Bugün 19 Aralık 1999 Pazar. 'Gitme, beni bırakma, seni seviyorum' diyemediğim
o günden beri bu sana yazdığım ve senin cevaplamadığın kaçıncı mektubum
bilemiyorum. Şimdi hazan düştü gönlüme.Mevsimlerde eskisi gibi değil.
Yaz yaz gibi, kış kış gibi değil artık.
Beni kasabanın istasyonunda bir başıma, sensizliğimle bırakıp giderken, 'gitme, seni seviyorum' diyebilmeyi o kadar çok isterdim ki. Ama... Ama söyleyemezdim. İkimizde çocuktuk henüz. 'Gitme, seni gündoğumunun çalkantısız sularında kanat çırpan martıların bir simit kırıntısını sevdiği kadar, okyanuslarda rota çizen gemilerin limanları sevdiği kadar seviyorum' diyemezdim.
Çünkü biz henüz mahallenin dar sokaklarında saklambaç oynuyorduk, henüz uçurtma uçuruyorduk kasabanın çayırında. Hem ben sevmenin, aşkın ne demek olduğunu istasyon şefinin tren boyunca yürüyüp elindeki büyükçe çanı çalarken 'tren kalkıyooorr' diye bağırdığında öğrenmiştim.
Giderken yüreğim ve aklımı da beraberinde götürdüğünden o gün eve ne zaman
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta