Sadece yutkunurum ağlamamak için…
Yarılmış topraklarla tarif edecekler bizi…
Sadece durduğum ve hayatımın yeni akışını durdurduğum an bu…
Ne zaman gözlerimden yaş akmaya çalışsa, ne zaman içim burkulsa, bir yerlerde bir şeylere canım sıkılsa, ıslanmak ister gözlerim…
Sadece yutkunurum ağlamamak için…
Sadece bir yerlerimde kendi halinde çarpmaya çalışan yüreğim, bir ağıt duymuşçasına ritimlerini bozuyor ve içimdeki yanmalarım yüzüme vuruyor…
Diken diken olan tüylerimin arasından bakmaya çalışıyorum…
Hep canım acıyınca, seni aramak, sana yazmak isterim.
Nasıl ki sen hep canın yanınca binlerce sayfa yazıyorsan bana, ben de sana dökülüyorum için için…
Sanki yanımdaymışsın gibi, sanki başını omzuma koymuş seni dinliyormuşum gibi, şimdi de sen dinliyorsun sanki beni…
Ne zormuş bir omza baş koymadan ağlamak…
Ne zormuş omuzda baş olmadan gözlerden yaş akıtmak…
Ne zormuş bir kadın ağlatmak…
Ve
bir kadın için de ağlamak o kadar kolay değilmiş…
Sevmekle ağlamak arasında sanki bir köprü varmış yarısına kadar sen gelip ağlıyormuşsun, yarısından sonra da ben ağlıyorum…
Sadece boş geçen yıllarıma ve yalnız geçen amansız saatlere…
Sanki salınan saatin sarkacı bir bu tarafa, bir senin tarafına…
Belki senin anlattıklarındı beni sersemleştiren…
Belki de benim anlattıklarımdı buğulu gözlerini ıslatan…
Ama
İkimizde bir birimize anlattıklarımızı hatırlayınca şimdi…
Hani O gecenin O saati var ya…
Hani O saatte şimdilerde…
Hani bir yaydan çıkan ok vardır ya, O işte, onun gibi bir hızla vuruyor okun ucu beynime…
Darmadağın ediyor beni… Ardından, hani hüzün mevsiminde söylediğimiz şarkılar birimizin gözlerini ıslatırken, diğerimizin mırıldandığı kelimelerse, şimdilerde ok yemiş, dağılmış bir bedenin sersem bir ruhu ile dalgalandırıyor düşüncelerimi…
Seni anlatıyorum kendime, ağlamaklı bakışlarını göz uçlarımdan kaçırarak…
Sonra beni anlatıyorum sana, duymadığını bile bile…
Bir de bir de, çiçeklerden, mor sümbüllerden bahsediyorum sana…
Gözlerinin ıslandığını hissediyorum, içimdeki burkulmalarla…
Hayatımın dağınıklığını, kaybettiğim değerlerimi, tutsaklığımı ve yok oluşa adım adım düştüğümü, koşmaya çalışarak yuvarlanışlarımı anlatıyorum…
Bir anda suskunluğunun ardındaki gözlerin gelip oturuyor bakış açılarımın tamamına…
Hani ben böyleyken gülmelerin geliyor aklıma…
Birden,
derbeder ruhum sanki içimi oyarcasına konuşuyor…
üzme gene onu…
O da pişman üzüldüğün için…
Ne yaptınız birbirinize, ruhlarınızı bozdunuz beden yıkıntılarınızla biz yorulduk ki siz yıkıldınız…
Yarık topraklarla tarif edecekler sizi…
Ve
Hasreti içlerinde gömenlerle eş tutacaklar sizi…
Birden başımı sallayarak tekrar ediyorum O cümleyi…
Yarık topraklarla tarif edecekler
beni
ve
yarılmış bir aşkın tarifine yapıştıracaklar ikimizi…
Yorulduk…
Yoruldum…
Ve de
sende yoruldun biliyorum…
Şarkılar da yoruldu artık…
Artık yorgun şarkıların kasvetinde arar olduk birbirimizi...
Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 7.8.2009 18:56:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Şiire kapılarını açan güzel bir deneme..Kutlarım..
namık cem
TÜM YORUMLAR (2)