Yaşamak, kendi içinde bir bütündür. Yaşamanın, geçmişi vardır; şimdisi vardır; geleceği olacaktır! Yaşamak, içerdiği tüm kurgularını, ait olduğu bireyin, donanımlarından, değer yargılarından ve deneyimlerinden yola çıkarak oluşturur. Bu yaşama örgüsünün, ait olduğu bireyin, kişisel insiyatifi ve insafı ile geliştiğinin en açık göstergesidir. Tabi ki nesnel koşullar, bunlardan kaynak bulan öznel kurgular ve metafiziksel yansımaların(kader, şans, baht vb.) neden olduğu bireysel hallüsünasyonlarında, payını göz ardı etmek, yakışıksız ve zalimce bir peşin hükümlülüktür.
Kendi başına ait olduğu, hiçbir anlamı taşımaz 'yaşamak'... Görece, boş bir dolap gibidir, tek başınayken... Bireysel insiyatiflerle, kimi zaman ardiye, kimi zaman evrak, kimi zaman eşya, kimi zaman ise düş dolabı olarak bulur kimliğini... Genellikle, hangi amaca hizmet eden bir kurgunun ürünü olduğu anlaşılamadan tüketilir hayatlar. Birey, yanlızlığının ve özgürlük arayışının düş fırtınalarında kaybolmuş ve ne yazık ki yitip gitmiştir... Aslolanın mutluluk olduğu gerçeği, sözde etik değerlerin, zalim kaderin ve bireyin zavallı, beceriksiz ve korkak planlarının içinde kaybolmuştur. 'Adam gibi yaşamak' derken; kendi paradoksunun girdabında, tamamlanamadan ve üstüne üstlük kim olduğunun ayırdına bile varamadan yok olmuştur. Daha da acısı; geride yas tutanlar, aynı hezeyanlarla, aynı prematüre ölümlere aday olmayı sürdüreceklerdir.
Binlerce yıl, binlerce farklı düşünür, bir dolu farklı yöntem ve eylemle içini doldurmaya çalışmıştır, yaşamak eyleminin... En rasyonel haliyle, her bireyin kendi elinde olan alın yazıları, bir sürü mistik, hayali ve sözde etik değerlerle, alaca bulaca boyanarak, kendi olmaktan çıkarılmış ve sahte, kaknem kılıklarla tanınmaz hale getirilmiştir...Kavramlar öyle içselleştirilmiş ve kurgulara öyle yabancılaştırılmıştır ki birey; yaşama örgüsünün, ancak kendini tanımaktan başlayan verimliliği ne yazık ki kelimelerin ve sözde felsefelerin anlaşılmaz kuyusunda boğulup gitmiştir.
İyi insan ve vicdanlı birey olmaya adanmış hayatlar, (bütün iyi niyetli amaçlarına rağmen) , kendine bile faydası olmayan, etkisiz, kimliksiz, tanımsız ve birbirinin aynısı kılıklar içinde, hiç bir şey üretmeden yok olmuştur. Ve adanmış olmak ne yazık ki, kimse için bir anlam taşımadan, iğreti bir zavallılığa dönüşmüştür.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta