YEMEK ŞİİRLERİ

YEMEK ŞİİRLERİ

Serhan Keserlioğlu

Salata yemek gerek,
Hep salata.
Kalbe iyi gelirmiş ya.
..

Devamını Oku
Ozan Rari

Hasanım ile benim için adeta birer abi olan bu iki delikanlı ile çok güzel günlerimiz geçti beraber
Kimi zaman oyanan bir futbol müsabakı veyahut odada izlenen bir film onlarla beraber
En unutulmazı aslında yemek yerken yada kavhe içerken veya gecenin bir vakti odanın kapısı çalındıktan sonra girilen sohbetlerin en derinleri, koyuları
Karşılıklı verilen tavsiyeler, edilen nasihatler hele edilen yardımlar nasıl unutulabilirki! ! !
Geçen o koskoca sene dopdolu hatıralar ile
Paylaşılan onca şey
Gülünen onca hatıralar
..

Devamını Oku
Yeşim Özgün Coduroğlu

Özlemek
Damla su yok iken
Bir avuç tuz yemek
..

Devamını Oku
Akın Akça

YEMEK İÇİN(KATIMSI) :

1. karışım:

yarım şişe kadar pınar hardal ve tat cevizli ezme karıştırıp bir edeceksin sonra bunu sonra söyleyeceğim karışıma döküp karıştıracağız

2. karışım:
..

Devamını Oku
Recep Akıl

Dokuz yaşında ya vardım, ya yoktum. Ne olmuştu da yengem (amcamın hanımı) bizi akşam yemeğine davet etmişti şimdi hatırlayamıyorum. Ama yengemin böyle adetleri olmadığını bildiğim için bizi niçin davet ettiğini doğrusu ya, merak da etmiyor değildim. Yalnız ben mi? Annem de bu işe çok şaşırmıştı da 'Dur bakalım bu işten ne çıkacak? ' diye kendi kendine söylenmişti. İki elti pek geçinemezlerdi. Paylaşamadıkları ne varsa...

Bizim evimizle amcamların evi bir bahçe içinde arkalı önlü bir durumdaydı. Yol tarafındaki iki katlı ahşap evde biz, iç bahçedeki yeni evde amcamlar oturuyordu. Bu evi amcam yapmış, bitince de hep birlikte oturduğumuz eski evden buraya taşınmışlardı. Onlar yeni eve taşınalı çok olmamıştı ki babam vefat etmiş, biz dört kardeş annemizle bir başımıza kalmıştık. Hoş pek ortada kalmamıştık ama yine de babasız kalmıştık işte. Büyük olarak yakınımızda bir tek amcam vardı.

Ahşap evde hep birlikte oturduğumuz dönemlerde eve önce amcam gelirdi. Bahçe kapısından girerken illa ki şöyle bir öksürür geldiğini belli ederdi ki evdekiler toparlanıp kendisini karşılasınlar. P.T.T. de memurdu. Babam ise zanaatkâr olduğundan dükkânını çarşının âdeti olduğu üzere hava kararmaya yüz tutmadan kapatmaz, bunun için de eve daha geç gelirdi.

Amcam evin kapısından içeri girerken elinde bir şeyler varsa onları uzatırken çevresine toplaşan bizlere laf atar, şakalaşır, sonra da odaya çekilirdi. Biz çocukların odaya girmemiz yasaktı. Çünkü büyükler akşama kadar çalışıp yorulmuşlardı. Hiç değilse yemek vaktine kadar bıraksaydık da dinlensinlerdi.
..

Devamını Oku
Tolga Ergil

Yemek masasında,
bardağın dibinde artakalan bir kaç damla su gibiydi ömrüm.
Dilimleniyordu kör bir bıçakla, mutfak tezgahında..
..

Devamını Oku
Burcu Karakaya

Bir kaşık aşk balını aldık,
Bir tutam sevgi yaprağını doğradık,
Bir çay kaşığı acı düşler,
Bir çay kaşığı tecrübeler,
Bİr yemek kaşığı boş vaatler,
Bir yemek kaşığı yersiz istekler,
Bir kepçe gurur,
..

Devamını Oku
Harun Keleş

Birgun sende anlarsin sevdigin seni terkedince sende sevdiginin gozunun onunden giderken son birkac cumler kurup bitti artik dediginde birdaha gelmeyecegini dusuneceksin ve iste o an dunyan yikilacak ve istemesende gozyaslarini tutamayacaksin neden allahim diye haykiracaksin ama hersey bos olcak birdaha gelmeyecek bunu dusundukce yikilacaksin yemek yemeyecek su icmeyecek hatta konusmayacaksin bile hertarafta anilari olacak ve sen herzaman aglayacaksin cunki o ani olarak kalacak birdaha gercek olmayacak sen hic cokseverken ayrildinmi sen hic her gece aglayarak sabahladinmi dostlarindan nasihat dinledinmi ve dinlerken bile hickira hickira agladinmi sen sevginin ne demek oldugunu ogrendinmi bak sevgili aradan kac sene gecti ama benim yaram hic gecmedi ve biliyorumki gecmeyecekte bu nasil bir sevdadirki hep beni icten iceyiyor sen umursamiyorsun belki ama benim elimde degil seni silemiyorum belki inanmayacaksin ama her aklima geldiginde gozyaslarima engel olamiyorum evet simdide agliyorum utanmadan erkeklik gururunu bir kenara atip agliyorum senin icin okadar cok sey varki bana seni anlatan okadar cok ani varki istemesemde sen geliyorsun aklima ve birden anilar denizinde boguluyorum biliyorsun sevgili ben yuzme bilmiyorum ve hergece tekrar tekrar boguluyorum artik dayanamiyorum kaldiramiyorum bu askin yukunu ne olur sevgili don geri biliyorum donmeyeceksin ama napayim kendimi boyle avutuyorum hergece allaha dua ediyor bir mucize olmasi icin dua ediyorum ve bu kalbin sahibi gelsin diyorum belki kabul olmayacak bir duadir ama olsun ben yine hergece dua edicem sevgilim yoksa ben sensiz yapamiycam heryerde sen varsin ve ben buna dayanamiyorum her gece hayalinle yatiyor hayalinle geziyorum benim hakkim degilmi seni seninle yasamak neden yoksun neden birakip gittin naptimki beni terkettin anlamadim oysa hersey cok guzeldi neden sevgili neden istemedigin neydi bende hemen sokup ataydim benden sen benim en onemli organimdin neden anlamadin sensiz yasayamayacagimi neden beni oldurdun bak iste eserine ne hale geldim bak sevgili heryerim titriyor sensizlikten oysa sen yanimdayken boylemiydim birdakika duramazdim yerimde hem gozlerimle hem agzimla sana seni sevdigimi soylerdim ve sonra susar senden ayni cumleyi beklerdim ve sen soyleyince cocuklar gibi sevinirdim cokmu gordun bana bu mutlulugu be sevgili iste dusundukce derinle daliyorum birdahada cikamiyorum ne olur sana yalvariyorum nasil beceriyorsun ve nasil durabiliyosun ya banada ogret yada bu ayriliga bir son ver hayatimin tamami sensin sanki gozumu acmis seni gormusum ve sendende baskasini hayatimda istemiynrum sankilerle veya hayallerle dolu bir dunya istemiyorum benim dunyam sensin ben birtek seni istiyorum bana senin oldugun bir dunya versinler.ne olur bunu bana cok gormesinler ben insanim ama seni insan disi bir hisle seviyorum sen benim her nefes alisimsin ve sen benim 17 yasimsin.....
..

Devamını Oku
Atakan Kartaltepe

Seninle 'ONE dakika'... mutlandırıyor beni,
Benimle 'bir MİNUTE'se... kurtlandırıyor seni.

Van minüt dendi diye ne zıpladın yerinden?
Ne yaptın karşısında... hele düşün derinden!

Güner Ümit misâli... iyi ki Hitler çıkmış,
..

Devamını Oku
Yüksel Çelik

Şehit oğul iki metreye sığdı
İmralıya onbir metre az gelir
Nice yetim nice dullar bıraktı
Şerefsize idam bile az gelir

Ana ağlar gözlerinden yaş gelir
Duyarsıza sivri sinek saz gelir
..

Devamını Oku
Münevver Erilmez

Hanım nerede yufkalar
Az emek hazır yemek,
Kadayıf da göz kırpar,
Sakın beni unutma.
..

Devamını Oku
Navruz Kaplan

Toprak doyuracak bizi bu köyde
Nice atalarım geçmiş yok burda
Annam bacım çok çalıştı toprakta
Kış oldu yazı gelmiş tok saylıyoruz

Yılarca doyduk biz tok sayılıyoruz
Uzağa bakmadık yakını gördük
..

Devamını Oku
Hande Yurdakul

Bazen düşünceyi savunmanın yargısı,
çekici masaya değil kafaya yemek olsa gerek.
Elimizde birer orak!
..

Devamını Oku
Mehmet Karadut

Seni düşünmek öylesine bir şey ki
Anlatımı olanaksız, tarifi imkansız
Boğulmakta olan bir canlının nefes alması gibi
Kafesteki bir kuşun ebedi uçması gibi
Senin ile konuşurmuş gibi
Çölde yetişen bir tohuma su verir gibi
Damarlarımda dolaşan kan gibi
..

Devamını Oku
Mehmet Çoban

Bugün dünden sıcak olacak. Haberler böyle söylüyor. İzmir Bostanlı mevkii rüzgâr almasına rağmen çok sıcaktı. Diğer yerlere gitmiyorum. Konuştuğum arkadaşlar böyle söylüyorlar. Meltem esiyor. Ateş gibi. 1981 Temmuz ayın sıcakları neredeyse sıcakların doruk noktasıydı. Dün sıcaklık gölgede kırk dereceye çıkmıştı. Son yüzyılın en sıcak günlerini yaşadığımız söyleniyordu. Bu yıl ramazan Temmuz sıcaklarına denk gelmişti. Ortalık kavrulurken oruç nasıl tutulurdu ki?

Üç kişilik bir ekiple çatı onarım işi aldık. Ev sahibi Ramazan bayramı gelmeden bitirmeli diyordu. Bahçeli dubleks bir bina. Ev sahipleri yerli İzmirliler. Çalışmak için geldiğimizde bizi ev sahibinin hanımı karşıladı. Ustamız Hasan usta elli yaşlarında kara kuru zayıf bir insandı. Benden on yaş büyük Osman, Mardin’den yeni gelmiş, sıcaklara alışkındı. Bense askerden yeni gelmiştim. İzmir’de doğup büyümeme rağmen İzmir’in sıcaklarına alışkın değildim.

Hasan Usta ev sahibesiyle konuşurken, kadının kıyafetine bakarak, “oruç tutmaz bu kadın” diyerek sevinmiştim. Sıcaklarda oruç tutmak zordu. Hele inşaatlarda çalışırken daha da zor oluyordu. Biz ise çatıyı tamir edecektik. Güneşin altında çalışırken oruç tutmak bizim için kolay değildi.

Hasan usta, çocuklar “.- Ben güneş altında iken tutmuyorum. Sizde tutmayın. Sonra orucunuzu tutar ödersiniz” demişti. Hasan usta Erzurum’dan yirmi yıl önce gelerek İzmir’e yerleşmiş. İnşaatlarda çalışarak geçimini sağlıyordu. Lisede iki, üniversitede üç çocuk okutuyordu. Yaz günü çocukları değişik işlerde çalışıyorlardı. Bazen çocuklarından bazıları bizim yanımıza çalışmaya geliyordu. Nedense Hasan usta çocuklarıyla birlikte çalışmayı pek istemiyordu. Belki çocuklarının başka ustalar yanında çalışmasının onlar için daha iyi olacağını düşünüyordu. Bu konularda pek konuşmak istemezdi. Osman ağabey çocuklarını Mardin’de bırakıp buraya çalışmaya gelmişti. Onun da üç çocuğu varmış. Ben ise bekâr… Ramazan ayı yaklaşırken, Hasan usta her ikimizle oturup konuştu.
..

Devamını Oku
Mustafa Soner Acar

Bir buçuk aydır yoğun bakımda tuttuğumuz minik kedi Cango henüz iki aylık bile değil. Kısacık ömründe bir gün rahat etmedi. Sürekli aşırı ateş, sindirim sisteminde bozukluk, ama hepsinden kötüsü hareketlerini kontrol edememesi... Hala düzgün yürüyemiyor, yemek yiyemiyor, su içemiyor. Elimizle özel bebek kedi maması ile besleyip su içiriyoruz, tuvaletini yaptırıyoruz. Aç olduğunu kendisi anlamadığı için yemek yedirirken de çırpınıp kurtulmaya çalışıyor.

İlk defa 'anlamlı' bir hareket yaptığında (yerdeki birşeyi görmüş, ona doğru yürüyüp patilemişti) evde bayram havası yaşandı. Veterinerin vurduğu iğnelerle biraz aklı başına gelmeye başlamış, birkaç adımda bir durup kollarını çılgın gibi sallaması ve yuvarlanmasını saymazsanız yürümeye başlamıştı. Hatta tabağına gidip yemeğe-suya ağzını daldırıyordu, kafasını kaldırdığında ağzındakiler geri dökülse bile.

Ama yine de arasıra kriz geçiriyor ve ne olursa olsun ateşi hiç düşmüyordu. Ateşten dolayı vücudunun her yerinde yaralar çıkıp tüyleri dökülmüş olsa da ona aynı ilgiyi ve sevgiyi göstermeye devam ettik. Evdeki diğer kedilerimiz ise ona arkadaşlık ediyor ve hasta olduğu için fazla üstüne gitmiyorlardı.

Geçen gün onu salonun ortasında kusmuş ve hacim olarak yarıya inmiş bir şekilde bulduğumda çok bitkindi. Sepetine koyup dinlenmesini sağladım. Baygın şekilde uzun süre yattı. Sonra komaya girdi. Sinir sistemi tamamen iflas etmiş vaziyette, sadece kalbi atıyor ve anormal hızlı nefes alıp veriyordu. Açık duran gözlerini de kırpmıyor, tamamen tepkisiz ve kıpırtısız yatıyordu. Bu şekilde saatler geçti. Ağzından salyası akmış, gözleri donuklaşmıştı. Dokunduğumda bir an için 'ateşi düşmüş' dedim ama sonra aslında soğuyup katılaşmaya başladığını anladım.
..

Devamını Oku
Hüseyin Kayan

Hani ruhun daralırya onsuz iken
Hiç birşey yapasın gelmez ya
Ne su içmek, ne yemek yemek
Hiç birşey yapmazsın yapamazsın

Tüm bedeninle onu düşünürsün
Elin ismini yazar
..

Devamını Oku
Muharrem Akman

SOĞANLARIN FİLİZLENMESİ

Kuyu dibinde atölyede yaptırıp unuttuğumuz elektrik motorunun kaplinin arkasına takmamız gereken rondelayı atölyeden arkadaşların kafese vermesini beklerken aynı köyden Kazım ile sohbet ediyorduk. Evden yüz yüz elli metre uzaklaşmadan mezarlık yokuşunda çocukluk arkadaşım Bayram hem ismimi çağırıyor hem koşar adım yanıma geliyordu. Önce bir şey olduğunu zannettim gülerek yaklaştığını görünce sigara istemek için bana doğru geldiğini anladım ya ne bu telaş bayram dememe kalmadan telaşım yok bana sigara veririmsin dedi. Cebimdeki sigara paketinden bir tane çıkarmaya yeltenirken bayram itiraz edip hayır onu sen iç paketin tamamını bana ver deyince gülerek dediğini yapıp sigara paketini Bayram’a uzattım. Yokuşun yarılarına kadar varmadan anlaştığımız gibi taksi önüme geldi temiz iş elbiselerini işyerindeki dolap haneye bıraktığımızda akşam ezanı okunuyordu.
Ne yapalım arkadaş dedi Kazım bizim elimizde bir şey gelmezki. Bak biz köyden iş için kırk kırk beş kişi müracaat ettik ocağa domuzdamcı yedeği olarak sekiz kişi işbaşı yapabildik işe giriş mülakatında bizi sırayla komisyonun önünde geçerken ellerimizdeki nasıra kadar baktılar. O rahmetli babasından kalan maaşla geçinen annesinin kıyımsızlığı yüzünden hiç bir yerde çalışmadı halada çalışmıyor sonu ne olur bilmemeki. Sende çırak kurssundan atölyeye işbaşı yapabildin. Rahmetli babam beni çırak kursuna yazdırdığında ortaokulu yeni bitirmiştim ve liseyi okumak için yada başka sebeplerle çırak kursuna gitmek istememiştim çocukluk aklı işte ama bak çırak kursu sayesinde buraya işbaşı yapabildim.Allah babamdan razı olsun sınavla girdiğimiz okulu kazandığımı radyodan ismimin okunduğunu gören Hasan dayının çocukları babama müjdelemiş,sınava giren yaklaşık 1200 kişiden ancak 50 kişi aldılar iki yıl orada yatılı okuduk oradaki disiplin askerdeki ile aynıydı belirli saatlerde kalk kahvaltı yemek saatleri dinlenme paydosu akşamları ders çalışmak için etüt saati hep düzenli şekildeydi,birinci sınıfta hiç tesviyecilik bölümü okuduk ikinci sınıfa geçtiğimizde Elektrikçilik Torna-Tesviye ve kaynakçılık sanatına ayrıldık okulumuz bitirince hepimizi ayrı ayrı bölgelere dağıttılar okulda hem teorik ders görüyorduk atölyesinde de pratik uygulama yaptırıyorlardı. Bölgelere ve merkez atölyelerinin ihtiyacı olan teknik elemanlar burada yetişirdi o zamanlar Merkez Atölyesi dersimize gelen Atölye meslek teknolojileri ve diğer derslerimize giren öğretmenlerimiz anlattığına göre Balkanların ve Orta doğunun en büyük fabrikasıymış çırak kursu kapandıktan sonra buralara yeni işçi de alınmadı giderek teknik eleman işçi açığı büyüdü gitti. İnsan gücü eğitim müdürlüğü adıyla da biline çırak kursundan mezun olduğumuz zaman bizi atölyedeki meslek guruplarımız göre dağıtımız yapıldı herkesi sanatına göre bir ustanın yanına verip bir iki yıl ustanın yanında çıraklık yaptıktan sonra tezgâh başına usta olarak verdiler. Kuyu dibinde oturdukları yerden malzeme taşımasında görevli nakliyatçı Sinan ın uyarısıyla yukarıdan gönderilen parçayı alıp anayoldan sohbet ederek yürümeye başladılar.Az ilerideki hava kapısındaki görevli İsmail’i görüp selam verdiler hayırlı işler dedikten sonra yanından ayrıldılar bundan sonra kırk kırkbeş dakikalık yolları daha vardı ana yol bitmiş yolun üst kenarında açılan bir bir buçuk metrelik bir yerden kartiyenin yoluna girdiler şimdi gidecekleri yere varana kadar dar ve karanlık yerlerden bazen eğilerek ve sürünerek geçmek zorundaydılar. Kazım bir yerlere bir tarafını her çarptığında homurdanıyor madene girdiğine stem ediyor hemde bir anısını anlattı. Yine böyle gündüz vardiyasıydı öğleye doğru Hüsnü çavuş ile ayağı kontrol ediyoruz. Ayak başladı takırdamaya Hüsnü çavuşa geri dön dedim umursamaz geri dönmedi ayak göçecek biliyorum geçtim arkasına adeta onu sürükleyerek göçük yerinden uzaklaştırmaya uğraşıyorum derken ikinci sarmada bizi göçük yakaladı. beni ayaklarımdan oluk ile direk arasına sıkıştırdı her tarafım kilitlendi başım hariç bir yerimi kımıldatamıyorum hüsnü çavuş yukarı çıkıp feryad ediyor göz göre göre adamı göçükte bıraktık diye neyse bir yerimede kırık çıkık olmadan beni oradan çıkarttılar. Daha birkaç dakika önce maden ocaklarında sahip olduğu işin önemini kendisinin ve bölge halkının için bu ocakların ne kadar önemli bir geçim kaynağı olduğunu üretilen her ton maden kömürünün ülke ekonomisine olan büyük katkısını bildikleri halde canı yandığı zaman tüm bu değerleri unutup hayıflanıyordu.kartiyenin başlangıç yerine varıldığında arızalı olan elektırik motorun kartiye işçileri çokta etrafını güzelce kömür ve diğer yabancı maddelerden temizlemiş ona sadece çektirme yardımıyla motordan kaplıni çıkarıp arkasına takacağı rondelyi takıp yerine tekrar çakmak kalmıştı.Eğer işinin erken bitirebilirse arkadaşının yanına asıl kömürün kazıldığı yere gelmeye söz vermişti.İşini bitirip kartiyede Kazım’ın çalıştığı yere doğru ilerlemeye başlamıştı buradaki sessizlik ve ortamın karanlık oluşundan korkuya kapıldıysa da burada çalışan insanların aynen kendilerinin gibi bir insan olduğunu düşünerek korkmanın yersiz olduğunu düşündü ara sıra yanından direklerle geçen amelelerin ne o kim olduğunu anlayabildi nede gelen geçen onu tanıyabildi onunda orada ne yaptığını kimse bilmiyor sormuyordu herkes büyük bir ciddiyetle verilen tertibi biran önce bitirmeye çalışıyor dolayısıyla bu havasız güneşsiz çalışma ortamından kendilerini bir an önce gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyorlardı.Lambasının aydınlattığı kadar lambasını sağa sola yönlendirerek etrafını kontrol ediyordu her tarafta bolca gördüğü şey ağaçtı köyünde de bol bol yetişen çam direkleri meşe ağacık kayın ağacı ama bu ağaçların hiç birisi kendi köyünden kesilip gelmediğini biliyordu. Onların daha uzak illerden yada ülkelerden geldiğini haberi olmuştu ama ağaçtı işte. Tıpkı kendi köyündeki hayatlarının büyük bölümünü içlerinde geçirdikleri kışlık yakacaklarını temin ettikleri ağaç, bazı köylülerinin orman işletmesine bağlı olarak belirlenen ağaçları kesip orman işletmesine nakil olana kadar yapılan işlemlerde işçiliğini yaptıkları ağaçlardı.Kazım ın çalıştığı yeri sorduğunda onun 20 metre kadar yakınında olduğunu fark etti oda domuzdamı arkasındaki kalan direk ucunu kesmekle meşguldü Çalıştığı yer o kadar dardı ki değil balta sallamak burada ayakta bile durmak imkansızdı. Az öteden kaba kaba seslerle bir nezaretçinin sesi duyuldu bu eski çalışanlardan adı hala buralarda anılan baş madencinin köylüsüydü o da işlerin aksamadan yürümesi ve herkesin işinin başında kazasız belasız çalışmasını isteyen daha doğrusu işini seven bir nezaretçiydi tabi onunda seveni kadar sevmeyenide vardı o eski madencinin gazabına uğramaktan korkan bir işçinin şöyle dediği dillerden dillere dolaşır Allah ım sen hadi bu kömürü yaratında bu çavuşu neden yaratıp bizim başımız getirdin. Kazım arkadaşının geldiğini duyup ona beklemesini söyledi yanına gelir gelmez ona ilk sorusu yaptığımız iş ne kadar zor ve tehlikeli görüyorsun sizin gibi elimizde bir çanta dolaşmıyoruz dedi. Tabi herkes işini kendine göre yorumladığından ona kendi yaptıkları işinde önemli olduğunu atölyelerdeki yapılan işlerle burada yaptığınız işlerin birbirini tamamladığını anlatmak istedi, sonra vazgeçti. Nasılolsa ne istediğini tam olarak anlatabilecek nede o anlayacaktı havzada çalışan 40 00 den fazla işçi her birisinin kurum için gerekli ayrı ayrı vazifeleri vardı. Tabi en baştada sizlerin yaptığı iş yani üretim işçisi kömürü kazdığınız yerden alarak ülke ekonomisi için başka sektörlere göndermek için tren vagonlarıyla istasyondan ayrılana kadar birbirine bağımlı onlarca meslek grubu ve diğer sosyal bakım üniteleri barınma yemek temizlik gibi işler. bunların hiç birini anlatamadı zaten ortamda fazla müsait değildi o şimdi ocaklarda çalışan büyüklerini babasını amcalarını dedesini düşünüyordu demek ki hepsi çalıştıkları sürece her gün bu havayı teneffüs etmişlerdi. Yanındaki domuzdamına tertip olan Hüseyin de gelip hemen atölyede çalıştığım için Kazım bu adama bir direk verde şu atağın başına çıkarıp gelsin bakalım atölyede çalışmak mı iyi burada çalışmak mı diye takılmadan edemedi birazda matrak birisi olduğundan onun sözleri kimseye pek dokunmaz zaten oda kötü niyetli olmadığından kimsede ona alınmazdı. İşe ilk girdiginde göçük olma ihtimali olan biryeri saglamlastırmak icin vurduğu direk yıkılmak uzereyken yıkılmasin diye direği yerinde kucaklayip, sesinide kimseye duyuramadığından, postabaşı yanına gelen kadar direkle beraber yarım saatten fazla öyle kalmis. Postabaşı onunla bu olay için her zaman dalga geçer dururmuş ne zaman yanyana gelseler yeğenim bak şu ağacda yerinde sağlam durmuyor bir zahmet onuda tutuver diye. Bir haftasonu tatilinde köyden gelen bir haberi postabaşına iletmek için postabaşının evine kadar gitmiş.Kısa bir hoşgeldinden sonar ona postabaşısı çocuklarının hazırladığı çayı ikream etmiş Postabaşıları aynı zamanda uzaktan akrabası olan Hasan çavuş ya yeğenim sen köy işlerinden anlarsın ben hiç böyle işlerle uğraşmadım bizim hanım bahçeye soğan ekecekti ama hastahanede yatan annesini beklemek için hastanede kalmak zorunda yeri falan kazıldı hazır, sadece toprağa soğanları ekeceğiz.yardım edermisin demiş oda seve seve diyerek güya ocaktaki dalga geçmenin hesabını postabaşısından almak için soğanları toprağa ters diktirip beraberce soğanların üzerini kapatmışlar.ve Hasan çavuş soğanları ektiği yerde topraktan çıkıp yeşermesini bekleyip durmuş.
..

Devamını Oku
Ömer Faruk Yıldırım

Canım çekti yemek kara üzümü
Bağban dinlermi ki benim sözümü?
Onlar bilmez ben bilirim özümü
Doyur mevlam benim namert gözümü
..

Devamını Oku
Ferhat Karabak

Ayrılık zordur. biliyoruz ki kolay hiçbirşey yokdur. hani olurya ayrıldığınızda hani olur ya bir resmi olur yanınızda. bakarsınız içlenirde. hani olurya belki ağlarsınız bir ince yaş ile. Dalar gözleriniz resimdeki gözlere, belki bir bakışında gizlidir herşey. belki o an kalp atışınızı hissetmezsiniz. hani olurya belki yüreğinizi kaybedersiniz. belki elinizde eski bir mektup vardır ikiniz adına yazılı olan. içinde aşka dair herşey olan. hani olurya manasız birşey bulursunuz onun olan. yemek tarifi yada nebiliyim bir karalama kağıdı ama yeterki ona ait olan. elleriniz titreyerek bakarsınız hani olurya kokusu sinmiştir diye alır onu gül misali koklarsınız. herşeyde onu ararsınız, nefes alışınız değişir ismi anıldığında, hani olurya yoldan geçen plakalarda onun baş harfini görür ona bakarak hayallere dalarsınız. aklınızdan birçokşey geçer, onsuz bu günler nasıl geçer diye ağlarsınız belki. kaderinize yanarsınız, her telefon çalışında o diye hızla elinizi cebinize atarsınız. her mesajınıza alışkanlık ya aşkım diye başlarsınız, sonra siler yeniden yazarsınız. hani olurya aklınıza gelir durup eski günlere dalarsınız. önce çağırılaşıp sonra mesajlaştığınız anlarınızı anımsarsınız. gözleri gelir aklınıza olduğunuz yerde bakar kalırsınız. hani olur ya birgün başka bir göz bulup onu unutmaya çalışırsınız. amaresimdekinin yerini tutmadığını anlarsınız. ve yine kaderinize yanarsınız. aynaya bakıp içinizden kimim ben diye haykırırsınız. nerede gözlerine yandığım resminde hayatımı kararttığım der kendinize yanarsınız. suçu kendinizde bulup saatlerce ağlarsınız. sustuğunuzda herşeye yeniden başlayıp der bir saat geçmeden pes eder yine hayal kurmaya başlarsınız. aşk budur işte. ayrılık kolaymı sizce. sizce sevmek kolaymı. sizce unutmak kolaymı. FERHAT KARABAK 2008
..

Devamını Oku