Kış geceleri penceremi açıyorum.
Kuş değilsin ki.
Dizlerimden aşağısı kırılıyor,
Tam o sırada kapı çalıyor.
Ellerimi uzatıyorum
Kapının kolu yok
Hani bazen şiir yazmak istediğinde
Kapının önünde çocuklar bekleşirdi.
Ellerinde yeşil balonlar...
Acele acele yazardın ve fırlardın sokağa
Göğe bakardın hepsi yollanmış turnalar...
Ve kaçışırdı sabiler.
Üstümdeki ince pazen hiç üşütmezdi
Beni.Bazen
Kar yağacak gibi olurdu.
İçimin deniz-lerinden
Geçerdi kayık
Çekecek adam bulamadım
Diyalektiğin zuhur ettiği bir zamanda,
Gül deseni gibiydim herhangi kırmızı kazakta.
Cereyan yapan koridorlarda kalmıştım.
Ürperen, sızlayan tüy yuvası ve diş kovuğunda.
Sokaklar allı pullu, ışıklar mızrak olduğunda,
Bebekler ağlamaya zemin aradığında,
Yastığa akan sular göle karışalı
uzun zaman oldu.
Parmakları iz bırakırdı suda.
Bilirim oydu,o parmaktı.
Bir çıkıntı içinde büyüyen çocuk kadar naçardı.
Ve ağıtlardaki istiklal
güneş yapraklarını sarstı.
Gözlerindeki intizar
kulak dehlizlerinde çınladı.
Belki bir haber yetecekti
Hayal kuruyordum çoğu zaman
Islak eşyalar arasında.
Yaramı tenimden sıyırırdın,
bir Bursa çakısının cilası akardı rüyalarıma.
Seni görmek çarptı bir çelik duvara.
Hayır! Bayılmadı sadece
Bir bulut yeşilliği vardı
göğsümde.
Diri...
Çocuk...
Bir ışık vardı gözlerinde.
Ciddi bir fısıltı duydum
Hareket etmedim
Ne olabilir sahrada
'Sanmak'tan başka?
Sen gelsen de
Beni tanımazsın ki
Diz dikişindeki yara gibisin
İnce bakışlar,sert topuklar...
Bir kayıp kentte,bir kayıp ilçede
en bilinen evdesin.
En tehlikeli kasabada en güzel iş...
Bir deniz manzarasına bakarsın hep
Şiirlerinizde yaşattığınız dünyada yaşadığımı söylemek istiyorum. Hepsi birbirinden güzel doğrusu. Hepsi de kolay anlaşılmadığı için epey düşündürücü. Okudukça keyif alıyorum.