YEMEK ŞİİRLERİ

YEMEK ŞİİRLERİ

Utku Yeğen

geçenlerde yemek yapmayı öğrendim.
önce biraz sen koyuyoruz tencereye,
tatlı yanakların pembeleşinceye kadar.
sonra biraz sen,
kıvamını alana kadar senden ekiyoruz.
ve yemeğin tadı için çok az sen!
..

Devamını Oku
Aslan Özçelik

Sevmek değil korkum sevipte ayrılmak korkum
Kurşun yemek değil korkum kaleşçe vurulmaktan korkum
Seni aramak değil korkum numarını iptal etmekten korkum
Sana çok sevıyorum demmekten degilde korkum haydı lan demen korkum
Sen güzel nadide bayan degil korkum bunlları çok kişiye Soylemeden korkum KORKUM sensiz ¥@$@M@K
..

Devamını Oku
Aslan Özçelik

Senınle yanlış yerde yanlış mevsımlerde aşık olduk.
YanlIş mevsımlerde aşk yanlış yerde.
Bunca boşa zaman gecti.aradan uzun zaman geçti.
Benı aradın ne yapıyorsun dedın,yemek yıyorum dedım.
Yarasın dedın.
Bende yara-dın dedım.
..

Devamını Oku
Hüseyin Cayıklı

yalniz gunlerimden biri.yiilardan 2002.bu aksam sanirim yemek yemeyecegim.seni dusunmekle bitkinim.kac gundur oructayim...kibrisi deniz almis ve yalnizlik seni ve beni animsatiyor iste.simdi nerelerdesindir bilinmiyorsun gorulmuyorsun donmuyorsun.

aramiyorsun

herneyse yorgunum kibrisa yagmur dusecek galiba
gozlerime coktan dustu
ya don yada ruyalarima girme...
..

Devamını Oku
Serdar Atasever

Benden sonra kolay kolay kimsenin elini tutamazsın kimseye sarılıp uyuyamazsın korkusuzca ben senin hayatına girip sana kattıklarımı aldığımda sen sadece boş bir kutu gibi sadece dünya üzerinde hacimsel bir cisim gibi hiç bir anlam ifade etmeyeye başlarsın ve bunu sende anlarsın sana kattığım bütün anlamları aldım ben seni doldurmuştum sende doluluk oranı yüksek olunca kapına sığmadın ve taştın sendeki bütün beni aldım
yazdığım şiirleri yazılmamış saydım yazdığın sahte mesajları sözleri hepsini sildim en önemlisi senin gibi birini sildim ama şu an sana üzülmüyor değilim benden sonra ne arkadaşların artık yüzüne bakar nede bir başkası
sen bana mecburdun farkında olmadan artık arkadaşlarına bile baksan konuşsan onlar sana basit gelicek söyledikleri herşey saçma gelicek oturup birileriyle ekonomi konuşmaya başlayacaksın ama onlar sana aşklarından bahsedecek benden sonra kimseyle siyaset konuşamayacaksın etrafına bakacaksın hayatı boş yaşayan ülke elden gitse makyajıyla uğraşan iki idiot bulucaksın ki artık onlarda seninle konuşmaktan zevk almayacaklar çünkü artık sen onlardan üstün hissedeceksin kimse sana AZİZ NESİN kitapları getirmeyecek zorla oku diye yada NAZIM ı kimse sana sormayacak arkadaşların en son moda şarkılar söylerken Sen KIZILIRMAK DESMAL i HEMDE KÜRTÇE ezbere söyleyeceksin Yücel ARZEN dinleyeceksin boş saatlerinde ama pişman oluşun hiç bir şeyi değişmeyecek düşününce mantıklı senle bizim aşkımız imkansız gibiymiş ÖZÜR DİLERİM hayatına girmemeliydim sen kendinle eş değerde birini bulmalıydın arkadaşların gibi gündüz çalışıp akşam ona yemek yapıcaktın o sana kapat şu haberleri diyecek anlamam siyasetten sen ona çocuklar doğurup kışın odun kömür almak için çalışacak yazın tatile gitmek için uğraşacak birini bulmalıydın benden önce ama ne yazıkkı artık hayatına girdim ve çıkalı çok oldu öyle birileri sana basit gelicek ve artık her insandan benden bir parça arayacaksın BEŞİKTAŞLILIK DURUŞUNU bile özleyeceksin artık herkesde bende birşeyler arayacaksın ama bulamayacaksın işte bu yüzden SENİ YANLIZLIĞA MAHKUM ETTİM artık git istediğinle bara istediğinle sahile istediğin adamla tatile ben artık yokum
__________________
..

Devamını Oku
Gürhan Olcaytürkan

Zehra Öykü’ye..Seni Seviyoruz..

Leyla ile Mecnun..Aslı ile Kerem..
Ne mücadeleler vermişler sevgileri uğruna değil mi anne, baba?
Sizin sevginizi kim anlatsa duyuyorum aynıymış bunlarla..
Birlikte çok zorluklar yaşamışsınız, çok tehlikeler atlatmışsınız. Birbiriniz için canınızı katmışsınız sevginize. Sen anne ne fedakârlıkta bulunmuşsun babam için. Baba sen de annem için ne kadar da çaba harcamışsın böyle, zor olmuş sevgini söylemek, evlenmek teklifi etmek.
Bir masa da nikâh memuru, iki şahit ve birkaç arkadaşın cılız ellerinden çıkan alkış adında ki ses ilk evetinizden geriye kalan.
..

Devamını Oku
Hafize Kılıç 2

Bir öğle arası karnımızı doyurmak için girdiğimiz kebapçıdaki manzara;
Ortam harika ve temiz. İlk defa girdiğimiz bir yerdi oysa, sanki öyle tanıdık bir yer ki. Rahat bir ortam, güler yüzlü garson. Ne yiyeceğimizi sorduktan sonra, siz bilirsiniz ama yöresel bir tat bu, denemek istermisinzi dedi. Olur deneyelim dedik ve siparış verdik. Kısa sürede siparişimiz geldi. Gerçekten mükemmel bir tat. İyi ki tavsiyeyi dinledik dedik, doyasıya ve gönül rahatlığı ile yiyorduk ki, duvarda gözüme ilişen bir yazıda şöyle diyordu; ' sayın müşterilerimiz, mutfağimiz daima denetiminize hazırdır '. Şöyle düşündüm, işletmecinin çok aklıllı olduğunu gösteren bu yazı ancak kendine öz güveni olan birisini işaret ediyor olabilirdi. Bir ikincisi de kendine güvenmese bunu yazmazdı düşüncesi. Ben şahsen ikinci şıkkı düşündüm ve hafif gülümsedim, akıllı bir işletmeci diye çevreye göz atınca, bir çok yerde göremeyeceğiniz şekilde temizlik kokusu vardı aslında. Ama salonun temizliği, düzeni ve tabi ki al benili olmalı ki müşteri gelsin.
Esas işin üretim yapılan bölümü, yani mutfak. İşin bilincinde olan bu işletmeci, bu duvardaki gayet okunaklı yazıyla bunu ekarte etmişti ve güven vermişti. Herkes benim gibi iki fikir yürütemez ya da güveni irdelemez. Benim de bu kadar derin düşünmeme neden, bir zamanlar işletmecilik yapma sebebiyle oluyor.

Yemek yiyip bir yandan da bu düşünceler içerisinde iken, karşı masaya bir çift süzüldü. Adam iri cüsseli, kadın zayıf, narin bir yapıda ama yürüsem mi yoksa yürümesesem mi diye ağır adımlarla, sanki bir mahkemeye çıkıyor gibi isteksiz. Bezgin adam umursamaz bir tavırla, hart diye sandaliyeyi çekip oturdu. Kadın kendi kendine bir bakındı ve sandalyeye ilişti, emaneten oturmuş gibi oturdu. Boş gözlerle bir noktaya bakıyordu, rengi solmuş, bir hastalıktan yeni kalkmış, nekahat döneminde gibi sanki. Ya da çok kötü bir hastalık haberi almış gibi. Gözümü ayıramıyordum, ister istemez bakıyordum. Aralarında da oldukca yaş farkı gözden kaçmıyordu. Sandalye hafif sallansa, düşecekti. Ürkmüş bir serçe kuşu gibiydi, adam hemen menüyü aldı bir şeyler seçti. Sanırım garsonda gelmişti ve siparişi verdi. Bu arada sen ne yiyon kız dedi, sesini birileri kısmıştı. Belli belirsiz sen ne yersen dedi. Ben o kadar yakın olmama rağmen dudak okuyarak zor anlıyordum, adam aynı yemekten iki tane dedi. Ne içeceğini bile sormadı. Neyse siparişler geldi, servis yapan garsonunda gözünden kaçmamıştı bu hal ve tavırlar. Adam hemen yemeğe başladı, karşısındaki kadın gözlerini adama dikmiş, öyle bir bakıyor ki, gözleri asla hareket etmiyor, yemeğede dokunmuyordu. Kadın ağlıyordu ama göz yaşıyla değil, gözleri göz yaşı dökmeden ağlıyor. İçi ağlıyordu, kim bilir göz yaşını kaç yıldır dökmüştü. Belki göz yaşı bitmiş yada artık isyan etmiş ve akmıyor. İçeriden bir yol bulmuş gidiyordu ama kesinlikle ağlıyordu. Dalgın, kırgın, bezmişti bir şeylerden, gözleri ve ruhu derin derin ağlıyordu. Adam hiç oralıklı değil, yemek yemeye devam ediyordu. Bakımsız, pis yemek yiyişi bile iğrençti, belli ki kadından mutluluk uzaklaşmış hemde öyle uzaklaşmış ki el bile sallamadan gitmişti. Belki hiç uğramamıştı kim bilir. Kim neden bu hale getirdi? Eminim önce babası onu insan olarak görmedi ve evlat olarak görmedi. Ya berdel ya kuma yada alacak verecek silinsin diye vermişti bu adama. Canım yüzü öyle güzel, gözler kömür karası, solmuş tenininden göze çarpıyor. İşte canım kim bilir ne zaman bir aynaya bakmıştı. Bu güzel gözler kendini bile unutmuş bakınırken, göz göze geldik bak halime der gibi baktı. O arada yesene kız dedi adam, hırlar gibi bir sesle. Elini uzatıp, bir parça pidesinden kopardı ve zoraki çiğnedi. Yutkundu, sanki bir kaya vardı ağzında. Benim fark ettiğimi de fark etti ve göz ucuyla beni de süzüyor ve ağlıyordu, derin derin. Bir iki lokma yedi, yemedi adam önünden kendi önüne çekmişti. Kadın oh bir yükten kurtuldum der gibiydi...
Aslında oturup uzun uzun tüm olup biteni yazmayı çok isterdim ancak kadının bakışı içimde sayfalarca yazmıştı, gördüklerim yetmişti. Günümüzün gerçeği maalesef daha bir hafta önce dünya kadınlar gününü kutladığımız şu günlerde, kadınların bu şekilde yaşaması beni son derece üzmüştü. İsmini bile bilmediğim bu kadının yaşamından kesitleri ve kendi duygu ve düşüncelerimi sizinle paylaşmak istedim.
Sevgili okurlarım saygılarımla
..

Devamını Oku
Vedat Koparan

(Yorgun Yıllar Ağrısını Bırakıp Bir Göç Kuşu Gibi Geçip Gitti, Kanamalı Bir Hastanın Sağrısında Yarıldı Yüreğimiz Yarıldı, Yarılandı Yol Nice Ömürler Yarılandı, Acılar Her Bir Yanımızı Kapladı.
Yorgunuz Kendi Gölgesinde Yaşlı Bir Çınar Gibi, Pınarlarımız Ne Eski Akışında Nede Gün Şafaklarımız Tertemiz Bir Güne Uyanışta, Dünyamız Kirlendikçe Kirlenmekte Gün Çekilip Akşama Erince, Hüzün Gece Karası Mahur Besteler Söyler “Yorgun Her İşçi Yüzünde”(1) .
Özlemse İçimizde Sönmeyen Ateş Topu Bir Yanardağ Bir Alev, O Dağlar Ki Barut Ve Kanın Yangın İzini Sürerken Kekik Kokusunda Değil Şimdi.
Kentlerin Sokak Ve Caddelerinde Mutluluk Şarkıları Söylensin, Aç Açıkta Kalınmasın Herkesin Aşı- İşi, Ve Gözlerde Çocuk Sevinçleriyle Kardeşçe Paylaşım Olsun İstenirdi.
İstenir İstenmesine De Bir Şeyi İstemek Ona Ulaşmanın İlk Adımı Olsa Da Bu Pek Kolay Olmayan Bir Durumdu, Zoru Başarmaksa Onlara Kalandı.
Onlar Ki; Tozlu Yolların Tozunu, Korunaksız İzbe İşyerlerinin Ciğerlerine Yapışan Kahrını Yutarken,
Yar Uçurumlarında Açan Karçiçekleri, Boyun Eğmez Bir Güne Doğan Güneş Gibi Kanla Yazılan Tarihin Çocuklarıydılar. Yaşamları Zor Ve Yoksunlukla Yoğrulup Hasat Rüzgârlarıyla Kavrulmuştu.
..

Devamını Oku
Erol Güngör

En iyi dost, gerçek dostları ile ilgili düğünlere de cenazelere de ilk gelen ve son ayrılan kişidir.
Kılıç kuşananın, tüfek kovboyun, şiir de şairin silahıdır.
Kahramanlık sadece savaşarak olmaz, namerde haddini bildiren sözlerle de olur.
Sitemle gelen iltifat ve ilgi fazla değerli değildir. Beklenmeden gelen iltifat ve ilgi daha değerlidir.

Aşırı iltifat herkesi rahatsız eder. Bir bardak çaya on şeker atılırsa o çay içilmez.
Kullanılmayan bilgiler, okundukları kitaplara geri dönerler.
..

Devamını Oku
Burhan Sevimligil

Milletvekili, memur, avukat, öğretmen ve öğrencilerin işçi bayramları kutlu olsun. İşçiler zaten ya çalışıyor ya çift mesai diye çalıştırılıyor. İşçi hariç herkese tatil.Fotoğraf koyamıyorum lakin KYK müdürüne tatil, müdür yardımcısına tatil, memuruna tatil, öğrencilere tatil, temizlik işçisi, emekçisi çalışıyor.

Bence işçisiz çalışabilecek her yer çalışmalı. Sigarasını, su şişesini, poşetini sağa sola atanlara çöpleri temizletilmeli. Herkes 1 günlüğüne işçi olmalı bence.

Temizlik işçilerinin görevini bir günlüğüne herkes yapmalı.Belki daha kolay anlaşılabilir işçi olmak. İşverenler 1400 TL maaşla 400 TL kira 400 TL fatura ile aile masrafları arasında kendine ayırdığı (Çoğu iş yerinde karşılanmayan) yol ve yemek masrafları ile bir gün geçinmeye çalışmalı.

Mesela alışveriş merkezleri, fırınlar, pizzacılar, dürümcüler, resteranlar, sanayiler, inşaatlar bir günlüğüne kapatılmalı. Yevmiyelerinden kesilmeden!
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Pembe bir beren vardı ilk buluşmamızda ve onu tamamlayan siyah atkınla pembe eldivenlerin,soğuktan solmuş pembe yanakların,yüreklerimizde beraber çevirdiğimiz temiz bir sayfa...Omuz omuza yürürken tutamazdık oysa ellerimizi utancımızdan.Hayallerimiz vardı aynı sıralarda çözülmeye hazır problemlerle başlayan,aynı şehirlere taşınan.Mutlu olmamız için yetiyordu bu sokakları birlikte arşınlamak,izlerken dalgaların bizi karşılayışını simidimizin buğusunda dans eden martıların şarkılarını dinlemek,otobüste yanyana oturmak.Soğuktan kızaran kulaklarında salıncakta sallanan bir çocuk gibi keyifli duran küpelerinin aynı ritimle salınımları,dönüş yolunda gözlerinde izlediğim sırtında çantası okula giden küçük kız,örgülü saçlarında uçuşan kelebekli tokalar ve kırmızı çoraplarını saran üstü fiyonklu siyah ayakkabıları...Ayaklarının altında ufak bir iskemle mutfakta bulaşık yıkama,tuzunu atmayı unuttuğu ilk yemek yapma girişimi.Ve kurduğun ilk hayal; imrenerek baktığın yüreğinde ilk defa somut olarak beliren sevginin öğretmeninle kesişmesi,öğretmen olma hevesin.Eve dönüşlerde anlatmadan gözlerimizde izlediğimiz,alt yazısız hikayeler.Ürkek ceylanların keşfe hazır bölgelerde her türlü riski göze aldığı umut yolculuğuydu düşlerimiz.Parmaklarına dolanan pamuk şekeri,ikiye böldüğümüz kağıt helva ve sana ilk aldığım o kırmızı gül,biliyorum duruyordu hala kurumuş bir şekilde defterinin arasında.O son mektubundaki yalnızlığının sesi çınlıyordu hala kulaklarımda ve uzak diyarlardan gelmese de kokun insan hissedince huzurla karışık bir sıcaklık esiyor damarlarında.
Bir alo sesi duyabilmek için beklenirken kontörlü telefon kapılarında sadakatin saati vuruyordu on ikiyi,karışıyordu ayrılık uzaklığın getirdiği rüzgara.Yıllar sonra yine aynı sahile doğru yol alıyorum.Kulağında küpe bulunan delikanlı elinde birasıyla sarılmış bir kıza,martıların yerini almış karabataklar.Saçları uzun bir başka çocuk pembe gömleğiyle elinde cep telefonu yürüyor uzun adımlarla,bir araba yanaşıyor sahilde oturan iki kızın yanına,onlarda binip gidiyor kısa süreli bir sohbetten sonra.Anıları doldurup cebime ilerliyorum telefon kulübesine,cebimden çıkarıyorum jetonu belki sesini duyarım umuduyla.Kulübelerde değişmiş,jetonların yerini almış kartlar; bir jetona bakıyorum bir de sana o ilk çiçek aldığım yere.
Miadı dolmuş ve tedavülden kalkmış artık eski duygular.Siyah beyaz yalınsız ve yalansız hayaller yenik düşmüş gönüllerdeki renkli halisülasyonlara.Bense hala aynı siyah beyazlıkta,anılar hep ceplerimde,çünkü analogtu benim sevdam hazır değil dijitale...
..

Devamını Oku
Kerem Yüce

Sen şu anda acıya dokunuyorsun bana onu sormakla.Bildiğin gibi,tanıdığın gibi bir duygu değildir acıya dokunmak.Midene derinden bir ağrı saplanır ya da parmağına bir iğne batar böyle birşey acıyı hissetmek,acıyı yaşamaksa uzun sürer bazen haftalara sıkışır,bazen mevsimleri sayarak yaparsın hesabını.O da uzun sürmez bir yaranın kabuk bağlayıp tatlı kaşıntılarla son bulması gibidir.
Sen şu anda acıya dokunuyorsun bana onu hatırlatmakla.Söylüyorum işte sana bildiğin gibi,tanıdık bir duygu değildir...Acıya dokunmak için önce bahanellerin olmalı ve biriktirip bir deniz yarattığında işte o zaman acıya dokunabilirsin.Kolay değildir bir deniz yaratmak; önce arkadaşlarınla,dostlarınla görüştüğün zamandan çalarsın,sonra kurulu yemek sofrasından ve gece uykundan çalmaya başladığın zaman sokulursun acının koynuna yavaş yavaş...Hani bir mutluluk vardır herkesin yana yakıla aradığı; acıya dokunabilmekte mutluluğu yakalamak kadar zordur işte.Acı da mutluluk gibi bir balıktır; bazen oltanı denize ilk salladığında takılır bazen de bir ömür beklersin o köprünün üstünde ve öyle birşey ki o balık hiçbir zaman yaşamaz bizim denizlerimizde.Acıyı hissettiğini saklayabilirsin gözlerini kaçırarak ya da bir kutu yarabandıyla,acıyı yaşadığındaysa birkaç paket mendille silip atabilirsin gözyaşlarını kapandığın odanda ama acıya dokunduğunda saklayamazsın,kapatamazsın yüzünün orta yerinde burdayım diyen yapraksız ağaçları.Mezarlar seslenir bir dua için çığlık çığlık gözlerinden,taşıdığı kanın yorgunluğundan kabarır damarların tenini yırtıp dışarı çıkmak ister gibi.Bitse de bu acı bir an önce kurtulsam dersin.Şafak saymaya benzemez acıyı hissedip yaşamak gibi.Acıya dokunduğunda son askerine kadar gece gündüz çarpışırsın savaş meydanında ve savaşı kazandığında bedeninde hüküm süren acının saltanatı biter istediğin zaman rahatça dokunursun acıya; yanan sobaya dokunur gibi canın yanmadan.Bu savaşı kaybettiğinde kuklası olursun acının; istediği zaman oynayıp sıkıldığında bir kenara fırlattığı...
Sen şu an acıya dokunuyorsun onun yerini almakla.O ve onun gibilerin hepsi o denizlerde boğulup gitti.Bari sen dokunma acıya,bırak hissetsin yüreğin derinden,vakti gelince taşı haftalarca,ben sana paket paket mendil,kutu kutu yarabandı gönderirim ama ne olur bana onu sorup,onu hatırlatıp dokunma acıya...
..

Devamını Oku
Nilgün Acar

YAZMALIYIM

Kaçtım.Evet,odama kaçtım.19 Mayıs bayramı nedeniyle,okullar tatil olduğundan ve öğretmenler de gelmediğinden.Kafeteryadaki sergiyi bekleme nöbetini bir arkadaşıma devrederek.Yemek sonrası,ağzımda kahve tadıyla birlikte,fırladım yukarı.Bu kez,RAVEL eşlik ediyor bana.Sadece BOLERO var sanmıştım.Sürpriiiz,dedi bana.Başka yapıtlarınıda sunarak.Gökyüzü gibi,ışıltılı bir gülümseyiş var yüreğimde,gözlerimde dudaklarımda.Çünkü,yazmak için olanak yarattım.Çaldım o zamanı.Hep iki arada,bir derede yazabiliyorum şiirlerimi,yazılarımı.Bana mutluluk nedir? diye sorsalar.SEVGİ VE Y A Z M A K derim.Sait Faik’e,varlığımı karesiyle çarparak katılıyorum.”YAZMASAYDIM ÖLECEKTİM”demişti ya.O belki gerçekten,belki de mecazi anlamda söylemiştir.Ama ben,gerçekten varolamazdım.Düşünemiyorum bile.Ardımda bıraktığım yıllara baktığımda.Her tarafı incecik,kaygan camlarla kaplı,derin mi derin bir uçurumun dibinden çıkarak,bu günlere ulaştığımı görüyorum.Kimse görmüyordu,bilmiyordu,inanmıyordu.Ben biliyordum,tek kendime tutunarak,o sonu yok gibi görünen cam uçurumdan,çıkabileceğimi.Sözcüklerim vardı,tadına doyulmaz oyunlar oynadığım.Hayatla,dünyayla,evrenle bile dalga geçtiğim.Dudaklarımdaki gülüşlerle,gözlerimdeki yaramaz ışıklarla,meydan okuduğum.MEYDAN OKUMAK! ! ! Sanırım benim özetim bu.Kocaman bir H A Y I R! ! ! çekebilmek.Sözcüklerim,yani oyuncaklarım.Bilinçsizdi önceleri.Şeker,süt,ciklet ve çikolata tadındaydı.Başka dereleri,çayları,ırmakları,nehirleri bilmeyen,küçücük bir akıştı kendi halinde ve yolunda.Şimdi,tüm tatların,doyumların ötesinde,tanımsız bir haz.Doğanın,evrenin tüm seslerini,dayanılmaz çağrılarını,taa en derinde duyumsayarak.Hem onlara karışan,hem de,yine kendi yolunda bir akış çağıl çağıl.Sen hep yazmalısın diyorlar bana.Evet,son soluğuma dek yazacağım.Tüm savaşımım bunun için diyorum.Ve aklımdan da geçiriyorum.KENDİME BAŞKA ŞANS TANIMADIM VE TANIMIYORUM Kİ.Benim en güzel armağanlarımdan birisi,yazabilme yetisi.Tüm armağanlarımla birlikte,en iyi biçimde değerlendirmeye çalışıyorum.(BOLERO 2. KEZ, AZDAN BAŞLAYARAK.SÜREKLİ KATILIMLARLA ÇOĞALIP,HIZLANARAK,SOLUK SOLUĞA YÜREĞİMDE.) Çoğu kez üzülüyorum.Aklımda,şiir-yazı yazma istemi varken.Bambaşka şeyler yapmak zorunda kaldığıma ve zaman bulamadığıma.Hayatın gerçekleri,o işler.Ama benim de bir gerçeğim var.Yani,varolma nedenim.Duvardaki Atatürk portresininin gözlerine bakarak.”Değiştirmeliyim her şeyi diye mırıldanıyorum.Evet,değiştirmeliyim.Usul ve emin adımlarla,o yoldayım.Bir arkadaşım:6 saatte yazdım şiirimi demişti.Birçoklarından da duyuyorum.Ya da okuyorum,günlerce-aylarca çalışılıp,uğraşıldığını.Benim,6 saat uğraşmaya hem zamanım yok.Hem de sıkılırım.Geçerim bilgisayarın başına.Görünmeyen bir el dolaşır usumda,yüreğimde.Büyülenirim sanki.Akıp gelir sözcükler.Bambaşka bir boyuttayımdır.Oyun kısa sürmek zorundadır.Kesin ve net.Oynar,biçimlendirir,bitirir bırakırım. O Y U N.Yaşamın kendisi bir oyun-yorum değil mi? Oyuncaklarımı çok seviyorum.S Ö Z C Ü K L E R İ M İ. Teşekkürler ey yüce yaratıcı.Teşekkürler doğa anam.Ben hep YAZMALIYIM.YAZMAK,MUTLULUĞUN RESMİNİ ÇİZİYOR YÜREĞİME.BEN DE,DUDAKLARIMDAKİ GÜLÜŞLERLE,HAYATA ÇİZİYORUM.
Nilgün Acar
20. 05. 2008
..

Devamını Oku
Hidayet Doğan Osmanoğlu

Yazın soğuk,kışın sıcak ye,
Lokmaları iyi çiğne,
Buğday,koyun,tavuk eti ye,
Sıhhat en büyük nimet.



..

Devamını Oku
Emre Çobanoğlu

Bu kez kalbim çekti gitti uzaklara,
Ellerinden tutamadım gözlerine bakamadım,
Taş yüreğimi kıramadım,
Bu kez senden bahsederken bile ellerim titriyorsa yemek yiyemiyorsam iştahımı yürüyüp giden kalbin açıyorsa şimdi beni ben yapan senliğimse kalbinin çemberinde yıkılmış çeperinde canını acıtan soluğumsa var gücümle solumam artık hayatımı acıtsada duygularını gizlemen kalbimin kazınmış tek bir sembolüydü bakışın..!

€lveda yaseminliğim €lveda.
..

Devamını Oku
Zeki Akçalı

Onun istediği bir kap yemek,
Ve biraz sevgi.
Küsmez o sana hiç bir zaman,
Terketmez seni iki ayaklılar gibi.

(26/04/2005, Salı, Kozyatağı)
..

Devamını Oku
Mustafa Zeyrek

saatin kaç olduğunun bir önemi yok,
sen istediğin zaman hayatımın içine ediyorsun,
vücudumda taşısamda kalp denen harabe evi,
ev sahibi sensin,ben sefil kiracı,herşey senin üstüne kayıtlı,
bana da her seferinde halt yemek düşüyor...
..

Devamını Oku
Kara Dağlı

Sevgili evladım Memo,. Kendinden bahsederken sakın ‘vatansever’ kelimesini kullanma, çete mensubu olmakla suçlanabilirsin, başın derde girebilir. Milliyetçilik, ulusalcılık gibi söylemlerde de bulunma ırkçılıkla suçlanabilirsin. Sakın türküm falanda deme aşağılanırsın. Ülkeyi ne kadar sevdiğinden, ülkeye bağlılığından kimseye sözetme, ‘’Vatan Millet, Sakarya edebiyatı’’ yapmakla suçlanırsın, içeriye atılırsın, ciddiye alınmazsın. Zaten vatan dediğin nedir ki, imara açılabilir hazine arazisi, satılabilir liman, para karşılığı devredilebilir nehir, maden falan demektir. Ha unutmadan, büyükdedenin Çanakkale, Suriye, Kafkas cephelerinde çekilmiş subay üniformalı resimleriyle Atatürk takvimini de indir duvardan. Kendini suçlu hissetmemen açısından söylüyorum yani. Bakışlardan rahatsız olabilirsin.Sakın bayrağına küfrederlerse sinirlenme, iyi bir dayak yersin,guruplardan atılırsın.. PKK’lılar haraç almaya geldiğinde onlara iyi davran. Ödemelerini yap, bir de yemek ısmarla. Öcalan posteri, PKK bayrağı verirlerse kabul et. Artık Meclis’te ‘’PKK ile aramıza mesafe koyamayız’’ diyen, Türkçeyi kabız konuşabilen milletvekilleri tarafından alenen temsil ediliyorlar. Bölünmüş, Güneydoğusu’nda Kürdistan yazan Türkiye haritası açarlarsa itiraz etme. ‘’Büyük Ortadoğu Projesi böyle bir harita gerektirmektedir’’ de ve kabullen. Devrimciyim falanda deme, Türklerden devrimci olunmazmış.Devrimci dediğin ya Kürt olmalı, ya Ermeni olmalıymış. Yavrum, artık kibar, zarif, efendi, çelebi, dürüst, namuslu olmana da gerek yok. İstediğin zaman argo konuşabilir ve hatta küfredebilirsin. Kendini tutamadığında ya da etrafta seni durduracak birileri olmadığında karşındakine tekme tokat da girişebilirsin. Karşı çıkanı ez, döv, parçala, hayatı zindan et. Emin ol hiç kimse yaptıklarının hesabını sormayacaktır.heleki sırtını iktidara dayarsan, dokunulmazlığın var oğlum, Yasalar ancak onlara uyanlar için vardır. Türkiye’de yasalar kişinin maddi gücüne bağlı olarak esnetilebilir, değiştirilebilir.yeterki başbakan dudaklarını oynatsın, Yapabilirsen kendine hemen bir silah edin, gücün daha da ‘tartışılmaz’ hale gelir. Sana rüşvet, komisyon, bahşiş teklif edildiğini anlarsan sakın direnme, biraz pazarlıkla fiyatını artırmaya bak ve verilen avantayı hemen kabul et. İnan ki hiç bir sakıncası yok. Tersine, rüşvet almak, çalmak artık insana saygınlık kazandıran, gücüne güç katan faziletler. Bu ülkenin çoğu maddiyata tapınıyor artık. Allah 2. planda kalmış. Maddiyatın kaynağı önemli değil. Servetini uyuşturucu, silah, kadın satarak, rüşvet alarak edinmiş olabilirsin. Bundan utanma.Para insanı kirli göstermiyor canımmm. İnsanların dini inançlarını kullanarak büyük miktarda paralar da toplamış olabilirsin, din- allah kelimelerini ağzından düşürme, birde kendine 99 luk bir tesbiğ ayarla. Bunu da vicdan meselesi yapma. Hiç sorun değil. Bütün yapman gereken bir banka kurarak ‘kara’ paranı aklamak olacaktır. Hesap sormaya cesaret eden olamaz. Olursa eğer ‘’Ben soyguncu değilim’’ dersin, ‘’Banka soymadım, banka kurdum’’.banka olunca tefeci sayılmazsın oğlum, Namustu, şerefti, haktı, hukuktu, dürüstlüktü, boşver bunları.Oğlum memo yazı yazmak senin neyine, yerleştir kendini bir ibadethaneye....Gözlerinden Öperim..
..

Devamını Oku
Serap Taylan

Şişmiş dalağından bir öğün yemek çıkar! ! !
Kanlı kansız farketmez
Canına susadım senin!
Canın elimde
Ha bugun ha yarın..
13/11/00
..

Devamını Oku
Hidayet Doğan Osmanoğlu

Yeme içmenin vardır adabı,
Mümin ibadet için yemeli,
Ölmeyecek kadar da haramı,
Yeme içmenin vardır adabı.



..

Devamını Oku