AHMET KEMAL YEMEK ŞİİRLERİ

AHMET KEMAL YEMEK ŞİİRLERİ

Ahmet Kemal

HAYATIMIN GİZEMLİ ANLARI


7


Validemin 5.erkek çocuğuyum. Validem 4. erkek çocuğundan sonra kız çocuk istemiş ama bu kez de amaçlarına ulaşamamışlardı. Ama yakışıklı olduğum için bir nebze olsun ferahlamışlar, bana çocukken ölen büyük abimlerden birinin ismini vermişlerdi.
Ben aslında onun yerine yaşayacaktım. Benden önce ölen çocuk sayış bir değil ikiydi. Birinin adı Adem’di öbürünün adı bana verilen addı; yani İsmail. Ben onun yerine yaşayacaktım. Bebeklerden birini mamasını çok kuru yaptığı için yemek yerken öldüren annem bunu cahilliğine veriyordu.
Benim doğumum önemli olaylara sebebiyet vermişti. Anne karnında kente göçmüş, dayımın evinde misafirken dünyaya gözlerimi açmıştım. Babam kadrolu işe girmişti. Ardından ev yapma girişimin başlatmış, önce dedemin ahırının üstüne ufak bir ev yapmış, sonra da halamla sırt sırta bitişik iki katlı evini tamamlamıştı.
Küçük ahşap ev nohut oda bakla sofadan ibaretti. Kışın küçük bir odaya tıkışır, yazın bakla sofada otururduk. Beslenme yetersizliğinden verem olmuş, doktor en kıymetli yiyeceğinizden buna yedirin de gözünüz arkada kalmasın demiş. Babam da çok sevdiği ve yalnızca kendi yediği bal ve yağ karışımından bana yedirmiş, beni bilerek ya da bilmeyerek hayata döndürmüştü.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

O KADINLAR VE BİZ ZAVALLI ERKEKLER
Bir batılı yazar der ki:’ bu kadınlar bizi nasıl da burnumuzdan tutup yakalıyor ve peşleri sıra sürüklüyorlar’. İşte o gün bugündür bu sözü düşünür, dururum. Bu sözü ünlü yazara söyleten o günkü toplum ve insan yapısı hiç mi hiç değişmemiş.
Geçmişte kadının ezildiği yıllardır her ortamda, herkes tarafından söylendi durdu. Hala kadınlara yaranmak isteyen bazı sözüm ona erkekler aynı popülist yaklaşım, hatta feminizmin yoğun baskısı altında ikide bir medyada görünüp, erkeklerin kadınları ezdiğinden dem vururlar. Bazı yöreler için –doğu kentleri ve tarıma dayalı geçim sürdüren yerlerde hala öyledir belki de- ama bugün ülkenin sanayileşmiş toplum yapısı kadınların feminizmin de etkisiyle tüm haklarını ellerine aldıkları gibi, daha da ileri giderek erkekleri köleleştirmeye, hatta efemineleştirmeye doğru gitmişler, bu alanda oldukça da fazla yol kat etmişlerdir.
Özellikle çalışmayan ev kadınların bu alanda alabildiğine hızlı gittiklerini çalışan kadınları bile geçtiklerini görmekteyiz. Bu kadınların gündelik hayatlarına bir bakalım. Koca çalışır, kazanır evin ihtiyaçlarını çarşıdan pazardan bin bir güçlükle taşırken, kadın öğleye kadar yatmakta, sabahları kocasına bir kahvaltı bile hazırlamaya erinmekte, eğer hazırlıyorsa suratını alabildiğine asmakta, adamı kahvaltı yaptığına, yapacağına bin bir pişman etmektedir. Ayrıca kocasına sabah sabah ettiği dır dır da cabası olmakta, kahvaltıyı adama zehir etmektedir.
Koca gittikten sonra sıcak yatağına gömülmekte- bazısı daha koca gitmeden uyumaya kaldığı yerden devam etmekte- öğleye doğru ancak kalkmakta, televizyonunu açmakta, o kanal senin, bu kanal benim, o dizi senin bu dizi benim akşamı etmektedir. Bir yandan dizi bir yandan yemek programları- bir kısmını hiçbir zaman yapmayacağı yemekleri- izlemekte, öbür yandan da mutfakta yemeğini yakmakta yahut ta haşlayarak, tatsız, tuzsuz bir yemek hazırlamakta, akşama yorgun gelene kocaya, git yemeklerin mutfakta hazır kur da ye demekte, kendisi televizyon karşısında akşam dizilerini izlemektedir.
Bir de özel gezilere çıkmakta, bu gün orda, yarın başka yerde gününü gün etmekte, gitmişken ekstra alışverişler yapmakta, oralarda gördüğü şeyler içi kocasına kapris yapmakta, gece olunca da yorgun um deyip kadınlık görevini yapmamak için bin bir mazeret üretmektedir. YA BAŞI AĞIRIR, YA YORGUN OLUR, YA İSTEKSİZ, YA HAVA SOĞUKTUR, YA VAKİT YOKTUR, YA UYKUSU ÇOKTUR. Velhasıl kadın soğuk biri olmuş çıkmıştır. Ya eskiden de öyledir de adamın bin bir rica ve yalvarmalarına karşın zoraki razı olmakta, ertesi gün kocası termal kameralarla izlemeye almakta, bir sonraki ilişkiyi sonraki aybaşı temizliğine aktarmaktadır.
Bir de üstüne kocalarının kendilerine sadık olmalarını beklemekte, lüzumsuz kıskançlık krizlerine girmekte, adamı tehdit etmekte, yapacağı yoksa bile eşeğin aklına karpuz kabuğu kaçırmaktadır.
Adama günlerce iki güzel laf etmemekte, adam ne kadar güzel konuşursa konuşsun hepsini inkâr etmekte, adamın onunla hiç güzel konuşmadığını varsaymakta, öyle iddia etmektedir. Kocasına lanetler yağdırmaktadır. Eve gelen kocayı güler yüzle karşılamak diye bir şey öğrenmemiştir zaten annesinden. Anne babasının evliliklerinin en bunalımlı olduğu yıllarda büyümüş, annesini asık suratı, babasını ona karşı sürekli hakaretamiz konuşurken müşahede etmiş ve kendi hayatını da tam buna göre kurgulamıştır. Bitmeyen istekler, tek maaşlı aileden çift maaşlı aile standardını beklemeler, bunun için çalışmayı hemen hiç düşünmeyip, her şeyi çok harcamaya endekslemiş kadın tipi erkeği sadece mutsuz etmeye ayarlanmış bir arlıktır. Hiçbir taşın altına elini koymadan kocaya hep şunu al bunu al, şu kadar para ver bu kadar para ver demeler adamı yıldırmakta hayata geldiğine pişman etmeler...
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

GAZZE’DE İNSANLIK ÖLDÜ


Ne Tanrı öldü ne Gazze’liler; Gazze’de insanlık öldü. Ne insanlık kaldı, ne insani değerler. Birleşmiş Milletlerin ‘İnsan hakları bildirgesi’ de kadük oldu. Yok böyle bir şey. Hepsi bir safsata, hepsi bir aldatmacadan ibaret. Bu gerçek apaçık ortaya çıktı.
İnsanlığın suratına vurmalı artık bu apaçık gerçeği. İnsanları kandıran, aldatan bu zalimlerin suratına çarpmalı o bir kötü yalandan ibaret olan İnsan hakları yutturmacasını. Yuh olsun yüzyıllardır insanları aldatıp duran ikiyüzlü zalimlere. Yuh olsun hem zulüm yapıp, hem de timsah gözyaşı dökenlere. Artık inanmıyoruz sizin cafcaflı yalanlarınıza. Kanmıyoruz, kanmayacağız timsah gözyaşlarınıza.
İnanmayacağız Gazze’de bunca çocuk, kadın katledilirken; hastaneler, okullar, bombalanırken ses çıkarmayan sahtekar, iki yüzlü, aramızda yalancı maskelerle dolaşan katillere, canavarlara. İnanmayacağız süslü, cafcaflı medeniyet yalanlarına. İnanmayacağız hümanist aldatmacalara.
Yazıklar olsun ey dünya, yazıklar olsun ey insanlık, yazıklar olsun ey biraz kaldıysa ey insanlık vicdanı. Yuh olsun size. Bombalanan siviller acı içinde kıvranırken hala yemek yiyebiliyor, içki içebiliyor, kahkahalar atabiliyorsanız utanın insanlığınızdan. Yazıklar olsun sizi doğuran annelere, sizin dünyaya gelmenize sebep olan babalara. Sizin yerinize bir taş doğursa, bir böcek doğursa, bir yılan doğursalardı keşke.
Bunca acı, bunca ıstırap varken bu dünyada nasıl yaşayabildiğinize, nasıl yaşayabildiğimize şaşıyorum zaten ben de? Nasıl nefes alabiliyor, nasıl yemek yiyebiliyor, nasıl su içebiliyor, nasıl gezip eğlenebiliyor, nasıl gülebiliyor, nasıl kahkaha atabiliyoruz buna şaşıyorum işte ben.
Yazıklar olsun size. Yazıklar olsun bize. Yuh olsun, yüzlerce, binlerce, milyonlarca, milyarlarca, trilyonlarca, trilyarlarca, katrilyonlarca, katrilyonlarca yuh olsun sizi dünyaya getiren anne babalara.
Demek ki insanlık ölmüş, demek ki insanlık yok artık. İnsanlık yaşamıyor yeryüzünde. Bu yürüyen iki ayaklılar hayvan belki de hayvandan da beter yaratıklardır artık.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

Ailem ve Ben

SALİH DEDEM NAM-I DİĞER HAFIZ SALİH

1911 doğumlu. Ailenin en büyük oğlu. Babadan yetim kalmış. Annesinin Hafızlık yapmak için ayırdığı tek evladı. Dört erkek bir kız kardeşler. Önceleri çeşitli yerlerde imamlık yapmış. Ramazan imamlığı için Gürcistan’a bile at sırtında gittiği söylenir.
Annesi, kardeşleriyle beraber bir vapur yolculuğuyla İzmit’e göç ederler. Yeterli paraları bulunmadığı için kardeşlerini kilim ve yorganlara sararak getirirler. Önce Kocaeli’ye bağlı Döngel köyüne yerleşirler. Bir ara Balıkesir’e İmamlık yapmaya gider. Orada ikinci evlilik yapıp bir kız çocuğuna sahip olduğu söylenir. Kumayı birinci kabul ettiremeyince boşar ve unutur onları. Ara sıra bahsi edilirse de o pek katılmaz. Bu olay bir şehir efsanesine dönüşür.
İlk evliliğini kız kaçırma şeklinde yapmıştır. Kızın babaannesi uykuda sırtına vermiştir onu. Emine ninem zengin bir adamın kızıdır. Ağa kızı. Nineme ondan büyük miras kalır. Babaanne ilim adamlarını sevmektedir. Kız babasının onu bu fakir gence vermeyeceğini düşünerek bu yola başvurmuştur.
Dedem daha sonra Döngel Camiinde imamlık yapar. Orada bir ahşap ev yaparlar, bir yandan çiftçilik yaparlar. Annem o günleri şöyle anlatır. Beni ahıra, tarlaya göndermekten mutfağa hiç sokmadılar ki yemek yapmasını öğreneyim. Hasılı geçimleri bu yöndeydi.
Hafızdı ama derin bir ilim sahibi değildi. Hiç bir zaman da olmadı. Kardeşi ahırdaki hayvanlara çobanlık yapıyordu. Ama kaçarak ilim öğrenmeye gitti, hem hafız, hem alim oldu. Sonra kente inerek imamete başladı. İkinci oğlunu onun yanına göndererek hafız olmasını sağladı. Kardeşi müftülük sınavlarına girip atanınca onun yerine imamete başladı.
Camiden eve, evden camiye bir hayatı oldu. Cemaatle ihtilat etmez, vakit aralarında o köy senin bu mahalle benim gezerdi. Cenaze ve düğünleri ihmal etmez, gizlice fakirleri gözetirdi.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

KADINLAR ERKEKLER VE İLETİŞİM

Bu kadınlar ne yapıyor? Bütün gün evdeler. Çalışan kadınlar ve çalışmayan kadınlar. Hepsi de ev kadınlığı ana görevlerini yerine getirmeye memur. Hatta kocalarını memnun etmeye, çocukları doğurmaya amade, onları büyütmeye adanmış anıt kişiler.
Evin direği o. Evi çekip çeviren o. Kocayı idare eden o. Çocukları idare eden o. Yemekleri yapan, bulaşıkları yıkayan, evi temizleyen hepsi hepsi o. Her şey onda başlıyor, onda bitiyor. Kocayı işe gönderecek, sabah çorbasını ya da kahvaltısını hazırlayacak, çalışıyorsa kendi de işe hazırlanacak, çocuğu kreşe götürecek ya da okula bırakacak ve sonra alacak olan o. Hatta onun derslerini kendine dert edinecek, okul durumunu, eğitimini, arkadaşlarını, ilişkilerini idare edecek olan hep O.
Borçları o düşünüyor, alacakları kocası takip ediyor, Pazar derdi Onda, alışveriş tasası Onun. Her şey her şey O. İşte bu O’nun belki de yüzde yüz haklı olduğu bakış açısı.
Gece gündüz çalışıyor, evi çekip çeviriyor, bin bir türlü endişe içinde yaşıyor. Ona göre koca bencil, koca bağnaz, koca onun hatırını sormayan, onu anlamayan bir. Varsa yoksa dışardaki hayat. Eve yorgun argın geliyor, üstünü başını çıkarıyor, pek güzel olmayan pijamalarını giyiyor, terliklerini giyiyor, yemek istiyor, sonra kahve.
Yemek te beğenmiyor, kahve de bahane buluyor. Sonra oturup TV seyrediyor kafasına göre. Burada eşiyle çatışıyor. O maç seyretmek istiyor yahut belgesel, karısı dizi yahut magazin seyretme peşinde. Bir galip geliyor, öbürü yol değiştiriyor. Erkek galip gelmişse kadın ya uyuyor ya komşuya gitmek istiyor. Kadın galipse erkek ya bilgisayar adapte oluyor yahut o da karısıyla birlikte onun sevdiği program ve dizileri seyrediyor.
Sonra gece kadın ağrılardan birini devreye sokuyor. Ya başı ağrıyor, ya karnı yahut ta bir başka organı. Bu bel olabiliyor yahut sırt veya her hangi bir organ. Temelde kadının memnuniyetsizliğidir baş gösteren.
İşte bu minvalde bir hayattır sürüp giden. Yazın tatiller zorlanır, kışın stresler baş gösterir. Bir de kavgaları ilave edin buna. Hayat geçip gider. Bir bakarsınız yıllar yılları kovalamış, çocuklar şöyle böyle büyümüş. Evlilik çağına gelmiş bir. O evlendirilir, Yeni bir kapı açılmıştır. Borç boyu aşmıştır. Borcun baskısı, eğitimine devam eden çocukların dertleri sorunları arttırdıkça arttırır.
Bir de buna yaşlanan aile fertlerinin problemlerini eklersen işler hepten içinden çıkılmaz olur. Dahası baba ile çocukların arasındaki problemler, komşularla olan ilişkiler, iş yerlerindeki problemler, faturalar, ihtiyaçlar hepsi tam bir yaşama savaşıdır. Bu savaşta insan ilişkileri zorlanır, iletişim sorunları baş gösterir.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

OLAYLARI ÜSTÜNE

Gezi eylemleri ayakta sessiz duruş şeklinde devam ediyor. Ülke büyük bir zarara uğradı. Zararlar milyarlarla ifade ediliyor. Brezilya, Yunanistan, İspanya daha bir sürü Avrupa ülkesinde bir sürü gösteriler var kimsenin gıkı çıkmıyor. Bizdeki olaylar ayyuka çıkarılarak ülke geriletilmek isteniyor.
Daire bitti bitecek. Elektrik şirketi bin dereden bin su getiriyor. Yetkili elektrikçi elemanlara yemek yedirmekten bahsediyor. Rüşvetin adı yemek. Aynı şirket 3 hafta fatura ödemeyi geciktir elektriği kesiyor ve açma kapama ücreti alıyor. Bu bir zulüm. Olan var olmayan var, insanoğlu bu unutabiliyor. Ne olacak bu milletin hali. Aynısını ona özenenden belediye şirketi de yapıyor. Allah versin. Vurun abalıya. Halkın içinden çıkan fakir tabakaların iktidara getirdiği hükümet böylece onun ensesinde boza pişiriyor.
İşte bu zulümlerin dağladığı yüreklerde çıkan ahlar birleşiyor birleşiyor gezi parkı olayları gibi. İşte bunu bilmiyor bizi idare edenler. Dehası da var; geçenlerde Tarihçi İlber Ortaylı yazdı. Demokrat parti o İnönü’nün karşı çıktığı vatan caddesinin yapımında bir sürü tarihi eser ve yola bir zararı olmadığı halde çevredeki cami ve mescitlerin yıkıldığını yazdı. Allah’ın mescitlerini Allah’a ve ahiret gününe iman edenler imar eder diyor Kuran. Ayetin manasının mefhumu muhalifi –yani karşı anlamı- ise onu yıkanların durumunu çok vahim olacağı, küfürle değil amma en azından zulümle adlandırılacağını az akıllı olanlar bile anlar. Bu dönemde de buna benzer eğilimlerin olduğu bazılarının ise yerlerinin değiştirildiği bunun da pek zorunlu nedenlerinin olmadığını söylersek ne dediğimiz çok iyi anlaşılacaktır.
Ayrıca hükumetin kendisini devirmek için elinden geleni esirgemeyen koç ve doğan ailelerini ihalelerde kayırdığı (POAŞ ve TÜPRAŞ) aynı özelleştirmelerle işini kaybedenlerin o zaman kazanılmış haklarına karşılık 4 c tabir edilen zalim çalıştırma sistemine tabi tutulduklarını düşünürsek çelişkinin ne büyük olduğu zalimin yardımcısı durumuna düşen bit yönetimin kendisini destekleyen tabakanın ezilmesine yol açması hiç de adil bir yönetim tarzı sayılamaz.
İşte bütün bu biriken sessiz yığınların gizli ahı yöneticileri yakan bir ateş olup etrafa sıçramaktadır. Hani nerde sessiz yığınların sesi olan yönetim. Sessiz ve kimsesizlerin sığınağı olmak yerine onları daha fazla inleten bir kırbaç bir işkence aleti olmaktadır.
Dahası müteahhitlerin insafına terkedilen işçiler eskinin sendikalı işçisinin patronlara çektirmesine karşılık inim inim inlemekte, maaş indirimin tabi tutulmakta, 12 sat gibi hiç de insani olmayan çalışma şartlarına tabi tutulmaktadır. Ya bu zulüm nereye sığacak sayın yönetici erki.
Daha sayalım mı? Ya bu dönemde sınava bağlanan yönetici atamalarına ne diyeceğiz. Sol yönetim yıllarında her köşeyi tutmuş idareciler yerine kendinize uygun yöneticiyi sınavla seçecek. Zaten eski yöneticiler hiçbir sınava tabi tutulmadan kazanılmış haklarını almaya bu sıfatlarıyla ve yıllardır yönetici olmanın getirdiği puan üstünlüğüyle köşe başlarını tutacak, siz o yöneticilerle istediğiniz adil yönetimi nasıl gerçekleştireceksiniz.
Hele bu eğitim gibi hayati bir kurumda oluyorsa seyret manzarayı. Bahsettiğimiz o yöneticiler seçilmiş yönetime karşı eski zihniyetin direnç kalelerin teşkil ediyorlar aynı zamanda. Milyarlarca lira harcayarak sınıflara yerleştirdiğiniz akıllı tahtaları, getirmek istediğiniz sistemleri düşmüş hale getirmek için ellerinden gelen her çabayı sarf eden bu ekiplerin tasfiyesini imkânsız hale getirerek kendi önünüze en büyük engeli siz koymuş yahut onların hazırladığı bu oyuna teslim olmuşsunuz.
..

Devamını Oku
Ahmet Kemal

ANNEM


Çocuk yaşlarda Rize’den İzmit’e gelmiş. Babasının en büyük kızı. İki erkek kardeşi var. Biz hep öyle deriz. Aslında üç. Biri bir trafik kazasında ölmüş. Çocukluğumda bana en iyi bayram parası veren çok sevdiğim dayım o Adı Mehmet. Elektrikçi. Bir elektrik şirketinde çalışıyormuş. Ben dört yaşındaydım öldüğünde. Annem ağlaya ağlaya bir hal oldu. Her namaz sonunda ağlaması sürekli bir anlık haline gelmişti.
Babam ona kızardı bu ağlamaları yüzünden. Namazlarını yalnız kıldığı için kızgın mermer üstünde namaz kıldığını gördüğünü söylerdi rüyasında.
Dedem İzmit’e bağlı Döngel köyüne yerleşmişti. Oranın camisinde İmam -Hatiplik yapmıştı. Annemin deyişine göre rençperdik yapmaktan, tarlaya gitmek, çapa yapmak, mısır ekmek, ot biçmek, hayvan otlatmak, inek sağmak, ineğin altını almaktan yemek yapmayı öğrenemediğini hep anlatır durur.
12 yaşında geldiği bu köyden Yuvacık’ın uzak bir bölgesi olan Arapoğlu mahallesine at üstünde gelin gittiğini anlatır. Babamı evlenmeden önce hiç görmemiş. Gençliğinde bir sevgilisi varmış. Uzaktan uzağa sevdalık edermiş. Karşılıklı türkü çağırılarmış. Ama nasılsa onunla evlenememesi. Uzun süre onu unutamamış. Babamı da sevememiş uzun süre. Belki de aynı süreyi kastediyor. Tabii doğru iki sevgi bir gönülde olmaz.
Bu köyü fazla anmayacağız. Duyduğumuzu naklediyoruz burada. Annesi çok iyi yemek yapan evcimen bir kadın. Gencerlikten dolayı dini eğitim de alamamış.
Baba hafız. Yakışıklı bir adam. Okumuş olduğu için zengin kızı ebesi tarafından uykuda sırtına verilen,
Biri o. Güzel sevmek sevaptır der ama ninem onun söylediği kadar güzel biri hiç değil. Ama ahlaklı ve dindar. Bir o kadar da zengin. Bir ağa kızı.
..

Devamını Oku