Yanına sokuldu usulca ve başını göğsüne yasladı.
Uzun bir süre birlikte öylece kaldılar.
Küçük bir çocuk gibi kollarının altına girmişti.
Bir yandan onun başını okşuyor, bir yandan da saçlarından gelen çiçeksi kokuyu içine çekiyordu. Yasemin, papatya ya da ıhlamur gibi bir kaç beyaz renkli çiçeğin birbirine karışarak daha da güçlenmiş karışımını andırıyordu duyduğu. Sık dalgalı saçları ise pırıl pırıl ve upuzundu. Omuzlarına dökülürken, yükseklerden aşağıya akan bir nehirin zaptedilmesi imkansız vahşiliğini sergiliyordu adeta.
Arasıra da onun kalbinin atışını hissediyordu. Dikkatle dinlediğinde vuruş sesleri yumuşak ve çok derinden geliyordu. Sanki onun kalbi kendi kalbinin atışlarıyla eşzamanlı bir ritm içindeydi. Aynı anda ve aynı aralıklarla atıyordu her ikisi de.
Ve o, iki eliyle onun sol elini sıkı sıkı tutuyordu.
Kelimeler yerine suskunluğun daha iyi ifade edebileceği, alabildiğine hüzünlü bir temastı bu. Göğsüne yaslamış olduğu yüzüne düşen saçını parmağıyla kaldırdı; gözlerini kapatmış olduğunu gördü.
tuzak ev,dilsiz baba,yenik anne...
İşte hepsi bu...
Hayallerini yak,evi ısıt.
Gideceğin en büyük oda arka odan.
İçerden sesleri geliyor annenle babanın,