bütün bedenim bir çam dalı gibi çıtırdayarak
yanmaya razıydı
aşk adına
göze aldığım ateş bunun yanında hiç
cehenneme düşmedim
cehennem içimdeydi
bu çığlıkta
bu kalbin atışında
aşk içinde eridim
kıvamı ateşti her şeyin
nereye bakılsa
her yan zifiri duman
ruhumda kızılca kıyamet
tonlarca ağrı
tonlarca sancı
güneş tam doğdu-doğacak derken
ihtilal cehenneminden gelen ateşlerle ışıdı yüreğim
güneşten daha erken
sonrası bildik yangınlar
canım çok yandı
çok kötü yandı
zandı
yanılgıydı
ne de olsa aklım başımda değildi
al, dedim Allah’ım
bu aklı bu baştan al ki
büyük bir unutmak ver ki bana
unutmanın içinde her şey olsun
içimde mevzilenmiş
öyle bir aşkın pençesine düştüm ki
bütün düşlerim aşk ateşi
sır gibi
sadece derin bir soluk gibi
ya da bir çay içimi belki
yüreğime bir şarjör mermi boşalmış gibi
belki atılmamış bir çığlık gibi
içimde bekleyen
sessizlik gibi belki
sanki bir tiyatro sahnesi
herkes kendi rolünde
yanan kim
yandıran kim
bir de toprak
soğuk, karanlık, kasavetli
sonrası yalnızca bir nakarat işte
eski sazlara yeni sözlerin nağme diye yazıldığı
avcıların ceylanları vurduğu
ağustos günleri
en güzel aşkların söylendiği
hep en güzel şiirlerin yazıldığı vakitler
oysa gök kubbenin altında hiçbir şey değişmedi
oysa kaldırımlarıyla sarmaş dolaş gecelerdi
yürekleri teslim alan kentlere yazgılıydı leylam
arzuların inzivasında başımda duman
edilen yeminlerin şakağında kar
şafaklar sökmeden evvel
hep önden gidenlerdi
en güzel hayaller
özlemlerimi yitirdiğim yerde
düşler eskimiş
gülüşler solmuş
gecelerin ilmeğine sır ortağı oldum
ayrılığa gazel yazan aşıklar gibi
hep aşk badeleri yudumladım
sabahlara deyin
maviden başka renk
girmedi hiç aklıma
yelken açtı gözlerim denizlere
dalgalandım
hiç durulmamacasına
dalgalandı ay ışığı
kentin ihtiyar ağaçlarına ayazlar düştü
ayak izlerinde demlenen gizemli rüzgara karşı
söylendi her söz
cümleler devrildi deruni yalnızlıklara
köhnemiş sancılar dindirildi
gök kubbenin altında aktı zaman
dolunayların puslu ışığında ketenleşti düşünceler
durmadı
dinlenmedi hiç
bekledim ki sona varmadan son mola yerinde
firar etmiş müebbet suçlular gibi
uzak durdum dünden kalma dalgalardan
hep aynı yosundan
deniz kokusundan
acılı öyküler gibi
süzüldü damarlarımda çığlık çığlık
çıkıp gitti uzaklara
ne zaman, ne kadar
bahaneler lazım mesela
sadrımdaki kimdi
kim kimdi
alacakaranlıkta bir kör dövüşe tutulmuş
biçim biçimdi lodoslar
ağlıyordu sahilde
koyu lacivert renkler düşüyordu bir bir
yanık kokuyordu içim
evvel baharlarıma sarı yapraklarla dökülüyordu artık
renkler soluyordu
kaybedilenleri aramak
bulmak kalıyordu bana
avluda bir kara çelenk
taziyeleri kabul ediyordum
ağla ki ey yüreğim
beyza bulutlarım yas tutsun
sonra bir korku bağlanmış gözlerime
gözlerimde ışığın yakıcı kamaşması
şekillerde manalar gibi birbirine karışmış
oysa duyduğum her ses
ayak diredi
içimde ateş üstüne ateş kaynarken
bütün zamanların dışında olmalıydı
o ilk adım
girmeliydi kapımdan içeri
titrerken yüreği
yeni doğmuş güneş gibi
bütün tenha sokaklara
işte şimdi
hemen şimdi
sevmeye yeniden başlamalıydım
eski bir şarkının nakaratına sığdırılmış sözlerle
işte şimdi
biçimden biçime giriyor içimdeki ateş örtüsü
gözleri alev
busesi alev alev
gönülden alevlenmiş
her şey
redfer
Kayıt Tarihi : 19.12.2022 15:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!