İnsanın yaratılışı, yalnızca Allah'a kulluk ve O'na güven üzerine temellenmiştir. Allah, her şeyin yaratıcısıdır ve tüm varlıkların varlığını devam ettirmesi, yalnızca O'nun dilemesine bağlıdır. Şifayı, rızkı, sevinci ve hüznü veren yalnızca Allah’tır. O’nun dışında hiçbir varlık, kendi başına bir güce, kudrete veya iradeye sahip değildir. İnsanlar, bu hakikati unutarak Allah’tan başkasına yönelip güven duyduklarında büyük bir sapkınlık olan şirk batağına düşerler. Kur'an-ı Kerim'de şirk, insanı hem dünyada hem de ahirette felakete sürükleyen en büyük günah olarak tanımlanır. Şirk, Allah’a ait olan kudret, irade ve hükümranlığı başka varlıklara atfetmek veya Allah ile birlikte başkalarına güvenmek anlamına gelir. Bu durum, insanların Allah’tan başkasından yardım dilemesi, Allah’ın dışında aracılara veya sebeplere dayanması ile ortaya çıkar. Yasin Suresi'nde bu sapkınlık şu şekilde ifade edilmiştir:
"Yardım görürler umuduyla, Allah’tan başka ilahlar edindiler. Onların (o ilahların) kendilerine yardım etmeye güçleri yetmez; oysa kendileri onlar için hazır bulundurulmuş askerlerdir." (Yasin Suresi, 74-75)
Bu ayet, insanların kendilerine bile yardım etmeye güç yetiremeyen varlıklara bel bağlayarak nasıl bir yanılgıya düştüklerini açıkça ortaya koyar. Allah, insanların yalnızca Kendisine yönelmelerini ve yalnızca O’ndan yardım dilemelerini emretmiştir. Allah'tan başkasına güvenenlerin bu dünyadaki hayatları horluk ve aşağılanma içinde geçer; ahirette ise daha şiddetli ve ebedi bir azapla karşılaşırlar. Kur'an’da, Allah’ın dışında yardım istenen varlıkların ne kadar aciz oldukları pek çok ayette dile getirilmiştir. Hac Suresi'nde bu gerçek şöyle açıklanır:
"Ey insanlar, size bir örnek verildi; şimdi onu dinleyin. Sizin, Allah'ın dışında tapmakta olduklarınız hepsi bunun için bir araya gelseler dahi gerçekten bir sinek bile yaratamazlar. Eğer sinek onlardan bir şey kapacak olsa, bunu da ondan geri alamazlar. İsteyen de güçsüz, istenen de." (Hac Suresi, 73)
Bu ayet, insanların Allah dışında yardım bekledikleri varlıkların ne kadar güçsüz ve yardıma muhtaç olduklarını en açık şekilde ifade etmektedir. Öyle ki, bir sineği bile yaratamayan, hatta sineğin kendilerinden aldığı bir şeyi geri almaya bile gücü yetmeyen varlıklara güvenmek, insanın büyük bir gaflete düştüğünü gösterir. Allah’tan başkasına güvenmenin, insanı hem dünyada hem de ahirette nasıl bir sonuca götüreceği Kehf Suresi'nde şöyle ifade edilmiştir:
"Onun ürünleri (afetlerle) kuşatılıverdi. Artık o, uğrunda harcadıklarına karşı avuçlarını (esefle) oğuşturuyordu. O (bağın) çardakları yıkılmış durumdaydı, kendisi de şöyle diyordu: ‘Keşke Rabbime hiç kimseyi ortak koşmasaydım.’" (Kehf Suresi, 42-43)
Şirke düşenler, dünyada Allah’ın rahmetinden mahrum kalır ve güvendikleri her şey birer birer yok olur. Ahirette ise bu kişiler, sonsuz bir azaba uğrayacaklardır. Allah, Şuara Suresi’nde şöyle buyurur:
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta