Yaraya Sığmayan Yas
Bu gece yine geldim kapına
ev benim, sen yoksun; yokluğun benden büyük.
Kilit çevrilmiyor, ama içim dönüp duruyor;
“Zaman…” diyorlar.
Sanki bir merhem adı, eczaneden alınır gibi.
Oysa benim saatim sensiz çalışmıyor;
akrep ile yelkovanı ayırdılar,
ve ben aralarında kan kaybediyorum.
Dolabın kapağını araladım,
askıların kemikleri birbirine çarpıyor;
bir gömlek kokun kaldı,
o da her nefesimde biraz daha dünyadan eksiliyor.
Ağzıma dua aldım,
dudaklarımda öylece kaldı
Allah’ım dedim,
biraz daha yaşatayım onu içimde
kabahat bende kalsın, günah bende.
Sokaklar seni tutuyor;
aynı kaldırım taşı, aynı kedi, aynı rüzgâr
adını öğrenmiş gibi.
Bir ezan duyuldu uzakta
kimse duymadı bende kopan sesi.
“Gitti.” diyemiyorum;
çünkü gidişine her gün yeni bir geliş ekliyorsun içimde.
Perdeyi kıpırdatan her esinti,
kapının önünde bıraktığın gölge,
kapanmayan bir yara gibi
beni sana doğru açık bırakıyor.
Gelmeyeceğini bilmekle
beklemek arasında ince bir ip var:
ben o ipin üstünde yürüyorum,
aşağıda uçurum, yukarıda adın.
Düşsem sana düşerim,
kalsam sende kalırım
ikisinin de acısı aynı.
Bana “bırak” demeyin.
Bırakmak, sırtımdan kaburgalarımı sökmek gibi.
Ben onsuz kalmadım;
o, içimde bir odaya taşındı sadece:
penceresi sonsuza bakan,
kapısı dışarı hiç açılmayan bir oda.
Ve biliyorum
yas unutmak değil,
yarayla aynı çataldan yemek bir süre.
Ben o çatala onun adını koydum;
her lokmada biraz daha yaşatıyorum,
acı büyüyor, ben küçülüyorum,
ama yine de bırakmıyorum.
Çünkü sevmek bazen böyle:
toprağa emanet verip
göğe dilek tutmak.
Ben dileğimi senden yana tuttum;
gelmezsen de
her sabah yokluğunun alnına
sevdanı sürüp
kalıyorum.
Kayıt Tarihi : 11.10.2025 04:02:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!