YEMEK ŞİİRLERİ

YEMEK ŞİİRLERİ

Mehmet Tevfik Temiztürk

Lokanta işletiyor, uğrayayım istedim,
Üç beş kap yemek aldım, tatlarını beğendim…

Lokanta zaten boştu pek de engellemedim,
Yemek yerken konuştum, yabancı zannedildim…

Salata yok mu, dedim boş ver yeme dediler?
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Vallahi de hep acım zaten evde yemek yok,
Otuz yıl kadar olmuş daima açlığım çok…

Döner pratik de olsa sızlıyor vicdanımız,
Yemek istesem bile hayvanlara acırız…

Hiç acımayan var merhamet etmiyorlar,
..

Devamını Oku
Kazım Karagöz

İtalyan mutfak almış geçende bir arkadaş,
Özel sipariş gelmiş, vermiş on, on beş maaş.

Bir de bunları ağzı dolu anlatıyordu,
Nasıl zenginim gibi, hava da atıyordu.

Gören de sanacak ki, evde yemek pişecek,
..

Devamını Oku
Mehmet Tevfik Temiztürk

Şehirlerde büyüdüm onlar gerçek fakirdi,
Kapıya gelirlerdi babam yemek verirdi…

Sen kimsin, nesin, derdik anlatırdı fikrini,
Duygular samimiydi söylerdi sebebini…

Yemek yer, çay içerler doyunca kalkarlardı,
..

Devamını Oku
Adem İmdat Kesici

İnsanlara hava atmak,
Yazmaz benim kitabımda!
Menfaate adam satmak,
Yazmaz benim kitabımda!

Yetimin hakkını yemek,
Gıybet etmek, yalan demek,
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

O KADINLAR VE BİZ ZAVALLI ERKEKLER
Bir batılı yazar der ki:’ bu kadınlar bizi nasıl da burnumuzdan tutup yakalıyor ve peşleri sıra sürüklüyorlar’. İşte o gün bugündür bu sözü düşünür, dururum. Bu sözü ünlü yazara söyleten o günkü toplum ve insan yapısı hiç mi hiç değişmemiş.
Geçmişte kadının ezildiği yıllardır her ortamda, herkes tarafından söylendi durdu. Hala kadınlara yaranmak isteyen bazı sözüm ona erkekler aynı popülist yaklaşım, hatta feminizmin yoğun baskısı altında ikide bir medyada görünüp, erkeklerin kadınları ezdiğinden dem vururlar. Bazı yöreler için –doğu kentleri ve tarıma dayalı geçim sürdüren yerlerde hala öyledir belki de- ama bugün ülkenin sanayileşmiş toplum yapısı kadınların feminizmin de etkisiyle tüm haklarını ellerine aldıkları gibi, daha da ileri giderek erkekleri köleleştirmeye, hatta efemineleştirmeye doğru gitmişler, bu alanda oldukça da fazla yol kat etmişlerdir.
Özellikle çalışmayan ev kadınların bu alanda alabildiğine hızlı gittiklerini çalışan kadınları bile geçtiklerini görmekteyiz. Bu kadınların gündelik hayatlarına bir bakalım. Koca çalışır, kazanır evin ihtiyaçlarını çarşıdan pazardan bin bir güçlükle taşırken, kadın öğleye kadar yatmakta, sabahları kocasına bir kahvaltı bile hazırlamaya erinmekte, eğer hazırlıyorsa suratını alabildiğine asmakta, adamı kahvaltı yaptığına, yapacağına bin bir pişman etmektedir. Ayrıca kocasına sabah sabah ettiği dır dır da cabası olmakta, kahvaltıyı adama zehir etmektedir.
Koca gittikten sonra sıcak yatağına gömülmekte- bazısı daha koca gitmeden uyumaya kaldığı yerden devam etmekte- öğleye doğru ancak kalkmakta, televizyonunu açmakta, o kanal senin, bu kanal benim, o dizi senin bu dizi benim akşamı etmektedir. Bir yandan dizi bir yandan yemek programları- bir kısmını hiçbir zaman yapmayacağı yemekleri- izlemekte, öbür yandan da mutfakta yemeğini yakmakta yahut ta haşlayarak, tatsız, tuzsuz bir yemek hazırlamakta, akşama yorgun gelene kocaya, git yemeklerin mutfakta hazır kur da ye demekte, kendisi televizyon karşısında akşam dizilerini izlemektedir.
Bir de özel gezilere çıkmakta, bu gün orda, yarın başka yerde gününü gün etmekte, gitmişken ekstra alışverişler yapmakta, oralarda gördüğü şeyler içi kocasına kapris yapmakta, gece olunca da yorgun um deyip kadınlık görevini yapmamak için bin bir mazeret üretmektedir. YA BAŞI AĞIRIR, YA YORGUN OLUR, YA İSTEKSİZ, YA HAVA SOĞUKTUR, YA VAKİT YOKTUR, YA UYKUSU ÇOKTUR. Velhasıl kadın soğuk biri olmuş çıkmıştır. Ya eskiden de öyledir de adamın bin bir rica ve yalvarmalarına karşın zoraki razı olmakta, ertesi gün kocası termal kameralarla izlemeye almakta, bir sonraki ilişkiyi sonraki aybaşı temizliğine aktarmaktadır.
Bir de üstüne kocalarının kendilerine sadık olmalarını beklemekte, lüzumsuz kıskançlık krizlerine girmekte, adamı tehdit etmekte, yapacağı yoksa bile eşeğin aklına karpuz kabuğu kaçırmaktadır.
..

Devamını Oku
Adem Armağan

Hasta idim yarim,yanımda yoksun,
Sensiz yemek yemem,ama sen toksun,
Huzur yoksa işte budur yalnızlık,
Çağırsam gelmezsin,kalbime oksun.
..

Devamını Oku
Vehbiye Yersel


 Doğup büyüdüğüm şehir,kalenin eteğine petek gibi yerleşmiş,taş binalardan,konaklardan,saray kadar 4,5 sokak kapısı olan değişik yapıda evlerden Mezopotamya ovasına nazır kurulmuştur.Evlerine içine girip de,yakından inceliyecek olursanız hayretler içinde kalırsınız.Taşlara ne kadar emek verildiğini,.oya gibi işlenmiş evlerin pencere,kapı,yüklük, dolap çevreleri üzüm,çiçek,yaprak ve hatırlayamadığım birçok resimleri taş üzerinde oyulmuş,bir sanat eseri ortaya çıkmıştır.Mardin gündüz taş yığını,kayalık gibi,yeşillikten yoksun harabeye benzer,ama evler geceleyin ışıl ışıll bir gerdanlık gibi kalenin eteğini süsler.Maardin için'gündüz mezarlık,gece gerdanlık' derler.Bir söz daha var bizim bu şirin şehrimizle ilgili,'Gelen ağlar,giden ağlar.'Gercekten Mardin`e ilk defa gelenler,mahrumiyet bölgesi diye istemiyerek gelirler,ama bir müddet sonra istemiyerek ayrılırlar. Hatta bekar gelenler evlenmiş olarak dönerler.Mardin kızlarının çogu renkli gözlü,beyaz tenli,ince yapılıdır.İş yeri, atölye,fabrika olmadığı için okumak zorunda kalınıyor.oradaki gençlerin çoğu lise mezunu veya üniversite mezunudur. 
 Ana cadde ile yeni yolu birbirine bağlayan ara yollar sokaklar cesitlilik arzeder,ana sokaklar biraz daha genis,iki-üçc metre genişliğinde ara sokaklar ise daracık,bir kısmı merdiven gibi basamaklı,dönemeçli,Durumlarına göre halk tarafından adlandırılmış bu sokaklar.Dar sokak,çaputlu sokak.abbaralı sokak.Mardin merkezinde 5 -6 metre uzunluğunda abbaralar vardır. 
 Ulaşım sorunu hem var hem yok denilebilir..Bir kere hasta olsan da,sağlam olsan da,tabana kuvvet diyerek istediğin yere gitmek için yürümek zorundasın.Yürüyemeyecek kadar ağır hastaysanız, doktora gitmek için hamalın sırtında veya hayvan üzerine bindirilerek gidersiniz.Yapacak başka çareniz yok çünkü.Arabalar yalnız ana caddede çalışır.. 
 Daha sonraları yeni yol adı altında şehir mezarlığının kuzeyinde Mardin’in bütün güneyini kaplayan bir yol aşıldı.Bu yolun kenarında evi olanlar için iyi oldu.Ara sokaklardaki evlerde oturanlar için değişen bir şey olmadı.evlerimize kadar odun,kömür.toptan alınan zahire ve salçalık domates.toptan alınan herşey,sırtta veya hamal üzerinde taşınırdı. 
 Mardin şehrinin süt ve sut ürünleri o zaman katıksızdı.esi yoktu.meyvelerimiz.sebzelerimiz bol.her istediğimizin en güzelini alıyorduk.ama ulaşım ve yüksek okul sorunu vardı,bu sorunlar bizi doğup büyüdüğümüz şehirden buralara göç etmeğe sebep oldu.. 
 Canınız sıkıldığı zaman gidecek bir park yoktu.o zamanlar.Mesire haftasında umumiyetle kale arkasına gidilirdi.Kale arkasına gitmek için kestirme yollar vardı.oraya da yürüyerek giderdik.ama konuşa konuşa yürüyüş bizi hiç yormuyordu.spor oluyordu. 
 O günleri inanın arıyorum,her şeye rağmen daha huzurluydum.Komşuluk vardı,samimiyet vardı.Şehirde herkes birbirini tanıyordu.Büyük şehirlerde kendimizi kaybettik desem yalan olmaz.Kim olduğumuz,kimsenin umurunda değil.benim Mardin hakkında bir Mardin’li olarak.yazacağım çok güzel konular var aslında,tatilinin bir bölümünü Mardin’de geçiren bir arkadaşımın kaleminden dökülen güzel anlatımı hep birlikte okuyalım. ……31/08/2008 
 puzzle9-Bu sene tatilimin bir bölümünü şimdiye kadar gitmeye fırsat bulamadığım canım Türkiye'min doğu bölgelerini gezmekle geçirdim. Mardin'de bir gece kaldım. Tavsiye üzerine iki otele gittik. Çarşı içinde asırlık binaları turistik otele çevirmişler. Kalabalık ve kargaşa bize cazip gelmedi. Sonunda Büyük Mardin Otel'de kaldık. Ve hayatımın unutulmaz bir gecesi başladı. Otelin park yerinde beklerken bir ezan sesi duyduk. Ezan ama ezan gibi değil. Sonradan anladık ki sela veriliyormuş ve yatsı namazından sonra defnedilecekmiş. Bu arada park yerine son model arabalar geliyor ve içinden çok şık hanımlar ve beyler iniyordu. Otelde o gece düğün varmış. Otelin 5.inci katındaki suit odalardan birine yerleştik ve aşağıya yemeğe indik. Otel müdürüne roof'ta yemek yiyip yiyemeyeceğimizi sorduk. 350 kişilik bir düğün telaşında olduklarını roof'ta garsonlar tarafından unutulabileceğimizi söyleyince, bizde düğünün yapıldı geniş terasın alt tarafındaki büyük terasa oturduk. Şehir halkından insanlar olduğu kadar, yabancı ve bizim gibi yerel turistler, ayrıca filmciler vardı. O eşsiz manzara karşısında Süryani şarabı içerek harika bir gece geçirdik. Düğünden gelen müziği unutmama imkan yok. Türküler bile bir başkaydı. O tarafın türküleri sayesinde biraz türkü sever oldum. 'Mardin kapı şen olur, kızları güzel olur.' Birden havai fişekler atılmaya başladı. İlk defa bu kadar yakından gördüm ışıl ışıl ve rengarenk yağmur gibi üzerimize yağan renk cümbüşünü. Mardin'in resimlerini çok görmüştüm. Ama yakından görmek, o manzara karşısında saatlerce oturmak bir rüya gibiydi. Yemekten sonra içkilerimizi alarak roof'a çıktık. Bir taraf ışıl ışıl mardin, bir taraf uçsuz bucaksız karanlık ve karanlığın içinde ışıl ışıl bir kaç kilisesi ile Mezapotamya, çok ilerlerde Habur kapısı, ışıkları hayal meyal görünen Suriye... Yemek yerken bir üst kattaki düğüne şimdi kuş bakışı bakıyorduk. 'Şemmamme' ya da buna benzer isimli bir oyunu izledik. Şemmamme düğünü yapılan bir kızın ismiymiş. Oyun ve şarkı bu kız için yapılmış. Bizde tek başımıza koskoca tarasta danslar ederek resimler çekerek, takı merasimini izleyerek, tarası neredeyse dört dönerek Mardin'i içimize sindirerek harika bir gece geçirdik. Ne zaman yattık, ne zaman uyuduk hatırlamıyorum. Sık sık uyanıp Mardin'e baktık otantik süslerle bezenmiş odamızın pencerelerinden. Sabah uyandığımızda Mardin'e ait değişik yiyeceklerin bulunduğu muhteşem bir kahvaltıyla karşılaştık. Mardin spor ile maç yapmaya gelmiş Urfa spor'un oyuncuları ile sohbet ederek sütümüzü, kahvemizi, meyve sularımızı içtik. Nefis böreklerden yedik. Otelden gece içtiğimiz enfes şaraplardan satın aldık hediye vermek için. Otelden ayrılmadan önce tekrar roof'a çıktık, gece gördüğümüğüz manzaraya tekrar bakmak üzere. Boşuna dememişler; 'Mardin gece gerdanlık, gündüz mezarlık gibidir' diye... Mardin daha başka güzel gündüzleri. Ama gece ışıklar olduğu altında gibi değil. Mezapotamya'ya baktık bir kere daha. Ezan sesleri kilise çanlarına karıştı. Pazar günü olmasına rağmen açık kuyumcu aradık ve bulduk telkari işlenmiş gümüşler almak için. Bir gün önce Midyat'tan almamıza rağmen gümüş üzerindeki o işçilik bizi cezbetmişti. Mardin benim için unutulmaz anılardan biri oldu. Belki de çocuklarımla beraber olduğum içindir, 0nların gülen gözleri beni mutlu ettiği içindir kimbilir..'puzzle9 ' 
 
 -Canım arkadaşım,benim doğup büyüdüğüm,hayatıımın en güzel gençlik yıllarını,dile kolay,tam 25 yıl ilkokul,ve orta okula çeşitli derslere giderek,yetişkinler eğitimi çalışmalarım,ve bu arada kendi öz çocuklarımı yetiştirmek,o zor şartlarda kolay olmazsa gerek.Şimdi tam oturulacak bir ortam var,ama aile fertleri,her birimiz bir tarafa dağıldık.toplanmamıza imkan kalmadı.Mardin Hakkında yazdığın güzel yorumun için teşekkür ederimSevgilerimle.sana Mardin türkülerinden bir demet yolluyorum. 
 .VEHBİYE YERSEL

 Sayın hocam,Türküler için sanaçok teşekkür ederim.Bu yazımı da Yola çıktım Mardin”e türküsü ile yazıyorum-sevdan başım belası…bana gurbet gezdirdi,kırk bin başlık parası.”Dün sizin yazınız görmeden önce markette iki öğrenci ile karşılaştım.Biri Mardinliydi,diğeri Mersinli.Çocuklarla şehirleri üzerine.Beni yine çekiyor mu oralar ne… Dediğiniz gibi bazı yaşanmışlıklar sadece anı olarak kalıyor. 12.03.2009 
 Vehbiye Yersel
..

Devamını Oku
Baykal Solak

Ne kadar zor bilir misin
Hep aynı boyda bitirmek hayatı
Gülerken gözleri herkesin
Kaçırıp tazeleri yemek bayatı
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Sorman Gerekir

Şu yediğin yemeye bak; o yemek, yaşamak içindir.
Sorman gerekir kendine; acaba yaşamak niçindir?

Berlin, 14 Ağustos 2011.
..

Devamını Oku
Ahmet Aksoy 2

karnım acıktı
akşam yemek yemedim
uyku güzeldi
..

Devamını Oku
Eda Adıbelli

Bir zaman vardı ya eski akşam yemeği
Tilki sever tavşan yemeği
Tavşan sevmez tilkinin akşam yemeğini
Bir gün kavga ederler yemek yemeği
..

Devamını Oku
Hüseyin Çelebi

Bir gün bir piri fani manevi maden aramaya karar verir fikirleri zikirleri kazıyan kazmaların olduğu gibi toprağı kazan kazma manevi madeni arayan da asa alır elini düşer yola bütün insanlar maddi maden arıyor madenin en karlısı yok olmayanı manevi madendir bu madenin mutlaka çekim alanı vardır nasıl ki güzel insanların ve mekanların etrafında toplanıyorsa deyip Hu Allah Hay der düşer yola bakar sağa sola vurur asayı toprağa biraz yürüdükten sonra ahşap sandık çıkar önüne ve üzerinde küçük bir şişe duruyor için de birkaç damla su kalmış ve şişenin de ağzı açıktır şişeyi almaya çalışırken üç parmağına damlayı verir o anda üç parmağı parlar nur gibi evet bu iksir olmalı gücünü tesirini anlar bu iksir neyin tefsiri düşünmeye başlar ve kimlere vermeli kimler nasıl istifade etmeli aklına ahir zamanın kadınlarının çirkinliklerini giderecek bu olsa gerek kozmetiğin peşinde koşan kadınlara versem erkekler ne olacak erkeklerin de çirkinlikleri kadınların kinden az değil zenginlere anlatsam fakirler yaşlılara anlatsam gençler ne olacak öyle ki her iki tarafa da bu iksir ulaşmalı her kese bulaşmalı pekiyi bu iksir ne olmalı bir meyve de sayısız şifayı gizleyen zemzem de bütün vitaminleri ve her şeyin bi özü gözü başlangıcı bitişini koyan Rabbim bu iksir de böyle olmalı ve neden üç parmağı döküldüğünü düşünür insanın üç hayatı var dünya kabir cennet hayatı ve insanın da çocukluk gençlik yaşlılıktır der ve üç hayatın da nurlu düzgün sıkıntısız geçmesi için mutlaka bu iksiri kullanması şarttır bütün dini vecibeleri için de barındırmalı bunu uygulayanlar ne sihir ne zehir ne de kir ulaşmayacak bu olsa olsa namaz olmalı herkesi nurlandıracak çirkinliklerden uzaklaştıracak bunu yaparken de maliyeti olmayacak manevi maden özelliği olmalı çünkü maddi şeyler kaybolabilir lakin listeye giren bir namazı kimse yok edemez işte manevi maden zamanı durdurmasa da mesafeleri kısaltan beş vakit sahibini Kâbe-i Muazzama götüren vasıta yüz yıllar önce binek olarak en sür'atli atlar develer iken ahir zaman da ise uçaklar arabalar işte ahir zamanın namazı bir iksir olmalı yirmi 24 saat dilimin de 1 saate sıkıştırılmış öz ahirete açılan göz işte iksir neden iksir İslam’ın beş şartı içinde barındırmalı ona sarılanları arındırmalı kelimeyi şahadeti namazın için de buluruz Zaten kendi namaz Oruç ise namaz da yemek içmek yasak Zekât bu güzel vücudumuzun zekâtı namazdır ve hac namaza durduğumuz da Kâbe-i Muazzama karşımızdadır ve mesafeyi kaldırır bu duygularla bu iksirden istifade etmemizi ve memnuniyetimizi ifade etmemizi Rahman ve Rahim olan Rabbimden niyaz ediyorum
..

Devamını Oku
Adem Armağan

Özlem öldürüyor,yanımda yoksun,
Bülbül güle hasret,arıyor gülü,
Sensiz yemek yemem,belki de toksun,
Ağlıyor gözlerim,bekliyor yolu.
..

Devamını Oku
Nilgün Acar

GÜNLÜĞÜNDEN-9
Odamdayım.Radyo 3’ü açtım.Biraz midem bulanıyor.İlaçlardan.Boğazımdaki sorun geçmediğinden,on günlük bir tedavi daha başlatıldı.
Dün sabah Erhan ağabeyim aradı.Rabia ve enderle,beni görmeye geleceklerini söyledi.Onlara yakın sağlık ocağına gitmemi,ender’le kendisinin,yardım edeceklerini de ekledi.
Söylediğini yaptım.Gerçekten,Ender olmasaydı,belki çıkamayacaktım o rampayı.Çok beklemedim.İyi bir doktor hanımdı.Özenle muayene etti.Dilerim bu kez geçecek boğazımdaki sorun.
Ender,Erhan ağabeyimle, Rabia’nın oğlu.Onlarla buluşmadan önce:Ben bu çocukların hiçbirini tanımıyorum.Kuzenlerimle bir arada büyüdük.Sonra,hayat koşulları,her birimizi farklı yerlere savurdu.Hepimiz,kendi yaşam mücadelemizi verme durumundaydık,diye düşündüm.
Kendi canın,aynı kan çok farkediyor.Erhan ağabeyimler,on yıldır buradaymış.Ben bilmiyordum.Işık teyzemden öğrendim.Aradığımızda:Hemen uçup geldiler.Ben çok sevindim. Bir yakınım,desteğim oldu.
Her zaman sevdik birbirimizi.Zaten benim aram,herkesle iyiydi.Dün Ender’i ilk kez gördüm.Sanki kendi çocuğummuş gibi geldi.O da,çok ilgilendi benimle.21 yaşında,gencecik bir bahar.Polis olacak.
..

Devamını Oku
Ahmet Aksoy 2

yemek kavgası
serçeler ve güvercin
bitmeyen telaş
..

Devamını Oku
Ahmet Karaoğlu

Ameliyattan dün çıkmıştı Mevlüt Amca. Babamın amcası kızı olan, Ş.halanın beyi idi. Saygın, uyumlu, sessiz, uzunca ve zayıftı. O sabah kendilerini ziyaret edip, iki kat alttaki daireme inerek, yoğun mesaime başlamıştım. Arada; Mevlüt Amcayı ziyaret etmek isteyen yakınlarını uğradıklarında, odasına gönderiyordum. Akşama kadar, ziyaret için gönderdiğim; Ş.Hala, M. Hala ve kızı H’ i hatırlıyorum. Hastamız Mevlüt Amcanın aksine, onların her biri çok kiloluydular.
Mesaim bitince tekrar ziyareti için, serviste yatmış olduğu hususi odasının kapısına vurup, içeri girdiğimde; onlar refakatçi için konulan çekyata ve hasta karyolasına karşılıklı oturmuşlar; börek, dolma yiyip, elektrikli semaverden de çay içiyorlardı. Yemek içmekten ter, kan içersindeydiler. Hastane kurallarına uygun olmadığını belirttim. Birde Mevlüt Amcanın nerede? Olduğunu sorunca; o zayıf ve uzun buyu ile duvara doğru itilerek sıkıştırılan Mevlüt Amca, bana zayıf bir sesle; “buradayım, burada” diye ancak seslenebildi. Erzurum
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Açmak İçin

Şükür kapısını kapatır, acıkmadan yenen yemek.
Açmak için bu kapıyı, çok iyice acıkman gerek.

Berlin, 7 Ağustos 2011.
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Ey Sigarakeş

Yaşamak istemiyorsan, yemek yeme ey sigarakeş!
İstiyorsan yaşamak, sigarayı kendine etme eş.

Berlin, 16 Ağustos 2011.
..

Devamını Oku
Hüseyin Avdic

Neden Düşünmüyorsun?

Hayatın günahları olan zehirli meyvelerini yemek için can atıyorsun.
Ama onları yedikten sonra acıyla öleceğini neden düşünmüyorsun?

Berlin, 2 Şubat 2009.
..

Devamını Oku