Yazık yok oluşuna 3 Şiiri - Özay Sağlam

Özay Sağlam
302

ŞİİR


27

TAKİPÇİ

Yazık yok oluşuna 3

519
YAZIK YOK OLUŞUNA 3
O eller mi sana dokunan
Bir dulavrat otu kısırlığında

Ve bir odun kökü
Pürtüklü
Eğri büğrü
Urlu
Yara bere içinde

Yaka paça

O dudaklar mı sana dokunan
Bir demirci dükkânından kalma
Artık
Kir pas içinde
Demirli
Paslı
Zehir zemberek is mor ve kara bir hurda yığını

Bir mankafanın eğreti ortasında

Yazık

Yazık değil mi sana
Yazık endamına

Yazık değil mi o kestane saçlarına

Yazık eriyişine yazık değil mi böyle bir zebani dibinde zifiri köle yok oluşuna.

Özay Sağlam
Kayıt Tarihi : 14.3.2006 16:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Doğa Deniz
    Doğa Deniz

    Yazık

    Yazık değil mi sana
    Yazık endamına

    Yazık değil mi o kestane saçlarına

    Yazık eriyişine yazık değil mi böyle bir zebani dibinde zifiri köle yok oluşuna.

    ....
    yüreğin dert görmesin kardeşim ..
    kutluyorum yüce yüreğini ..
    selam sevgi şair kyüreğine ..
    hep yaz okur ablası ..
    yüreğin konuşsun yeter bahçene gelmem için ..
    tebrikler .

    Cevap Yaz
  • Gülçin Demirci
    Gülçin Demirci

    YAZIK YOK OLUŞUNA 3
    O eller mi sana dokunan
    Bir dulavrat otu kısırlığında

    Ve bir odun kökü
    Pürtüklü
    Eğri büğrü
    Urlu
    Yara bere içinde

    Yaka paça

    O dudaklar mı sana dokunan
    Bir demirci dükkânından kalma
    Artık
    Kir pas içinde
    Demirli
    Paslı
    Zehir zemberek is mor ve kara bir hurda yığını

    Bir mankafanın eğreti ortasında

    Yazık

    Yazık değil mi sana
    Yazık endamına

    Yazık değil mi o kestane saçlarına

    Yazık eriyişine yazık değil mi böyle bir zebani dibinde zifiri köle yok oluşuna.


    .....Çok güzeldi ,derinliği olan düşündüren bir şiir..kutluyorum..

    Cevap Yaz
  • Halenur Kor
    Halenur Kor

    Her şiiriniz gibi, anlamlı ve güzel... Tebrikler...Hâlenur kor

    Cevap Yaz
  • Mahmut Nazik
    Mahmut Nazik

    Sevgili Özay,
    Dizelerin bana bir anımı anımsattı..

    Şehirde ilk öğretmenlik yıllarımdı. Yeni bir sınıf almışım. Sınıfa girdim çıt yok. Sınıfın sessizliğini görünce Yanlış sınıfa girdiğimi sandım. Çıkıp, sınıf tabelasına tekrar baktım. Sınıf benim sınıfımdı. Şaşırdım. Tekrar içeri girdim.. Öğretmen kürsüsünde bir batan oturuyor ama ne bayan.. Rabbim övmüş de yaratmış..
    Arkadaşlar söylemiş, hatta: ‘’Yaşadın hoca, senin sınıfında yok yok..’ gibilerinden benimle alaylı bir şekilde dalga geçmişlerdi de inanmamıştım. Kürkü, görünen yerlerindeki takısı, boyası, cilası, oradaki çocukların tümünün bir yıllık gelirinden daha fazla eder.

    Birden şaşırdım. Öğretmen desen olamaz, olmamalı; Üstündeki boyası cilası , takımı taklavatı dört öğretmen maaşı. Milletvekili desen, nerde bizim bayanlarda o kafa, o bilinç. Kendi hemcinslerini meclise taşısın. Varsa yoksa hakka, çocuğa, erkeğine, bir de şeyhine hizmet.. Ama bu o da değil. Yani:
    ''bir başka hamur bu
    bir başka maya
    Ne camiye yarar
    Ne kilise ye ne
    Ne havraya''(Umarım aşağıda Hayyam benim yüzüme tükürmez)

    Merhaba, deyip elimi uzattım. Parmaklarının yarım santimiyle bir temasta bulunarak bir ‘ Merhaba! ’, dedi. Ama hemen çantasından ıslak mendilini çıkarıp yarım saat bana dokunan o yarım santimi yerini sildi. Bozuldum doğrusu. Gayri ihtiyari ellerimi kontrol ettim. temizdi. Burnuma tuttum öyle fena kokmuyordu.. Ee, ne demekti şimdi bu! ?

    Bir de kucağındaki, o sokaktan mı tutmuş, şeytan mı doğurmuş, cin mi çarpmış; yoksa kedi sıçan ve köpek karıştırılıp da mı yapılmış, yoksa orijini orjinali mi öyle; hibrit mi, ifrit mi, nerde yetişmiş bilemiyeceğim ama hayatta gördüğüm en çirkin ve en küçük; adına ‘Sevgilim’ dediği köpeği öpüp durmaz mı.... İçimden: Hay köpeğin olaydım , demedim desem yalan olamaz. Daha annem ne babam, ne de eşim bana öyle bir sıcak ''Sevgilim !' demedi.

    Ya kocasına ne demeli: Kucağındakinin, altı ay aç bırakılıp sonra da bir çarpı yirmi oranında büyüten büyüteçle bakılmışı. Hani şu yüzüklerin Efendisi Filminde bir karakter vardı, Yüzüğü almak için durmadan cinlik düşünen yaratık. İşte onun üstüne bir Pier Gardin elbise geçir işte öyle bir şey.; Ama belli ki bedenine göre bulamamışlar, en az dört beden büyük. Göz, kaş, diş, kamburu, aynı canım

    Sen adamı boş ver her tarafından asalet! fışkırıyor. İçindekini bilmem ama saatıyla, kösteğiyle bilemediğim bir hayvan derisinden yapılmış ayakkabısıyla; dışı bu günkü parayla en az 30 000 dolar eder.

    Komplekse kapıldım, Ulan güzel kardeşim, bir seksen dört boy; sabah yeşile, öğleyin maviye, gecey zümrüte çalan bir göz. Upuzun kipriklerim; yük kaldırmaktan, çalışmaktan adeleye kesmiş bir beden; sarışınım. Bakmayın onlara kahrımdan, bir de asla gözüm doymadığından yiye yiye şimdi kantar çekmediğine 74 kiloyum o zaman. Şiir yazarım, bağlama çalarım. Kimsenin bilmediği makamdan! beste yaparım. Yapı ustalığı, sıva boya badana, marangozluk,bahçıvanlık elimden bir uçan bir kaçan kurtulur. Bilmediğim, bilip de yapmaddığım beş vakit namaz. Aslında bilirm ama kılmaya bir yoksulluk, bir şu namussuz düzene, yiğitteki kadere isyan, bir de içimdeki kör şeytan koymaz.
    Daha ne anamdan, ne karımdan; o kedi köpek, sıçan arası yaratığın onda biri kadar sevgi, şefkat görmemişim. Gel de çatlama, gel de kahrolma. Gel de sitem etme. Gelde , alnıma bu yazıyı yazan katibe ana avrat düz gitme.Gel de çatlama. Gelde ölme kahrından. Gel de...

    Sınıftan çıt çıkmıyor. Öğrenciler kafalarını sıraya, ağustos sıcağında istirahata çekilmiş köpek misali; yarısı kopmuş da belden yukarısı sokağa atılmış, sonra da üstünden araba geçip kurumuş kurbağa vaziyetinde sıraya yatmışlar. Bir tek gözlerinde canlılık belirtisi var. Elli yedi çarpı iki göz, bir göz olmuş; kadının kürkünün, takısının, küpesinin üstünde sek sek oynuyor.

    Siz yoksulukla, varsıllığın kokusunu hiç karıştırıp yediniz mi. Bayanın parfümüyle, çocukların fakir nefesi ve ter kokusu karışıp,öyle bir koku oluşmuş ki sınıfta; tuvalet kokusu bile onun yanında menekşe kokusu kalır.

    O kadar dertlendim ki. Dedim ya. Gel de çatlama. Gel de kahrolma. Gelde ölme hasetinden. Gel de sitem etme bu yazıyı alnıma yazan katibe.. Gel de Marks’ Engels; e peygamber deme. Gel de iman etme Das Kapital' e
    Birden vahiy geldi galiba. Oracıkta hemen oturdum sıraya,aşağıdaki dizeleri yazmaya başladım.
    Tabii bizim 'Sevgilim' köpekli hanımı, benden önceki öğretmen alıştırmış, ya da yanında küçülmüş esir olmuş. Ya da başak bir şey...
    Benim sıraya oturup yazmaya başlamam, ilgisizliğim zoruna gitmiş olacak ki biraz hükmeden bir sesle:

    -Öğretmen bey!
    -........................
    - Öğretmen bey! !
    -...................
    Ben bilerek, biraz da on dert olsun diye domuzluğumdan yanıtlamadan şiirimi yazmaya devam ediyorum. Kocası olacak o geni kuruyası, o çöl kurbağası:
    -Güzelim, bir tanem biraz bekle istersen, gibi yarı türkçe, yarı kuş dilinden bir şeyler dedi ama hiç anlamadım. Galiba adamcağız ya lal, ya kekeme, yada yanındaki meleğin delisi! O kılıkla okula gelmeyi bırak günışığına niye çıktı bilmem. Sanırım evde iyi bir zılgıt yiyip öyle gelmiş ki sesi de ses değil..

    - Öğretmen beeey!
    Hafif bir göz kırparak:
    - Hanım efendi ben biraz şair ruhluyum. O kadar güzel giyinmişsiniz ki her ikiniz de; bana ilham verdiniz; sizin için bir şiir yazıyorum. Biraz bekler misiniz.
    - Aaa! Özür dilerim, sizi yanlış anlamışım ayol; umarım bana da okursunuz. Bir nüsha da bana yazın lütfen. Yarın konken partimiz var. Arkadaşlara havam olur.
    - Tabi, tabi! . Ne demek, ilham periimin en doğal hakkıdır bu.
    Kocası yarım ağızla bir nezaket sözcüğü kullandı ama bana şekerim mi dedi, teşekkür ederim mi dedi pek anlamadım.

    Sınfta sübyan koğuşundan mı atılmış; yoksa pazarcı da zarar mı etmiş tipinde üç dört de öğrenci velisi var. Yüzleri yazıda kalmış badılcan kabuğu gibi kavrulmuş. Derileri ütülenmemiş liseli pontolonu gibi.
    Hele birisi var ki ya yirmi beş, bilemedin yirmi altı yaşında ya var ya yok. Kucağında bir çocuk, karnında çıktı çıkacak ikinci çocuk; dizine yapışmış, keler yavrusu gibi mel mel bakan iki çocuk daha. Atalar boşuna dememiş 'Fakirin...iki (BİPsi) , zenginin iti durmaz' diye. Kadın, mabadıyla köy türetmiş ayol.

    Kadına ilham perisi deyince, bu garibanlar takımının bana bakışlarını bir görmeliydiniz, 'Aaah! ' deyişlerini; kocalarına beddualarını; annelerine, kaderlerine, küfürlerini... Sanki kumasını görmüş kadın gibi korku, saygı ve haset kokan bakışıyla, adeta yıkıldıkldılarını, lanet ettiklerini kabak gibi,ayna gibi okurdunuz gözlerinden.

    Birden ayağa sıçradım. Önce çocuklara dönerek:
    -İlk dersimi veriyorum çocuklar ama size değil.
    Yüksek sesle:

    ULAN GARDAŞ BU NASIL BOK
    YÜZÜN DEĞİL,
    KADERİN GÜZEL OLSUN DEMİŞLER
    AMA HALT ETMİŞLER


    Sonra sınıf annesinin (galiba) kocasına dönüp:

    Komşuluğuna baktım
    Bi halt yok
    Konuştuğuna baktım
    Bir marifet yok
    Ahlaksızın teki,yalan dolan
    Elleş belleş haddinden çok

    Suratına baktım
    Hani hıyar kurur da olur ya kak
    Yalak mı yalak
    Salak mı salak
    Şeytan mı çarpmış, cin mi dokunmuş
    Maymundan bozma bir şalak

    (Kadına dönüp)

    İp tutanına baktım
    Sanırsın
    Süt beyaz bir melek,
    Ak mı ak pak mı pak
    Anam bacım olsun
    Kanatları eksik bir tek
    Sanırsın övmüşte yaratmış Hak

    Sanırım,
    Han hamam dolap değirmen
    Sırtı peek karnı tok,
    Ulan gardaş
    Bu ne iştir bu nasıl bok

    Kime acımalıyım
    Bana mı yanındakine mi
    Sana bana
    Hay bu yazıyı da yazana
    Hay bu dünyayı böylesine bozana
    Gel de çatlama
    Bu ne kaderdir bu nasıl hak

    Gayrı ne diyem bacılar,
    Ne söyliyem böcüler
    Anlamdım ki
    Şu kucağındaki köpek mi sevinmeli
    Köpek olduğuna
    Şu itten aç
    İnsan yavrusu mu yanmalı
    Çocuk olduğuna.

    Yani demem şuki:
    Yüzün değil
    Kaderin güzel olsun demişler
    Ama halt etmişler.

    Kaderin değil de
    Hükümetin güzel olsun.
    Bir de işin gücün
    Şöyle yakışıklı
    Anlayışlı, müşfik dir kocan
    o da yeter

    En kötüsü şu fukaralık yok mu
    İşsizlik
    Sabah nereye gideceğini
    Adam olmayana muhtaç olmak hani
    Akıbetinin ne olacağını bilememek yani
    Ölümden beter

    Adama benzer soyun olmuş
    Yüz seksen santim boyun olmuş
    Koyundan nazik huyun olmuş ne ki.
    Derde keder.

    Bakınız çocuklar
    Ne anneniz
    Ne babanız
    Ne de öğretmeniniz
    Çalmadı çırpmadı,
    Yoksul ama onurla yaşadı.
    Ama derler ki
    Siz fakirsiniz
    Derler ki
    Siz kerizsiniz
    Kahredip yaşantınıza
    Doğru gibi dersiniz
    Öyleyiz sanırsınız belki
    Ama sormalı bir kere
    Acep neden ki

    Sorarım size insanı yoldan çıkarmak
    İnsanı harcamak
    Bu kadar kolay mı ki
    Ha güzel bayan ne dersiniz
    Hadi bir düşünün isterseniz
    İşte bu
    Size vereceğim ilk dersiniz.

    Desene anam babam
    Boyanız cilanız,
    Döpiyesiniz güzel de
    İçindeki (yürek)
    Kaç para eder dersiniz.

    Söyle kürküm söyle
    Siz tarlada
    Bağda bahçede
    Hiç terler misiniz.

    Hadi def olun şimdi
    Ne kadar inceyse
    Ne kadar yanmışsa yüreğimiz
    O kadar kinciyiz
    O kadar kalınından
    Ve en uzunundan
    Biz küfür de edebiliriz

    Hadi def olun
    Şimdi size zil çaldı teneffüs.
    Hadi def olun
    Biz devrimciyiz
    Eğilmeyiz
    Hadi def olun
    Aç gezeriz ama
    Sadakanıza muhtaç değiliz.
    Hadi defolun
    Bizi mastürbasyonda
    Sabun etmenize
    Kullanmanıza müsaade edemeyiz

    Uyumayın
    Bekleyin sabaha kadar
    Aç kalırsak eğer çalarız
    Sizi soymasını da biliriz
    Onun için şifreleyin
    Alarımlı olsun kapı ziliniz
    Belki bir tanenizi
    Belki göz bebeğinizi kaçırabiliriz
    Gözü dönmüş bir yoksulu
    Bir açı nasıl durdurabilirsiniz
    Aç köpek fırın deler, demişler
    Tutar mı güvenlik sisteminiz
    İşte bu da sizin ikinci dersiniz

    Hadi gidin
    Sıcacık koltuğunuza oturup
    Yanıtını yazıp geliniz.
    Hadi def olun
    Zil çaldı size teneffüs

    Kadınlardan bir alkış koptu. Sanki bütün hınçlarını, hasetlerini avuçlarında biriktirmişçesine kuvvetli alkışladılar. Sürüye uyan çocuklarda katıldılar..

    O kadını bir daha görmedim. Sanırım ödevini yapamadığından okuldan kaçtı..Gelmeye cesaret edemedi.. Sınıf anasız, öksüz kaldı yani.

    Yalnız o gün tansiyonu mu yükselmiş ne acile kaldırmışlar.
    Müdür efendi beni çağırıp:
    Dakka bir; gol bir. Ne yaptın hoca o bayana. Okul aile birliğinin en çalışkan üyesiydi... Sen, O'nun kim olduğuğnu biliyor musun?
    - Ben biliyorum da galiba O, beni bilmiyordu, öğrendi....

    Cevap Yaz
  • Ayşe Bakkalcı
    Ayşe Bakkalcı

    Bu güzel şiir alkışlanır,tebriklerimle.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (10)

Özay Sağlam