yalnızlık zamanlandı: önce aşk, sonra yaprak...
günler geçilecekler... atlar, gümüş yeleli
yüzünü aynalara, bir tek onlara bırak;
sürünsün sirki aşkın, bak, seni görmeyeli
çok değişti aynalar ev içleri bulandı;
hersek artık ne kadar, ne kadar da kurak
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
KAP KAÇAK değil, KAP KACAK...
SİMDİ değil, ŞİMDİ...
Yazım hataları düzeltilmeli... Anlam kayıyor...
Yansızlık Sonnet'i
yalnızlık zamanlandı: önce aşk, sonra yaprak...
günler geçilecekler... atlar, gümüş yeleli
yüzünü aynalara, bir tek onlara bırak;
sürünsün sirki aşkın, bak, seni görmeyeli
çok değişti aynalar ev içleri bulandı;
hersek artık ne kadar, ne kadar da kurak
odalar orda burda, içlerine kapandı;
sofalarsa eğreti; yüklük ve kap kaçak
somurtup duruyorlar... hersek olgun bekleyiş
gibidir bumda olmak, 'bekleyiş gibi' olmak...
sen gel, simdi kendini o aynalarla değiş;
gel, burda ol daima ve nasılsa kararmak
ta olandan bakarım sana giden günlere;
tenindir, beleniyor, ah, yeşil ekinlere...
Hilmi YAVUZ
NASIL ÖZLEDİM SENİ, NASIL!..
Bu benim eski yalnızlığım… Yeni değil. Seninleyken de böyleydim. İçimin yalnızlığında... O zamanlar aşk vardı, sen vardın… Şimdi yalnız yapraklar kaldı senden.
Aşk ve yaprak… Yalnızlık iki zaman dilimine ayrıldı artık. Öncesinde aşk vardı. Şimdi sadece yaprak…
Sensizliğe katlanmak çok zor ama bu ağıt yüklü günler her şeye rağmen yaşanacak. Gümüş yeleli atlar gibi geçip gitmekte zaman ve biz sirkler gibiyiz. Oradan oraya geçmekte, konmakta göçmekte, sürüklenip durmakta… İnsan, iki kapılı bir handa… Dünya, bir süreliğine konaklanan yer. İnsan, bu mekânda, sirk gibi bugün var yarın yok. Dünya hayatı, bir oyun, bir eğlenceden ibaret…
Aşkımız… Luna park eğlencesi, sevinç, mutluluk… Sirk gösterisi gibi heyecanlı ve ilginç… Aşkımız tek ayaklı kaldı. Yerlerde… Sürünmekte…
Hayat, yüzünü objelere dönüp koşarcasına yol almakta… Hengâme içinde geçip gitmekte… Yaşananlar, gösteriler gibi… Kâh seyirci olarak hayatı locadan seyretmekteyiz kâh akrobasi yapmakta… Dünya hayatı sirke benzemekte… Eğlendirmekte, heyecanlandırmakta, üzmekte… Bir takım riskler almak zorunda insan… Sürüklenip gitmekte…
Doğum, ölümü içinde gizlemekte… Eninde sonunda kabullenilmekte…
Geride bıraktığın her eşya, bir zamanlar sık sık bakıştığın nesnelerdi. Bütün eşyalara aksin düşmüş. Neye baksam, ondasın sanki. Her yere, her şeye yüzün nakşedilmiş sanki. Ne zamandır bakamadığın halde sen hâlâ onlardan ışıl ışıl yansımaktasın.
Biliyor musun? Sen gideli buralarda her şey değişti. O objeler bile değişti sanki. Eşyalar başkalaştı, odalar şekil değiştirdi, evin içinin görüntüsü bulandı. Çevreyi algılamakta güçlük çekiyorum. Gözyaşlarımla bakışım buğulandı. Ne varsa bulanık, hatlar belirsiz, nesneler birbirine karışmakta…
Altın/ova nasıl da kurak artık! Çorak, taşlık bir yere, çöle dönüştü. Odalar içlerine kapandı. Sofalar, bize ait değilmiş de birisinden ödünç alınmış gibi duruyor. Yüklük, kap kacak, ne varsa öyle… Öyle suskun, öyle mahzunlar ki! Nicedir surat asıp duruyorlar. Buralarda ne ve kim varsa, metanetle acıya katlanmaya çalışıyor. Yine de bir umut taşıyor gibiler. Sanki dönüp gelecek geliverecekmişsin gibi… Ağırbaşlı bir halde seni bekler vaziyette… Aylak aylak dolaşıyor gibi… Bekler gibi seni…
Haydi dön, gel! O nesneler aksettirmesin artık yüzünü! Sen geç onların yerine! Bütün eşyalar yüzünü aksettirmekten vazgeçsin artık! Gel ve daima burada ol bundan böyle! Hiç değilse yaşadığım sürece…
Ben, her akşamüstü böyleyim. Gölgeler inmeye başladı mı düşersin aklıma. Kat kat kararmakta olan geceler boyu seni düşünürüm. Karanlıklardan bakarım sana… Sana ve geçen günlere… Nasıl ararım seni, tenini… Fakat ne yazık ki artık bedenen görmem imkânsız! Varlığın, her fani varlık gibi ömrünü tamamlamış durumda. Kurumuş, parçalanmış, toz olup dağılmış vaziyette…
Her şey eninde sonunda toprak olmaya mahkûm. Sen de yeşil ekinler gibiydin. Sonra kurudun. Hasat zamanı, acımasız bir orakla parçalandın, toz olup savruldun gittin. Topraklara belendin. Şimdi, mezarında yeşermekte olan bitkilere karışmış durumdasın. Üstünde biten otlarda arıyorum seni. Ancak yapraklardan bakmaktasın bana… Ne yazık ki sadece çiçeklerden gülümsemektesin.
Nasıl özledim seni, nasıl!..
Nerdesin?
***
Onur BİLGE
BiR ÇİFT
.................Ölüm
......................İki hece
Çifte kumrulardı
Hayatın bam telinde
Tam on beş kapı açıldı ansızın
Yedi kat göklerde
Yedisi solda
Sekizi sağda
Ortada
Kıldan ince saç teli
Çifte kumrulardı
Hayatın bal deminde
Biri uçtu bir gece
Defteri elinde
Gizlice
Ecele kuruluk saati duruk
Ölüm iki hece
Kalanın kanadı kırık
İçi buruk
Nicedir söylemez olmuş dili
Artık o bir deli
Sol elinde
Hiç kurumayan mendili
Şiir yazar
Ağıt yazar
Hasret yazar sağ eli
Onur BİLGE
Altının değerini sarraf bilir. :)
Sevgiler...
Onur BİLGE
Şimdi ben bu şiiri beğenmedim desem antoloji bana baştan başa bir kırmızı çizgi çekecek. Ama ne yapalım bayram bayram bayramda gitmiyor bu şiir işte. Neyseki Hüseyin beyin yorumu yetişmişte biraz günü kurtarmış.
bazi yazilar.. ehli vukuflar tarafindan.. degerlendirilip..
siirdir yada siir degildir diye tasnif edildikten sonra..
yazili olduklari kagitlar.. bir kismi.. dosYalanir..
bir kismi ise balYalanir..
sebeb..
sebebi sepeti su.. dosyalanir.. cunku siirdir.. gelecekte de okunmali.. yazili olarak muhafaza etmeli.. kusaktan kusaga aktarilmali..
balyalanir.. cunku.. kimseye hayri yoktur.. kagit israf edilmistir.. simdi balyalar halin de.. kagit fabrikasina geri gonderilip.. kaybolan vakit zaman.. israf edilen murekkebi geri kazanamasakta.. hic degilse kagidi kurtarmalidir..
gecmiste.. elektironik posta olmadigi zamanlar..
kagida mektup yazilir..
yine kagit olan.. zarflara konur..
zarfin tutkalli kismi.. dil ile hafifce yalanir..
zarfin buraya kapatilacak kismi kapatilip.. arka yuze alici adi adresesi yazilip.. sag ust koseye..
dil ile hafif yalanmis pul yapistirilip..
oyle gondderilirdi..
gecmisten gelen aliskanlik ile.. bszisi.. balYalanir.. sozcugu.. ayri ayri soylenorse..
bal yalanir.. seklin de algilayip..
siirin suzme kismini.. ehli vukuf degerlendirici.. siir ekspersizi tatti..
bir bolum ise.. kagit petekte kaldi..
bu bal tadilmali.. yalanmali seklin de algilar..
ha ha ha ne komik sey..
o yazinin.. o siir oldugu iddia edilen yazinin.. kendine hayri yok ki agiz da bal tadi biraksin..
balya.. balya makinasi adiverilen aleti makina ile..
hurdaya cikan kagidin.. slkistirilip.. preslenmesi..
bu pres isine balyalamak denir.. gercek bal ile ilgisi yoltur..
ben buradan.. ozellikle saf ve cahil vatandaslarimiza seslenme istiyorum..
bilmedikleri markalari almasinlar.. glikoz ve melas gibi urunleri bal adi alti satiyorlar.. kanmasinlar.. gercek siir sekerlesmez.. kristallesmez.. bin sene gecse bozulmaz.. kokarsa yag kokar.. asli ayrandir saygilar..
’Yansızlık’ ve ’yalnızlık’ tezleri, zamansız, geleneksel ve çağdaş felsefi çatışmanın bamteli. Üstad, bu çelişkinin şahsi şekil ve görüntüsünü şiirine mal etmiş, hem de nükteli bir örnek ile. Nedense, bana biraz da Samuel Beckett'ın ’Godot'u Beklerken’ (İngilizce: Waiting for Godot) adlı tiyatro piyesini hatırlattı. Kafa kaşıtan muazzam bir şiir. Kutlarım, selamlarımla.
efendim askin sirki mirki olmaz.. olsa bile surunsun demekle askin sirki surunmez..
lutfen mantikli makul sagduyulu dize olusturmuya gayret edelim..
ideoloji sonra gelsin.. muhakkak bir kesim sizi sahiplenir.. edebiyatta isler boyle yurur.. ama once siir..
bu vesile ile ecnebi taragi ile sac taramaya calisir.. sonet monet..
olur..
sanat olamaz.. calismanizda ki emege istinaden.. saygi sunar..
oldunuzse gani rahmet.. sag iseniz selamet dilerim.. mutesekkirim secki sebeb.. saygilar..
Bu şiir ile ilgili 8 tane yorum bulunmakta