acımasız, güven duygusunun ne kadar kolay yıkılabilen bir şey olduğunu. İşte eğer öyle bir kazık yememişseniz henüz, o çok sevdiğiniz dostunuzu mutlu etmek için, kendi hayatınızın en verimli zamanlarını boşuna harcamayın. En sevdiğiniz dostunuz ile daha çok vakit geçirmek için ailenizin sıcacık, samimi ortamında yemek yemek yerine, bir tost ile karnınızı doyuruyorsanız, ya da sırf dostunuz ile vakit geçirebilmek için kısıtlı maddi imkânlarla size okula gitmeniz için harçlık veren babanızın verdiği para ile okulu astığınız zamanlar parayı kolayca çar-çur edebiliyorsanız, hata yaptığınız farkına varmalısınız çok geç olmadan. Çünkü düşünmek istemesek de bir gün o mutlu aile tablonuzdan birileri eksilecek ve siz onunla geçirmediğiniz her an için kendinize ağız dolusu küfürler edecek, kafanızı taşlara vuracaksınız. Siz şuan o sıcacık aile ortamını pek önemsemiyor ya da o aile ortamının kısa bir süre sonra bozulabileceğini düşünmüyorsunuz. Ben maalesef bu acı tecrübeyi edinmiş biri olarak sizin farkında olmanızı sağlamak istiyorum. Çünkü o aile sıcaklığının bittiği zaman ve ailenizi hiçe sayarak gününüzü gün ettiğiniz dostunuzdan, sırtınıza sağlam bir ihanet saplandığı zaman hissedeceğiniz tek duygu “Pişmanlık” söyleyeceğiniz tek kelime “Keşke…” olacak. Yapmacık, yalan mutlulukları değil, kalıcı gülümseyişleri seçmenizi sağlamak için doldurdum bu hafta bu köşeyi, umarım “Farkındalık” yaratabilmişimdir.
Haftaya gene bu ufak köşede görüşmek ümidiyle…
..
Ben çocukken, annemi ağlarken hiç görmedim
Fakat garip bir huyu vardı hatırladığım;
Kötü bir şey olunca annem yemek yapardı
Babamla tartışırlar, annem yemek yapardı
Evde odun biterdi, annem yemek yapardı
Ayakkabım yırtılır, annem yemek yapardı
Kokusunu beğenmez, ben pek sevmezdim ama
..
Akşam eve döndüğünde, eşi mutfakta her zaman ki gibi yemek hazırlıyordu, selam verip üzerini değiştirmek üzere odasına geçerken yemekten sonra nasıl söyleyeceğini düşünüyordu.
Duş alıp ev kıyafetini giyindi mutfağa eşinin yanına döndü. Beraberce Yemeği yedikten sonra masayı toplamaya yardım etti, oturma odasına geçip sabırla bulaşıkları yıkamasını bekledi. Nihayet hanımı geldi karşısına oturdu. Evde gününün nasıl geçtiğini sordu, mutat konuları konuştuktan sonra bir konuyu seninle konuşmak istiyorum dedi. İçinde ki kuşku fırtınasından gözleri ağlamaya hazır yağmur bulutu gibiydi. Bir an için endişelendi acaba ne söyleyeceğimi tahmin etmiş midir diye düşündü. Heyecandan dili kelimeleri döndüremiyor, dudakları titriyordu.
O kadın bu akşam muhakkak konuş demiş ona söz vermişti, iş yerinden ayrılırken sevdiği kadına. Düşündüklerini aynen söze döküp, bir çırpı da söyleyeceklerini söylemeliydi, senden boşanmak istiyorum demeliydi diyemedi bir türlü. Cümle kurmakta zorlanıyor, konuyu bir türlü açamıyordu. Eşinin yüz ifadesinden sıkıldığı belli oluyordu. Ne söyleyeceksen lütfen çabuk söyle sıkıldım ama dedi.
- Uzun süredir şey ! söyle
- Allah aşkına ne şeyi.
- Şey işte bu böyle devam etmemeli, ben senden ayrılmak istiyorum.
Dondu kaldı kadını, sanki böyle bir kararı beklemiyor gibiydi. Sinirlendiğini belli etmeden, başını öne eğerek sadece sebebini sordu,
..
Mecburen çıkıyoruz etrafım yine sessiz,
Aç susuz kaldığımdan dolaşırım ilgisiz…
Yemek yemek isterim muhabbet düşünürüm,
Etrafta tek kişi yok buna da üzülürüm…
Herkes birbirine ters bu yüzden konuşmuyor,
..
Şahsı acıktığında yemek yemeye çıkar,
Lokanta uzaktadır, iki saat kadar var…
Gidiş ve dönüş dâhil bazen bu yorucu iş,
Beğendiği tek yemek döner veya tavuk şiş…
Bunlar yoksa da olur, maksadı karnı doysun,
..
Lehte hiçbir şey yoktu fitne bekleniyordu,
Fitne kâr mı demekti neyi emrediyordu?
O, onu yemek ister şu, şunu yemek ister,
Mesele nemalanma yok Rab’bi düşünenler…
Ne merhamet ne vicdan ne hak konuşuluyor,
..
Sigara içebilmek için yemek yiyenler gibi, Seni görebilmek için nefes alıyorum.
..
Güçlü kadınlar vardır, her işlerini kendileri halletmeye çalışan. Anne babaları tarafından böyle yetiştirilen. Onlar kendi paralarını kendileri kazanmak isterler. Evdeki tüm tamirat,tadilat işlerinden anlarlar. Bir erkeğe mecbur kalmadan da hayatlarını devam ettirebilirler.Faturalarını kendileri yatırırlar. Hemen hemen tüm işlerini kendileri yaparlar. Hatta etraflarının yükünü de üstlenirler. Özgürlüğü severler, dik durmayı da, güçlüdürler çünkü…
Aşık olduklarında hissederek yaşarlar. Aşklarına kurallar koymadıkları gibi büyük beklentilere de girmezler. Sevdiklerine problem çıkarmazlar. Bütün gün çalışıp durduktan sonra, akşamları yorgun da olsalar sevgilileri buluşalım dediğinde, hemencecik hazırlanıp sevgililerinin onları evden almalarına gerek kalmadan, o her neredeyse onun olduğu yere giderler.
Çoğu zaman sevgililerinin ya da kocalarının haberi bile olmaz yaşadıkları sıkıntıdan, yansıtmazlar çünkü. Para var mı, işyerinde sıkıntı mı oldu, birine canı mı sıkıldı, hiç bunlarla yormazlar birlikte oldukları erkeği. Çünkü istemezler kimse onlara acısın.
Sonra da bir bakarlar ki, bu kadar dik durmanın ve sorun çıkarmamanın karşılığında gerçekten de kimse onlara acımaz. Bu durum zamanla gelenekselleşir ve acınmama ile sorun çıkarmama hali yaşam tarzına dönüşür. Eskaza dayanamayıp sorunlarını paylaşmaya kalksalar, bu sefer de sorunlu kadın, kaprisli kadın, tahammül edilmez kadın damgasını yerler. Bu yüzden de terk edildiklerinde bile hiç seslerini çıkarmaz bu güçlü kadınlar!
..
Dost, demek zannetme ki birlikte yemek yemek,
Ya yerde emeklemek ya da Hakk’ı düşünmek…
Dost, yeteneklerimizle uğraşılar edinmek,
Edinmesen de gülmek ya da hep gülümsetmek…
Antolojim böyleydi şahsıma eğlenceydi,
..
Güzel olan şarkılarmış meğer...Güzel olan...sana olan sevdammış meğer...seni şiir gibi yaşamammış...sen bir şekilmişsin meğer...copy paste istanbul aşklarından biriymişsin...
Ne çabuk tutuldum sana...aşk teslim olmakmış...kendinden vazgeçmekmiş...hepsi oldu beklemediğim anda ve sürede...ve aynı hızla sildin ya...bunu görmüştüm o pazar günü gözlerinde kahvaltı salonunda...da inanmak istememiştim...
herşey tamam da...bu tarzı hiç sindirememiştim içime...bu kadar büyük konuşup bu kadar kolay geçmek...ya sen beni diğerleriyle karıştırdın...ya ben senin türünde biriyle hiç karşılaşmamıştım hala 32 yaşımdan utanmadan...
çok zor oldu aşmam...ama en son geçen hafta geldiğimde öldürdüm seni içimde...gerçeklere bulanmış hayatıma dönmem hiç bu kadar mutlu etmedi üstelik beni...aşkınla ne uyku, ne yemek kalmıştı çünkü...daha otogarda bir ziyafet çektim önce kendime bir et lokantasında...aşkının yerini yemek ve uykuyla doldurdum yine şaşırarak…ve istanbulu bildiğim gibi bıraktım yine...küstah...bencil...ve acımasız...aşk senin neyine istanbul...harca ve harcan kendince...
ve...mümkünse geçme bir daha kapımdan...adına da yakışmıyorsun bu arada...numaranı silmeyeceğim unutmadan...yanlışlıkla bile arasan açmamak için...hiç tanımamış olmayı dilerdim...ama senden de varmış demek ki hayatta...ve seni de aynı güneş aydınlatıyor malesef...hoş senin Güneşşin çok ya...
..
Sen...
İçimin hiç susmayan sesi.Yanık sevdam.Yüreğimin sahibi olan güzel gözlü,hülyalı bakışlı yarim.
Sana mektup yazıyorum.Mektup yazmak için illaki mesafeler mi gerekli.Çok uzaklarda olsan hem ne fark eder ki! sen ki beynimin içinde olan değil misin? Yanı başımdasın.İçimdesin...Nefes almak kadar kolay seni sevmek.Yemek yemek kadar doyurucu.Su gibi zorunluluk,Yağmurdan sonra ortaya çıkan gök kuşağı kadar da doğal. Bana bir söz ver olur mu yüreği güzel yarim.Seninle bir gün o gök kuşağının altından bir gün el ele beraber yürüyeceğiz.Nereden çıktı bu şimdi diye sorarsın sen bilirim.Ama bilirsin iflah olmaz bir romantiğimdir ben.Yağmuru severim mesela sudan çıkmış balık misali ıslanana dek yürürüm.Yıldızlara severim ve hep o yüzdendir bir yanım yalnız bir yanım buruk belki de ulaşılmaz olmak tek hayalim.Bir de seni severim.Bir sarmaşık misali sarılmam ondandır her bir uzvuna.Hatta ruhuna bile talibim bunu da unutma.İnsan oğlu yalnız aşkla dinlenir bu hayatta ve tüm yaşamında ruhum her gece uykunda başucunda.Sen benim ruh eşimsin.Geç bulduğum ama asla vazgeçmeyeceğim yüreği güzel ama bir o kadar da asi sevdiğim sin.
Söylüyorum, sana olan sevdama olan söylemlerim hiç bitmeyecek.Liseli aşıklar gibi her gördüğüm de kalbimin ritmi hep değişecek.Bu hayatın son perdesi sevdiğim.Önümüzde kaç yıl var bilinmez belki on belki yirmi.Ve ben ömrümüzün geri kalanını birlikte nihayete erdirmeye talibim.Anlatabildim mi? Anlatılan kadarını değil ama hissettiği kadarını bilirmiş insan.Bu yüz dendir ki bedenlerimize inat ruhuna talibim.Bedenin ölüp ruhun yaşayacağına olan inancımdır bana bunları yazdıran.
..
Suçlanırım. Düşlerim katliamları.
Siyah ve kırmızı ıstırapların bir bahçesiyim ben. İçerim onları,
Nefret ederek kendimden, nefret ederek ve korkarak. Ve şimdi gebe kalır dünya
Kendi sonuna ve koşar kendi sonuna doğru, sevgiyle açılmış kollarıyla.
Her şeyi hasta eden bir ölüm sevgisidir bu.
Ölü bir güneş lekeler gazete kağıdını. Kırmızıdır bu.
Hayat üstüne hayat kaybediyorum. Bu kara toprak içiyor onları.
..
Yasak derken bidate, onca hadis ve ayet;
Bir bu vardı yemedik, yedin onu nihayet!
Ve de hiç yutkunmadın, kolay oldu o gayet!
Hele anlat ümmete, bu ne halttır ey hoca?
Fetva verdin sen ona, yemek için topluca?
Bir eyledin sonunda, cem eviyle camiyi?
..
Bugün bir sınavda görevliydim.Hani araba sürersiniz de viraja gelince zorlanırsınız ya.İşte öyle insanlar çıktı karşıma.Sarıklı, cübbeli kişiler girdi sınava.Sanki bilerek böyle yapıyorlardı ya da bu tarz giyinerek kişilik buluyorlardı. Belki de birtakım odaklara hizmet ediyorlardı.Bu yüzden samimi Müslümanları istismar ediyorlardı.
Düşünün bir üniversitedesiniz.Öğrencilerin çoğu sarıklı, cübbeli ve asalı.Sizden hoşlanmadıklarında, kafanıza bir sopa vurabilirler.Bunu kutsal bir dava için yapabilirler.Siz onlar için bir köpek olabilirsiniz.Bu yüzden ellerindeki asalarıyla, Kızıl denizi ikiye yaramayacaklarına göre, kafanızı yarabilirler. Alnınızdan kan boşalırken değil bir insana, hayvana bile yapılmaması gereken bir davranış gösterebilirler.Allah rızası için ölümünüzü seyredebilirler.
Bugün sınavda görevliydim.Sarıklı cübbeli insanlar yoluma çıktı.O zaman anladım insana hiçbir şeyin uzak olmadığını.O zaman anladım Anya ile Konya’yı görmenin ne olduğunu.O zaman anladım keskin virajlara yakalanmanın sadece benden kaynaklanmadığını.Ben ne kadar kurallara uysam da gelip birisi bana çarpardı veya beni uçuruma atardı.İnsan başkasının eliyle çarçabuk yoldan çıkardı.
Gökten para yağsa ve insanlar sürekli para toplama hırsıyla gökyüzüne baksa, kaç kişi ayaklarının dibindeki uçurumu görebilirdi.İşte insanlar ne amaçla olursa olsun hırslı olmamalı.Kimseye çakal gözlerle bakmamalı, kimseyi tavuk yerine koymamalı.Dünya kümes değil çünkü.İnsan insana yol göstermeli.Bu yüzden herkes yol yordam bilmeli.Güzel giyinmeli.
Bir akşamüstü lokantada yemek yerken adamın biri dikkatimi çekti.Sakallarını elleriyle tutmuş, yemek yiyordu.Elleri bu kadar işkenceye maruz kalabilirdi.Avuçlarına cetvelle vurulsa, daha hafif kalırdı.Çünkü kaşığa tutayım diye,tabağın içine girip sakallarına bir zeval gelmesin diye resmen adam çırpınıyordu.Bu kadar sıkıntı içinde adam karnını doyuruyordu.Ama aslında aç kalıyordu.Sakalla bıyık arasına sıkışmış dudaklarına adam zevksizliği tattırıyordu.
Şimdi size sorarım.Bu insanla ne konuşulabilir? Sakalla bıyık arasında kalmış ve kendine kıldan bir dünya kurmuş bu insanla ne paylaşılabilir?
..
Herkesin birilerinden sürekli olarak birşeyler kaçırdığı, nezaketin-saygının neredeyse hiçe sayıldığı bir dönemde insanlar; tüm nazikliklerini, tüm bastırılmış duygularını yüzüstüne çıkarırcasına salata tabağında kalan tek domatesi yemeğin sonuna doğru birbirlerine sunarlar.
Sofrada bulunan herkesin doyum sınırına yaklaştığı bir zamanda sanki yeniden iştah kabartırcasına büyük bir kayıtsızlıkla kurulur salata tabağının tam ortasında kalan tek domates.
Bir ara nezaketi bir kenara bırakan ama çatalın masada bulunan başka bir ürünü seçmesiyle yine domatese ulaşamayan kişi, hemen yaptığına pişman olurcasına yanındakilere ikram eder, tabakta tek kalan domatesi...
Kiminin sofradakilerle konuşurken gözü takılır domatese, kimi de 'yese biri de şu domatesi bitse bu işkence' diye aklından geçirir.
Sofradan kalkma zamanının iyice yaklaştığı bir anda tüm cesaretini domatese doğru toplayan ve sonra vazgeçen kişi sayısı oldukça fazladır.
..