519
YAZIK YOK OLUŞUNA 3
O eller mi sana dokunan
Bir dulavrat otu kısırlığında
Ve bir odun kökü
Pürtüklü
Eğri büğrü
Urlu
Yara bere içinde
Yaka paça
O dudaklar mı sana dokunan
Bir demirci dükkânından kalma
Artık
Kir pas içinde
Demirli
Paslı
Zehir zemberek is mor ve kara bir hurda yığını
Bir mankafanın eğreti ortasında
Yazık
Yazık değil mi sana
Yazık endamına
Yazık değil mi o kestane saçlarına
Yazık eriyişine yazık değil mi böyle bir zebani dibinde zifiri köle yok oluşuna.
Kayıt Tarihi : 14.3.2006 16:03:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Özay Sağlam](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/03/14/yazik-yok-olusuna-3.jpg)
Yazık değil mi sana
Yazık endamına
Yazık değil mi o kestane saçlarına
Yazık eriyişine yazık değil mi böyle bir zebani dibinde zifiri köle yok oluşuna.
....
yüreğin dert görmesin kardeşim ..
kutluyorum yüce yüreğini ..
selam sevgi şair kyüreğine ..
hep yaz okur ablası ..
yüreğin konuşsun yeter bahçene gelmem için ..
tebrikler .
O eller mi sana dokunan
Bir dulavrat otu kısırlığında
Ve bir odun kökü
Pürtüklü
Eğri büğrü
Urlu
Yara bere içinde
Yaka paça
O dudaklar mı sana dokunan
Bir demirci dükkânından kalma
Artık
Kir pas içinde
Demirli
Paslı
Zehir zemberek is mor ve kara bir hurda yığını
Bir mankafanın eğreti ortasında
Yazık
Yazık değil mi sana
Yazık endamına
Yazık değil mi o kestane saçlarına
Yazık eriyişine yazık değil mi böyle bir zebani dibinde zifiri köle yok oluşuna.
.....Çok güzeldi ,derinliği olan düşündüren bir şiir..kutluyorum..
Dizelerin bana bir anımı anımsattı..
Şehirde ilk öğretmenlik yıllarımdı. Yeni bir sınıf almışım. Sınıfa girdim çıt yok. Sınıfın sessizliğini görünce Yanlış sınıfa girdiğimi sandım. Çıkıp, sınıf tabelasına tekrar baktım. Sınıf benim sınıfımdı. Şaşırdım. Tekrar içeri girdim.. Öğretmen kürsüsünde bir batan oturuyor ama ne bayan.. Rabbim övmüş de yaratmış..
Arkadaşlar söylemiş, hatta: ‘’Yaşadın hoca, senin sınıfında yok yok..’ gibilerinden benimle alaylı bir şekilde dalga geçmişlerdi de inanmamıştım. Kürkü, görünen yerlerindeki takısı, boyası, cilası, oradaki çocukların tümünün bir yıllık gelirinden daha fazla eder.
Birden şaşırdım. Öğretmen desen olamaz, olmamalı; Üstündeki boyası cilası , takımı taklavatı dört öğretmen maaşı. Milletvekili desen, nerde bizim bayanlarda o kafa, o bilinç. Kendi hemcinslerini meclise taşısın. Varsa yoksa hakka, çocuğa, erkeğine, bir de şeyhine hizmet.. Ama bu o da değil. Yani:
''bir başka hamur bu
bir başka maya
Ne camiye yarar
Ne kilise ye ne
Ne havraya''(Umarım aşağıda Hayyam benim yüzüme tükürmez)
Merhaba, deyip elimi uzattım. Parmaklarının yarım santimiyle bir temasta bulunarak bir ‘ Merhaba! ’, dedi. Ama hemen çantasından ıslak mendilini çıkarıp yarım saat bana dokunan o yarım santimi yerini sildi. Bozuldum doğrusu. Gayri ihtiyari ellerimi kontrol ettim. temizdi. Burnuma tuttum öyle fena kokmuyordu.. Ee, ne demekti şimdi bu! ?
Bir de kucağındaki, o sokaktan mı tutmuş, şeytan mı doğurmuş, cin mi çarpmış; yoksa kedi sıçan ve köpek karıştırılıp da mı yapılmış, yoksa orijini orjinali mi öyle; hibrit mi, ifrit mi, nerde yetişmiş bilemiyeceğim ama hayatta gördüğüm en çirkin ve en küçük; adına ‘Sevgilim’ dediği köpeği öpüp durmaz mı.... İçimden: Hay köpeğin olaydım , demedim desem yalan olamaz. Daha annem ne babam, ne de eşim bana öyle bir sıcak ''Sevgilim !' demedi.
Ya kocasına ne demeli: Kucağındakinin, altı ay aç bırakılıp sonra da bir çarpı yirmi oranında büyüten büyüteçle bakılmışı. Hani şu yüzüklerin Efendisi Filminde bir karakter vardı, Yüzüğü almak için durmadan cinlik düşünen yaratık. İşte onun üstüne bir Pier Gardin elbise geçir işte öyle bir şey.; Ama belli ki bedenine göre bulamamışlar, en az dört beden büyük. Göz, kaş, diş, kamburu, aynı canım
Sen adamı boş ver her tarafından asalet! fışkırıyor. İçindekini bilmem ama saatıyla, kösteğiyle bilemediğim bir hayvan derisinden yapılmış ayakkabısıyla; dışı bu günkü parayla en az 30 000 dolar eder.
Komplekse kapıldım, Ulan güzel kardeşim, bir seksen dört boy; sabah yeşile, öğleyin maviye, gecey zümrüte çalan bir göz. Upuzun kipriklerim; yük kaldırmaktan, çalışmaktan adeleye kesmiş bir beden; sarışınım. Bakmayın onlara kahrımdan, bir de asla gözüm doymadığından yiye yiye şimdi kantar çekmediğine 74 kiloyum o zaman. Şiir yazarım, bağlama çalarım. Kimsenin bilmediği makamdan! beste yaparım. Yapı ustalığı, sıva boya badana, marangozluk,bahçıvanlık elimden bir uçan bir kaçan kurtulur. Bilmediğim, bilip de yapmaddığım beş vakit namaz. Aslında bilirm ama kılmaya bir yoksulluk, bir şu namussuz düzene, yiğitteki kadere isyan, bir de içimdeki kör şeytan koymaz.
Daha ne anamdan, ne karımdan; o kedi köpek, sıçan arası yaratığın onda biri kadar sevgi, şefkat görmemişim. Gel de çatlama, gel de kahrolma. Gel de sitem etme. Gelde , alnıma bu yazıyı yazan katibe ana avrat düz gitme.Gel de çatlama. Gelde ölme kahrından. Gel de...
Sınıftan çıt çıkmıyor. Öğrenciler kafalarını sıraya, ağustos sıcağında istirahata çekilmiş köpek misali; yarısı kopmuş da belden yukarısı sokağa atılmış, sonra da üstünden araba geçip kurumuş kurbağa vaziyetinde sıraya yatmışlar. Bir tek gözlerinde canlılık belirtisi var. Elli yedi çarpı iki göz, bir göz olmuş; kadının kürkünün, takısının, küpesinin üstünde sek sek oynuyor.
Siz yoksulukla, varsıllığın kokusunu hiç karıştırıp yediniz mi. Bayanın parfümüyle, çocukların fakir nefesi ve ter kokusu karışıp,öyle bir koku oluşmuş ki sınıfta; tuvalet kokusu bile onun yanında menekşe kokusu kalır.
O kadar dertlendim ki. Dedim ya. Gel de çatlama. Gel de kahrolma. Gelde ölme hasetinden. Gel de sitem etme bu yazıyı alnıma yazan katibe.. Gel de Marks’ Engels; e peygamber deme. Gel de iman etme Das Kapital' e
Birden vahiy geldi galiba. Oracıkta hemen oturdum sıraya,aşağıdaki dizeleri yazmaya başladım.
Tabii bizim 'Sevgilim' köpekli hanımı, benden önceki öğretmen alıştırmış, ya da yanında küçülmüş esir olmuş. Ya da başak bir şey...
Benim sıraya oturup yazmaya başlamam, ilgisizliğim zoruna gitmiş olacak ki biraz hükmeden bir sesle:
-Öğretmen bey!
-........................
- Öğretmen bey! !
-...................
Ben bilerek, biraz da on dert olsun diye domuzluğumdan yanıtlamadan şiirimi yazmaya devam ediyorum. Kocası olacak o geni kuruyası, o çöl kurbağası:
-Güzelim, bir tanem biraz bekle istersen, gibi yarı türkçe, yarı kuş dilinden bir şeyler dedi ama hiç anlamadım. Galiba adamcağız ya lal, ya kekeme, yada yanındaki meleğin delisi! O kılıkla okula gelmeyi bırak günışığına niye çıktı bilmem. Sanırım evde iyi bir zılgıt yiyip öyle gelmiş ki sesi de ses değil..
- Öğretmen beeey!
Hafif bir göz kırparak:
- Hanım efendi ben biraz şair ruhluyum. O kadar güzel giyinmişsiniz ki her ikiniz de; bana ilham verdiniz; sizin için bir şiir yazıyorum. Biraz bekler misiniz.
- Aaa! Özür dilerim, sizi yanlış anlamışım ayol; umarım bana da okursunuz. Bir nüsha da bana yazın lütfen. Yarın konken partimiz var. Arkadaşlara havam olur.
- Tabi, tabi! . Ne demek, ilham periimin en doğal hakkıdır bu.
Kocası yarım ağızla bir nezaket sözcüğü kullandı ama bana şekerim mi dedi, teşekkür ederim mi dedi pek anlamadım.
Sınfta sübyan koğuşundan mı atılmış; yoksa pazarcı da zarar mı etmiş tipinde üç dört de öğrenci velisi var. Yüzleri yazıda kalmış badılcan kabuğu gibi kavrulmuş. Derileri ütülenmemiş liseli pontolonu gibi.
Hele birisi var ki ya yirmi beş, bilemedin yirmi altı yaşında ya var ya yok. Kucağında bir çocuk, karnında çıktı çıkacak ikinci çocuk; dizine yapışmış, keler yavrusu gibi mel mel bakan iki çocuk daha. Atalar boşuna dememiş 'Fakirin...iki (BİPsi) , zenginin iti durmaz' diye. Kadın, mabadıyla köy türetmiş ayol.
Kadına ilham perisi deyince, bu garibanlar takımının bana bakışlarını bir görmeliydiniz, 'Aaah! ' deyişlerini; kocalarına beddualarını; annelerine, kaderlerine, küfürlerini... Sanki kumasını görmüş kadın gibi korku, saygı ve haset kokan bakışıyla, adeta yıkıldıkldılarını, lanet ettiklerini kabak gibi,ayna gibi okurdunuz gözlerinden.
Birden ayağa sıçradım. Önce çocuklara dönerek:
-İlk dersimi veriyorum çocuklar ama size değil.
Yüksek sesle:
ULAN GARDAŞ BU NASIL BOK
YÜZÜN DEĞİL,
KADERİN GÜZEL OLSUN DEMİŞLER
AMA HALT ETMİŞLER
Sonra sınıf annesinin (galiba) kocasına dönüp:
Komşuluğuna baktım
Bi halt yok
Konuştuğuna baktım
Bir marifet yok
Ahlaksızın teki,yalan dolan
Elleş belleş haddinden çok
Suratına baktım
Hani hıyar kurur da olur ya kak
Yalak mı yalak
Salak mı salak
Şeytan mı çarpmış, cin mi dokunmuş
Maymundan bozma bir şalak
(Kadına dönüp)
İp tutanına baktım
Sanırsın
Süt beyaz bir melek,
Ak mı ak pak mı pak
Anam bacım olsun
Kanatları eksik bir tek
Sanırsın övmüşte yaratmış Hak
Sanırım,
Han hamam dolap değirmen
Sırtı peek karnı tok,
Ulan gardaş
Bu ne iştir bu nasıl bok
Kime acımalıyım
Bana mı yanındakine mi
Sana bana
Hay bu yazıyı da yazana
Hay bu dünyayı böylesine bozana
Gel de çatlama
Bu ne kaderdir bu nasıl hak
Gayrı ne diyem bacılar,
Ne söyliyem böcüler
Anlamdım ki
Şu kucağındaki köpek mi sevinmeli
Köpek olduğuna
Şu itten aç
İnsan yavrusu mu yanmalı
Çocuk olduğuna.
Yani demem şuki:
Yüzün değil
Kaderin güzel olsun demişler
Ama halt etmişler.
Kaderin değil de
Hükümetin güzel olsun.
Bir de işin gücün
Şöyle yakışıklı
Anlayışlı, müşfik dir kocan
o da yeter
En kötüsü şu fukaralık yok mu
İşsizlik
Sabah nereye gideceğini
Adam olmayana muhtaç olmak hani
Akıbetinin ne olacağını bilememek yani
Ölümden beter
Adama benzer soyun olmuş
Yüz seksen santim boyun olmuş
Koyundan nazik huyun olmuş ne ki.
Derde keder.
Bakınız çocuklar
Ne anneniz
Ne babanız
Ne de öğretmeniniz
Çalmadı çırpmadı,
Yoksul ama onurla yaşadı.
Ama derler ki
Siz fakirsiniz
Derler ki
Siz kerizsiniz
Kahredip yaşantınıza
Doğru gibi dersiniz
Öyleyiz sanırsınız belki
Ama sormalı bir kere
Acep neden ki
Sorarım size insanı yoldan çıkarmak
İnsanı harcamak
Bu kadar kolay mı ki
Ha güzel bayan ne dersiniz
Hadi bir düşünün isterseniz
İşte bu
Size vereceğim ilk dersiniz.
Desene anam babam
Boyanız cilanız,
Döpiyesiniz güzel de
İçindeki (yürek)
Kaç para eder dersiniz.
Söyle kürküm söyle
Siz tarlada
Bağda bahçede
Hiç terler misiniz.
Hadi def olun şimdi
Ne kadar inceyse
Ne kadar yanmışsa yüreğimiz
O kadar kinciyiz
O kadar kalınından
Ve en uzunundan
Biz küfür de edebiliriz
Hadi def olun
Şimdi size zil çaldı teneffüs.
Hadi def olun
Biz devrimciyiz
Eğilmeyiz
Hadi def olun
Aç gezeriz ama
Sadakanıza muhtaç değiliz.
Hadi defolun
Bizi mastürbasyonda
Sabun etmenize
Kullanmanıza müsaade edemeyiz
Uyumayın
Bekleyin sabaha kadar
Aç kalırsak eğer çalarız
Sizi soymasını da biliriz
Onun için şifreleyin
Alarımlı olsun kapı ziliniz
Belki bir tanenizi
Belki göz bebeğinizi kaçırabiliriz
Gözü dönmüş bir yoksulu
Bir açı nasıl durdurabilirsiniz
Aç köpek fırın deler, demişler
Tutar mı güvenlik sisteminiz
İşte bu da sizin ikinci dersiniz
Hadi gidin
Sıcacık koltuğunuza oturup
Yanıtını yazıp geliniz.
Hadi def olun
Zil çaldı size teneffüs
Kadınlardan bir alkış koptu. Sanki bütün hınçlarını, hasetlerini avuçlarında biriktirmişçesine kuvvetli alkışladılar. Sürüye uyan çocuklarda katıldılar..
O kadını bir daha görmedim. Sanırım ödevini yapamadığından okuldan kaçtı..Gelmeye cesaret edemedi.. Sınıf anasız, öksüz kaldı yani.
Yalnız o gün tansiyonu mu yükselmiş ne acile kaldırmışlar.
Müdür efendi beni çağırıp:
Dakka bir; gol bir. Ne yaptın hoca o bayana. Okul aile birliğinin en çalışkan üyesiydi... Sen, O'nun kim olduğuğnu biliyor musun?
- Ben biliyorum da galiba O, beni bilmiyordu, öğrendi....
TÜM YORUMLAR (10)