Sevgilim ölüm mü düşlerine giren
Can pazarında tırpanlanırken ömrümüz?
Şehremini’de uyandım
Bacalar tütmeden önce
Dar sokağın en eski dilencisi yola koyulmadan
Yağmur boyunca, damları akan eski kondular
(ki kışın soba borularına teneke eklenir)
Bunca yoksulluğa dayatır göğsünü, direnir
Süleymaniye minareleri
Ölüm sessizliğiydi Şehremini’de sabah
Bir kız intihar ediyordu telefon kulübesinde
Güvercinler de susmuştu kırık gagalarıyla saçaklarda
Kekik kokusu geliyordu dağlardan
Damıtılmış sevdalardan öte
Kimliğimi yitirmiştim, kimi arıyordum
Ve böylece unutulmuş bir deniz kenarında
Eski fotoğraflar
Gibi ansızın karşıma çıkan
Bir acı gülümseyiş
Parantez içine alınmış bütün sokaklar
Ve kül rengi bakışları mavi güvercinlerin
Seni bir şafakta mı aramaktadır
Ölülerin ardından borazancıların ağıtları
Ve dalıp dalıp gitmesi bir nehirde kağıt kayıkların
Bir kadın kendini doğuruyor Maveraunnehir’de
Aryosa dinlemektedir köşedeki balıkçı
Ve sabrına arz eden bir şair katlederken kendini
Bulvarda
Bir yunusun mavi çırpınışlarını görüyorum
akvaryumda
dağ yamaçlarında uçuşuyor kelebekler
kilim deseni kanatlarıyla
kayalara çarpan dalgaların inci güzelliğinde
ve bütün bu olup bitenleri neden görmezsin
ey ÖZLEMlerini iptal eden uçarı çocuk
/ Ansızın bir telefon sesi sıyırırken düşünceleri... Hiç bitmeyen senfonileri çıkıyor karşıma Schubert’in eski sokaklarda. Artık ne kekik kokusu geliyor burnuma ne de damıtılmış sevdaları düşünüyorum. Kuğuların dansını imgeliyorum Nil Nehri boyunca. Ve kızların tülbent işlemelerindeki yorgunluğunu.
Bir gök gürültüsü bir sağanak
Ve her ne kadar yağsa da yağmur
Okyanusa faydası olmaz bunu biliyorum
İyi ki biliyorum
Bakire Meryem, bir oğlanın dudaklarını
Yapıştırmış kalçalarına
Bu yüzden, mezarlıkta son içtiği şaraptan
Yatalak olmuş Adem
Samanlar tutuşmuş öfkesinden
Ve zaman bir vişne dalına asmış kendini...
Karanlık uyuklayınca geldi piyonların ayakları
Ne saka kuşlarının ötüşleri kaldı cam kırıklarında
Ne de işgalci bir sevda kaldı gerilerde
Bir maestro yarı açık gözlerle rüyadaydı yalnızca
Ve gittikçe bir labirent oluştu darağaçlarında
Öfkemin meyvalarıyla beslendim
Nefretin çığlıklarınıda boğmadım içimde
Neyleyim hiç bir istasyonda durmayan trene binmişim
Çünkü kuşkulu bir şafak değildir yolumuz
Hem ne kadar uğrarsak istasyonlara
O kadar çok rastlanır ölüme
Acılardan kurtar kendini
Tarihtir çünkü yoksulluğumuzun adı
Ölüme indirimli bilette kalmamış
Tanrılarda yok çünkü Şehremini’nde
Kışlık karaltıydı günlerin rengi geldiğim yerde
Geri dönmemek için batırdım bütün gemilerimi
Kibrit çöpünden bir evim vardı ona sığınmıştım. Konuşsam. Sussam. Beni dinlese de bir gün beni dinlemediğini anladım. İyi ki anladım. Ve onu kendi parçası olan bir başka kibrit çöpüyle ateşe verdim. Şimdi ne kibrit çöpünden evim ne de çingene sevişmelerim kaldı geride... artık mutlu olmaktan utanmıyor pelin otları...
Kimliğimi yitirmiştim kimi arıyordum
Bir yaradan çıktım yola
Dağa vurdum taşa vurdum kendimi
Düşe vurdum aşa vurdum kendimi
Bir de baktım ki sulara gölge düşmüş
Bir orman yanmış uyuyan ağaçlardan
Kışa vurdum kendimi
Bir gittim uzak gittim tez gittim
Kasketimde ateş vardı güz gittim
Bir de baktım ki akşam olmada
Dönmedim hemen geriye
Yüzümü tazeledim
Nerede kaldıysak oradan başlayalım şarkılarımıza. Ne at kestanesi bakışların ne de vişne çürüğü kurdalelerin hükmü kalmamıştır benim nazarımda... ipek böcekleri destanlar da söylemiyor artık... yeşili kadifeler ve oymalı tahta sandıklarda gizlenmiyor bakire kızların düşleri... ve dağ keçisi ve tavşan dudaklı kızlar kocası olacak tanrıyı aramaya çıkarken İsa’nın günah defterini imzalayacağını düşünmemiş olmalılar...
Düşün sevdalım
Fırtınadan önceki bulutları düşün
Irzına geçerken dokuz yaşındaki kızın muhammed
Beklemekteydi ağaç kovuğunda boş sayfalar
Ve böyle yazıldı bizim tarihimiz
Muhammed ten sonra kırk ikide
Tanığımdır Şehremini
Kimliksiz ve yasadışı sevdalarıma
Islık çalarak geçti yanı başımdan kurşun çekirdeği
Çelik mavisi bir gecede
Sen yoktun, ellerin yoktu
Sığamadım sesinin ıslaklığına
Neyleyim
Ben sevdamı ÖZLEMlemişim sevdalım
Barikatlar kurulmuş bu kente. Ve soytarılar cirit atıyor sabahın alacasında. Biliyorum. Bu kenttesin. Bir yağmur sonrası çalacaksın kapımı. İşte o zaman direngeç nehirlerim taşacak. Ve bu kenti yeniden yaşamayacağım. Yoncalar ve arsız otların bir anlamı olmayacak benim için. Çünkü sen varsın. Karanfilli odalarda sabahlara kadar sevişmek var. Daha şimdiden avuçlarımın terlediğini duyumsuyorum... biliyorsun ki sevdalım, tanrıyı baştan çıkarmış Meyem İsa’ya ihanet ederek ve ateşe vermiş kendini Tevrat...
Makul sebebim kaldı mı bu şehri terkketmemek için
Hükmü yok artık ayrılıkların ve hüznün
Bir bahar bekler beni bir başka şehirde
Saçaklarına güvercin konan sabrımın
Hüznüdür akşamüstleri ıslığıma takılan sevdanın
Gidiyorum artık
Orada kalsın sesinin kır çiçeği
İntihar taslakları değildir cebimde taşıdığım
ÖZLEMidir çınarların diplerinde oynaşan
Çekirgelerin
Bir dere kenarında uçuşuyor kelebekler
Kanatlarında sevda yüklü
Nereye gidiyorsunuz heyy
Boğazıma dolanan ilmik olmasın çığlıklarınız
Geçerli midir iptali aşkımın
O trenlerden sonra ben yokum
Geride kalan bir eski fotoğraftır şimdi
Oysa ne güzeldi kumsalda koşarken delicesine
Yarım ağızla bağıran martıların ardından
Bakışlarımızın rengini düşünmek
Bir kelebeğin kanatlarındaki sevinç mi görüntülerde
kalan
ya da bir dağ eteğinin yamaçlarındaki esrik
sevişmelerimiz mi
yarım bir ezgidir dudaklarımda tekrarladığım şimdi
oysa türkülerle büyümüş türkülerle beslenmişiz
bugüne dek
işte bundandır bu şehri terk edip gitmem
boz bulanık bir sevda ateşinde dağılıp gitse de hayat
terk edilmiş bir kasabanın kıyı şeridinde
karşılaşmak mümkündür yine de
bak o zaman martıların sevincine
nasıl da çığlık çığlığa
yaşlı bir çınar ağacının ardına gizlenen
nehrin yükselen ağıdını dinleriz
su kuşlarının öykülerini de anlatırız bir birbirimize
utanır güneş yüzünü göstermekten
başaklar sallanır sevincinden
saman sarısı yaprakların savrulup gittiği mevsimlerde
................
................
oysa şimdi çekip gitmeliyim bu şehirden
Mustafa SuphiKayıt Tarihi : 30.6.2002 04:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mustafa Suphi](https://www.antoloji.com/i/siir/2002/06/30/yalniz-ve-sonsuz.jpg)
Son zamanlarda okuduğum en güzel şiirlerinden birisi. Sıradışı,yalın,yoğun, derin, içten ve şairce.
Dizelerin sahibini kutlarım.
TÜM YORUMLAR (10)