Kepenek içinde bir yaşlı çoban,
Dudağında tütün, kolunda heybe
Ağzından 'ah! 'gibi yükselen duman
Yedi kat göklerde bir şükre gebe...
Başında çizgili bir takke,eski
Elinde devreden tesbih karışık...
Kırklar meclisinden bir ermiş belki,
Belki de sadece bulmuş bir ışık...
Heybede çaydanlık,dem bir de şeker,
Daima hazır ol hizasındalar...
Olur da çobanın canı çay çeker
Böylece bekleme cezasındalar...
Bıyıklar sararmış, sakallar beyaz,
Dişler arasında misvak dolaşır...
Dağ bayır seyreder çoban bütün yaz,
Kışın da sürüyü köyüne taşır...
Mart ayının yirmi birinci günü,
Toros hazırlanır çobanı bekler...
Nereden bilecek ki öldüğünü,
Bahar günü ağlamazsa etekler...
Adı neydi kimdi neyin nesiydi,
Nereliydi gelmiş idi nereden? ..
O,karlı dağların beslemesiydi,
Çocukken, dağlardı, onu er eden...
Bin üç yüz otuz bir kanun-ı sani
Babası savaşa gitmiş dönmemiş...
Gözlerine şimdi bakılsa,ani,
Görülecek umut hâlâ sönmemiş.
Eskiden söylermiş 'gelecek babam,
Anlatacak bana elbet savaşın'
Daha o doğmadan giden bir adam
Kim bilir ne zaman vermiştir başın...
.......
Mustafa TanrıkuluKayıt Tarihi : 10.1.2004 15:06:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mustafa Tanrıkulu](https://www.antoloji.com/i/siir/2004/01/10/yasli-coban.jpg)
TÜM YORUMLAR (2)