Ramazan ayında sohbetler daha makbuldür belki, diye geçti aklımdan, biraz da böyle tanışır, koklaşır, selamlaşırız. Yakınlaşırız içtenliğimize…. Çalışmalarımda amacım, örneğin:
değerli Şairlerimizin değindiği gibi, ‘’şiiri oluşturan temel unsurlar konu, tema, biçim, dil ve anlatımdır.’’ özelliğine kendimi geliştirmeye bir taraftan; şu yenilediğim 'Ağladığımı Duydum' başlıklı şiirimden hatırladığım, Yüreğimi, aklımı veya gönlümü vatanıma ağladığımı duydum derken:
Elbette insan, tüm sağduyunun gerektirdiği ölçüde karşıdakini algılayabilmeli, bu durumda ancak ‘’gönlünün vatanıma ağladığını duydum’’ demeliydim,
ama ve hem de kişinin, hatta ilk etapta, ancak kendi kendini algılayabildiği kadarıyla anlayabilir diyebilmeye yüreği ısıttıktan sonra da ilerleme söz konusu olabiliyorsa, o zaman ‘’gönlümü vatanıma ağladığımı duydum’’ demeyi başarmalıyım …
Diğer taraftan: Kendini tanımak her çağda olduğu gibi, hâlâ günümüzün koşullarında da kimi olanaklar gerek gelişmeye, gerekse geliştirebilmeye kısıtlı kaldı… her bilim ve araştırma çalışmalarında bu konular hep yineden işleniyor. Denemeye aldığım vurgulara Türkçe’mizin olağanüstü yeterli esaslara dayandığı ile huzur veriyor bu özgün rahatlığında. Ama şu yenilediğim şiirimdeki ‘Yanık yayılıyor bağrımda kokusu’ ifadesinin sakarlığı çok kötüydü… bu yüzden de sözü edilen, haklı olarak zorlandıran bu ifade, beni de zorlandırmıştı;
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim