Aşağılandığım yıllardı. Gerçi babam çok severdi bu halimi ama çaktırmazdı.
Öğlenki derslere geç kalırdık. Vazife vardı. Hayya el salah dedi mi hoca, umurumuzda olur muydu Matematik, Kimya?
Eda’yı hatırlarım. “Sen namaz mı kılıyorsun?” deyişini.
İddianın 50 kuruşa oynandığı yıllardı.
Yeni dünya düzeni değil; yeniden Nizam-ı Alem diye slogan attığımız yıllar.
Aşağılandığım yıllardı. Gerçi babam çok severdi bu halimi ama çaktırmazdı.
Sıhhi tesisatçı abimizin rabıtasına kapılır, hayret ve şevke izlerdik onu.
Divan- ı Hikmet okumalarını, caminin dibindeki merkez çay ocağındaki taburelerde tartıştığımız yıllardı.
Cevdet Aydın parkında insanları, özelikle akranlarımızı gözlemler, tefekkür eder dururduk.
Akşama doğru internet kafeye gider, 50 kuruşluk hesap açtırır, Murat Kekilli dinlerdik, sonra.
Cebimizdeki bozukluklarla uzun Lark alır sahilde tüttürür sonra da akşam ezanına kadar denizi izlerdik.
Aşağılandığım yıllardı. Gerçi babam çok severdi bu halimi ama çaktırmazdı.
Sorularımız olurdu, sorunlarımız da.
Akranlarımız Gülşen’le aşık olur, Tarkan’la coşardı. Biz kalplerdeki zerre iman hadisini anlamaya çalışırdık. Sahi ne demekti zerre iman?
Yalova küçük ama şirin bir yerdi. Gerçi deprem çok şeyi alıp götürmüştü. Sahilde mısır satan dayı ile sohbetimiz de bu yıllarda başlamıştı. Zaten 10 dakikalıktı.
Bizi görmüş bir zaman. Sen de Alemcilerdensin dimi? Diye soruşu hiç hatırımdan çıkmadı. Yeşil gözlü şairin dediği gibi, insan hatırlamaktan yapılmıştır.
10 dakikalık o alışveriş sohbetinde dünyanın en güzel şeyini öğrenmiştim. Ne bir alim ne bir fakihti. Mısırcı amca işte… Allah, buluğ çağında Allah diyen çocukları çok severmiş şeytanda çok korkarmış bundan. Allah ömrüne bin hayır versin diye dua ettiğim yıllardı.
Aşağılandığım yıllardı. Gerçi babam çok severdi bu halimi ama çaktırmazdı.
Kasetçalarların ufaklarından almıştık. İçinde bir Osman Öztunç kaseti vardı. 18 yaş çağlarımdı diye şarkısını dinler, âleme düzen getireceğiz diye ufka dalıp, asrısaadeti özlediğimiz o güzelim yıllardı. Uzun sürmedi. Kasetleri değiştirdik. Hasan Sağındık dile geldi ve işte o zaman uzak durmayı öğrendik siyasetten:
içi boş bir şapkayı binaenaleyh kırk yıl başımızda taşıdık
baş örtmek farz değildir netekim nü resimler yapmak lazım
demokrasi, laiklik, insan hakları boşver ağam boşver bunları
çağdaşlığın ölçüsü dokuzuncu senfoni cenıreyşın nekst yani
Aşağılandığımı yıllardı. Gerçi babam severdi bu halimi ama çaktırmazdı.
İhlasın ilmihallerinin her elde olduğu yıllar işte…
Biz Gazali’den ilmihal edelim erenler daha garanti olur, dediğimiz yıllar…
Türklük bedenimiz, İslam ruhumuz dediğimiz yıllar…
Arvasi’nin hikmetlerini sıraladığımız yıllar…
Evde bizimkiler dizisinin oynadığı saatlerde eczanelerdeki çıplak bacaklı kadın afişlerine lanet ettiğimiz yıllar…
Bir liseli güzele aşık olmaktan ar ettiğimiz yıllar…
Olurda Allah’ı unutur, İbadeti unuturuz diye sevemezdik; bir gönle girmeyi de beceremezdik zaten.
Aşağılandığım yıllardı. Gerçi babam severdi bu halim ama çaktırmazdı.
Bozamazsın bizi dünya diye bağırmıştık bir gece mendirekte.
Kimseler yoktu ama yine de az daha kısık sesle…
Babam beni yine seviyor.
Akranlarım ile artık aynı haldeyim.
Bir gönle girmeyi de başardım.
Lakin,
Aşağılandığım yılları özlediğim yaştayım.
Şimdi bitirdim, sigaramı, youtube da kapattım.
Kayıt Tarihi : 19.2.2019 01:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!