Sevda pınarları kurumuş göz yaşlarımda
İkizler düşman olmuş kara kaşımda
Çıkmaz o rüzgar yürekten gitmez başımda
Kader bağlamış sanki son yaz yağmuru
Sevda çiçekleri solmuş baharın kucağında
Hüzünlenmiş çiçekler sevda bağında
..
Bir yaz gecesi esintisine kapılsak
Deniz tuzu koksa saçlarımız
Huzurun gülümsemesi yayılsa
Güneş koksa tenimiz
Ve biz yaz koksak yeniden
#uzunzamanoldu
..
Kocaman upuzun bir yaz geçti.
Bir mevsim daha eksildi ömrümüzden.
Ama ne yazdı bu,
Hiç alışıldık gibi değildi.
Ben ömrümde hiç böyle soğuk,
hiç böyle ıssız,
ve hiç böyle yalnız bir yaz görmedim.
..
N'olacak beklerim
Yaz değil mi, kış değil mi elbet geçer
Bu yürek benim, bu serin akşam,
Bu çaresizliğin demi,
Kırık dökük bu bekleyiş benim
N'olacak, yaz değil mi, kış değil mi elbet geçer...
..
Bir mektup yaz
Bembeyaz umutların kanatlarına takıp
Masmavi hayallere uçur
Bir şiir yaz
Dupduru sevgilerin çağlayanına bırakıp
Dipsiz aşkların okyanusuna akıt
..
Benim için bir hikâye yaz vefasız
İçine senin vefasızlığını benim de acılarımı ekle
Sen yalancıydın ama bir iyilik yap
Benim için bir hikâye yaz
İçinde ayrılıkların olduğu bir hikâye
Özlemek çok zor gelir bana
Ama ayrılık daha beter be gülüm
..
Adımı dağlara yazma yarim
Karlar yağar örter üstümü
Üşürüm...
Yüreğine yaz adımı
Sen yaşadıkça ben yanarım...
Denizlere yazma adımı yarim
..
Doktor Bey
Leblebi gibi hap yutuyorum
Tasfiyenizi hep tutuyorum
Galiba kendimi avutuyorum
Derdime bir çare yaz doktor beyim.
..
Bana bir şiir yaz
İçinde ben olayım,
sensiz
Bir şiir yaz öylesine
ölçüsüz, kuralsız
Uçurumlar gibi yalın ve keskin
Nehirler gibi coşkun, duraksız
..
Canın sıkılıyorsa bir şiir yaz
Sakın utanma!
İlk göz göze geldiğin anı,
İlk kez seni seviyorum dediğini,
Ve ilk kez ayrıldığın anı hatırla.
İlk heyecan gelsin aklına
O heyecanı yaşa
..
'Yazin sonu geldi kuru yaprak sesleriyle...Bir sevda daha bitti bos kumsallarda! Neydi insani sevdaya iten nemli havalarda ve neydi unutturan kisin ayazinda sevgiliyi! Kumsal mi, yildizlar mi, yakamoz mu, yoksa bir yudum içki mi... Yazin baslangicinda kipir kipir olur yüregim bir küçük çocuk edasiyla...Yeni insanlari tanimak, maviliklere yelken açmak gibi; yüzmek bilinmediklere! Açilan yaralarimi bir parça kapatmak benimkisi galiba, avutmak kendimi yalanlarla...Bir kiz gördüm kumsalda, teni içine kakao atilmis bir süt gibi! Gözleri gökten daha yesil! Umutlari var yüzünde; kendini belli eden çocuk yüregi var yüzünde...Bir anda vücuduma yayilan ates, günesten daha fazla yakti bedenimi...Gittim yanina, istemeden gittim, olacaklari biliyormuscasina ürkerek gittim! Merhaba dedim en çocuk sesimle...Sanki ben ben degil baska biri olmustum sözlerimde...O kadar çocuktu ki oyun parkindaydim adeta; çocuktu yüregi... Üç koca ay vardi önümde ve ben kanayan yarama onun çocuk sevgisini basiyordum...Zaman geçtikçe daha fazla baglaniyordu bana...Ben ise gelecegi gören bir büyücü gibi hiç ugramiyordum limanina...Simsiki baglamistim gemimi babama! Bazen tutamiyordum yildizlarin altinda kendimi ve bende o 'yazin' coskusuyla ona onu sevdigimi söylerdim; yarami kanata kanata...Ne hislerim güveniyordu bana ne de ben hislerime...Kendimi kaptirdigim zamanlar kendime dur diyemiyordum; seviyordum sanki...Her çocuk gülümsemem, onu bana çekiyordu bir vakum gibi...Zaman geçiyordu yavas yavas ve çocuk sevgisini biraz daha basiyordum aç kalan yüregime! Herseyin bir sonu vardir; elbet rüyalar birgün biter... Onu sevdigimi saniyordu! Yaz bitince birbirimizi görecegimizi, kisin soguktan ellerimizi isiticagimizi söylü- yordu...O bana mektup gönderecekti bende ona, sözlesmistik...Yaz aski olarak kalmayacakti bizimkisi, tak- vimlere yayacaktik onu deyimiyle...Hayatinda daha önce kimseyi sevmemis, sevememis...Ne zaman umutla bas- lasa, sonlar türk filmindeki sonlar gibi olmus...Hep yalan söylenmis, içindeki benliklerini saklamislar, göstermemisler...Rüzgar nereye savursa oraya gidiyormus...Karanlığın tek aydınlığıymış...
Ayrılık vakti geldiğinde güneş ısıtamıyordu artık içimi! Geride yaşlı iki çift göz bırakıyordum...Yalanlarımda beimle geliyordu! Bana 'Herşey sabretmekle başlar' dedi...'Umudum hep seninle, beklemek benim için baharın habercisi artık...'Son kez arkama baktım; bıraktıklarıma, yaşadıklarıma, güneşe...Ve yaralarımdan damlayan bir tutam acı...
..
Yaz yağmurlarına özenip geçer sandım,
Oysa dinmiyor bir türlü göz yaşlarım.
Yaşam hazana döndü, ama bitmedi umudum.
Hasretin de özense bu yaz yağmurlarına,
Aşk güneşi hemen doğsa tüm yakıcılığıyla,
Ayaz kokusu sarmış gönlümü, yaksa kavursa.
..
Gazetelerin muhtelif eklerinde her sene ısrarla yayımlanan ‘yaz kitapları’ klişesini biliyorsunuz değil mi? Mantığını ve muhtemel alıcısını elbette anlayabiliyorum, lakin kitapların iklimlere göre tasnif edilmesinden pek hazzetmiyorum. Neden yaz kitapları illa ‘eğlenceli’ olmak zorundadır ve ‘eğlenceli’ olmanın ölçüsü nedir mesela? Üstelik de bu soruşturmaları genellikle yazarlarla ve yayınevlerinin ilgili editörleriyle yaparlar. Onlar da ciddi ciddi cevap verirler bu ‘anketlere’. K Dergisi‘nin bence fevkalade isabetli bir sloganı var. “Sizi kandırdılar. Edebiyat eğlencelidir.” Öyledir gerçekten ama anlaşılan kandırmaya devam ediyorlar, çünkü yaz kitaplarının özellikle ‘hafif’ bir neşesi olması da gerekiyor nedense.
Kolunuzu kaldırmaya mecalinizin kalmadığı rutubetli bir ortamda denizin üstündeki buğuyu seyre dalıp tembel kediler gibi kumların sıcak oyuklarına yerleşmişken, okaliptüs ağaçlarının altında hülyalara daldığınızda, karpuz peynir yerken kimse Karamazov Kardeşler‘i ya da Proust’un yataktaki ufak kımıltılarının ayrıntılarını sayfalarca tasvir ettiği romanlarını okumak istemiyor galiba. Halbuki ben ‘yüksek edebiyatın’ böyle zamanlarda insanı daha sıkı kucakladığına ve iz bıraktığına inanırım. Hayattan müsaade aldığınız o iki hafta içinde, mümkünse kaotik bir zihin kamaşmasından uzaklaşıp tanımadığınız ama merak ettiğiniz, sizi size edebiyatın değerleriyle anlatan, insan olmanın ıstırabını, hazzını, derinliğini bazen incelikli bazen basit ama keskin cümlelerle ifade eden daha eğlenceli bir yolculuk düşünemiyorum. Bu düşünme biçimi, şezlonglarda polisiye veya gazetecilerin çok sevdiği benim nefret ettiğim o tabirle ‘aşk romanları’ okumaya engel değil elbette. Ama neden yaz kitapları? Mesela siz hiç ‘sonbahar kitapları’ diye bir başlık gördünüz mü? Eğer edebiyatı mutlaka tasnif edeceksek bence olmalı, benim de ‘eğlenceli’ önerilerim var ama sonbaharda açıklayacağım. Yani bu ‘büyük fırsat’ için biraz daha beklemeniz gerekiyor. Gazetecilerden öğrendim, her haber mevsiminde güzelmiş.
Kitap en iyi tasarım...
Netice itibarıyla sonunda ben de bu modaya uydum ve kendime bir yaz kitabı edindim. İsmi, Kitaplardan Kurtulabileceğinizi Sanmayın. Hakikaten eğlenceli ve zihin açıcı, düşündüren bir kitap. Nietzsche’nin deyişiyle, neşeli bilgi varmış bu kitapta. Özellikle benim gibi kitap fetişi olduğu sanılan ama sadece yazıyı seven, kitapsız hayata devam edemeyen bütün ‘okuma bağımlılarının’ müthiş bir hazla okuyacağını düşündüm sayfaları merakla çevirirken. Kitabın beş bin yıllık tarihinde dramaturg ve sinemacı Jean-Claude Carriere ve semiyolog, yazar Umberto Eco’yla seyahat ederken uzun ve çok katmanlı bir rüyada dolaştım sanki. Avcı köpekler gibi nadir kitapların izini süren iki bibliyofilin, eski ve nadir kitap koleksiyoncularının hikâyeleriyle kitabın geleceğini geçmişin içinde görebilmek güzeldi. Akademik dilden bilerek uzak durmaları kitabın okunuşunu, üstünde yorum yapmayı ve en önemlisi insanın kitapla kurduğu o mahrem ilişki üzerine soru sordurmayı beceriyor. Bu söyleşiyi yöneten editör Tonnac, geçmişi konuşturma konusunda ne kadar ısrarlı olursa olalım, kütüphanelerimizde, müzelerimizde zamanın yok etmediği, edemediği eserleri bulacağımızı söyledikten sonra, kültürün, tam da her şey unutulduğunda geride kalan şey olduğunu hatırlatıyor. Eco’nun dediği gibi gelecekte kütüphane ve müze diye bir şey kalırsa tabii. Gelecekte internet olacak mı o da büyük bir muamma...
O kitabın beş yüz yıldır varlığını kabul ettirdiğini ve tıpkı çekiç, kaşık, tekerlek gibi ondan daha iyi bir tasarım yapılamayacağını düşünüyor. Ve onlara göre elektronik kitap ticari olarak kitabı hezimete uğratsa da, alışkanlıklarımızı değiştiremediği için kitabı tamamen yok edemeyecek.
Bu kitabı okurken iki edebiyat tutkunuyla lezzetli yemeklerle donatışmış zevkli bir yaz sofrasında sohbet eder gibi hissetmemin sebebi, o muazzam düşünsel serüvenin içinde birbirlerine çocuk saflığıyla sorular sormalarıydı sanırım. Carriere, “evinizde yangın çıktı,hangi eserleri kurtarırdınız” diyor. Eco’nun cevabı net: “Kitaplar hakkında o kadar iyi konuştuktan sonra, son otuz yılda yazdığım her şeyi ihtiva eden 250 gigabaytlık sabit belleğimi söküp alırdım, hâlâ imkânım varsa, eski kitaplarımdan birisini kurtarmaya çalışırdım.” Eco’nun bu cevabından da kolayca anlaşılacağı üzere onun gibi ‘hastalıklı’ bir kitap koleksiyoncusu bile yazı mevzubahis olduğunda bütün bencil yazarlar gibi geleceğe kalabilmek için yangında, önce kendi kitabını kurtarmak istiyor.
..
Dudaklarını hafifçe ısırarak tebessüm eden ay, nehrin gümüşi ışığında saçlarını kınayla tarayan mahcup bir kız misali ışıldarken hayatın birbirine benzemeyen veçhelerinden kendime kocaman bir buket yapıyorum. Rastgele seçtiğim bir ânın etrafında sükûnetle hiç acele etmeden dolaşıyorum. Arzuların, hüznün, korkuların, pişmanlığın en saf haline dönmenin imkânsızlığı canımı acıtmıyor nedense, tam tersine ruhumu daha iyimser kılıyor. Geniş bir bahçenin ortasında yüzükoyun yatıp tül yaprakların titreyişini izlerken görüyorum kendimi. Geçmişin kuyusundan seçtiğim anlarla hayallerimi buluşturup onlardan yeni hatıralar yaratıyorum. Hiç durmadan aynı sahneleri dondurup başa alıyorum. Sonra biraz kırpıyorum. Beğenmediğimde yeni cümleler, bakışlar, dokunuşlar, sesler, kokular ekliyorum. Oysa o aynı kalmak için direniyor.
Kendimi aldatıyorum belki ama bu savruk hâl bilincimin kıvrımlarını parlatıyor sanki. Yalan söylemek, bilincin kökeni midir, kim söylemişti bunu? Yola devam edebilmek için anlardan damıttıklarıyla şiirler, hikâyeler, romanlar yazanlar hayatlarının hem oyuncusu hem de seyircisi olmuyor mu? Tamam işte, ben de onlardan birisi olmaya karar verdim bu gece. Biraz da varoluşun, aldanışın kıyısında duran karanlık yüzüne bakalım. Hepimiz aynı ‘yapboz’ oyununun birbirini tamamlayan parçaları değil miyiz? Hikâyesizlik ya da olup biteni hikâye edememek çıldırmak demektir, çok ağır bir yüktür. En iyisi onu ilmek ilmek çözelim, parçalayalım sonra yine düğümler atarak tamamlayalım. Rüyalarınızı küçük kâğıtlara kaydederken, gönderilmeyen mektuplar yazarken, günlük tutarken, biyografiler okurken hatta birbirinizin falına bakıp geleceği kehanet ederken yaptığınız bu değil mi zaten? Graham Greene, boşuna “Bir romancı unutmak konusunda pek çok insandan daha yeteneklidir,” dememiş. Sanırım o da unutarak hafızasını tazeleyebilen yazarlardandı. Öyleyse yaşadıklarımızı sonradan anlamlandırmamızın sırrı o büyük aldanışta değil mi? Ben sizin için şimdinin kaygan zemininden yavaşça geriye doğru kayıyorum...
“Hayat basit olduğu için zordur”
..
Yeni bir sayfa açsanda dönüm noktasında,
Geçmişin var önceki sayfalarda.
Defteri değiştiremezsin, tekrarı olmayan hayat
Sen yeniden yaz ki, ömrüne ömür kat.
Sana mahsus olan tek eser,
..
Koyun kuzu meleşir, düzlüğünde.
Mor menekşe filizlenir bahar gelende.
Suları soğuktur çağlar derelerde.
Yaz gelince,bir hoş olur bizim yaylalar.
Mayıs ayında göç ederdik yaylalara,
Kızak sesleri yankılanır dağında taşında,
..
Haydi Yaz!
Yakışmıyor O Kağıda O Hal;
Nasıl Olur Senden Beyaz.
Umudumu Kara Çıkarma, Haydi Yaz.
Kaz Sevdanın Kuyusunu Sen De Biraz!
..
Öyle bir şey yaz ki bana.
Biraz beni anlatsın,
Biraz da seni.
Öyle bir şey yaz ki bana,
Unuttursun bana beni.
..
Aylardan,
Hep temmuz olmasını istemişimdir.
Temmuzda bahar,
Temmuzda yaz.
Yaz deli gönlüm, yaz.
Kışta bahar,
Olmayanda,
..
..........................................................(firari aşkı yaşadım
..........................................................firari eşkiyalar gibi seninle
..........................................................sindim kaya dibine
..........................................................soğukta ayazda
..........................................................sevdan ısıttı beni...)
................................................................................ N.Y................
..