بسم الله
Yağmur Şarkısı
Gözlerin seher vakti, iki zeytin ormanı,
Veya Ay’ın kaçtığı, fırtınada iskele.
Gözlerinin gülüşü, cân verir Mesih gibi,
Yada taşı misâli, rahmet ve hayât verir.
Gözlerinde
Dans ediyor ışıklar, nehirde bir ay gibi
Güne vedâya gelen, boğazdaki martının,
Kanat çırpması gibi...
Sanki derinliklerinde, parıldayan bir yıldız,
Aniden kayboluyor,
Soğuk bir hüznün sisleri,
Yutuyorlar onları...
Gözleri Gülayşem’in, şafakta birer deniz
Akşamın, elleriyle üzerini örttüğü.
Onda kış sıcaklığı ve güzün ürpertisi
İçlerinde ölüm, doğum, karanlık ve ziyâ;
Uyanıyor rûhumda, ağlama titreyişi,
Ve semâları kucaklayan, vahşî bir neşe,
Ay’dan ürktüğü zamân, bir çocuk sessizliği!
Sanki bulut kuşağı: İçiyor susuzluğu
Damla damla eriyor ve yağdırıyor yağmur.....
Asmalar ülkesinde, kıkırdıyor çocuklar:
Yağmur şarkısı...
Gıdıkladı ağaçlarda, kuşların sessizliği...
Yağmur...
Yağmur...
Yağmur...
Akşam esnemeğe başladı, bulutlar hâlâ
Ağır gözyaşlarını dökmekteler...
Sanki dalmadan önce bir çocuk sayıklıyor:
-bir yıl önce;
uyanıp annesini bulamayınca, sorduğunda;
“yarından sonra” dönecek,
muhakkak dönecek, dediler!-
Arkadaşları, aralarında fısıldaştılar:
O, orada
Tepenin kenarında,
Ölüm uykusuna dalmış,
Toprak yiyor ve yağmur içiyor dediler;
Sanki hüzünlü bir balıkçı, topluyor ağlarını
Ve okuyor sulara ve kadere lanetler
Ve ayın battığı yerde dağıtıyor şarkılar.
Yağmur...
Yağmur...
Nasıl bir hüzün yayar, bilir misin yağmur?
Ve yağınca nasıl ağlar oluklar?
Ve garîp, nasıl hisseder kimsesizliğini?
Hiç bitmeyecek -dökülen kan!
ve karnı aç olanlar gibi,
aşk gibi, çocuk gibi, ölüm gibidir- Yağmur!...
Gözlerin tavâf ettiriyor, yanında yağmur
Boğaz dalgaları arasında, şimşekler siliyorlar
Kalbimin sâhilini, yıldız ve deniz kabuğu,
Sanki doğmağa çalışıyor
Gece ise üstüne, kandan çarşaf seriyor.
Boğaza bağırıyorum: “hey! boğaz,
inci ve mercan vereceksin bana!”
Bir inleme gibi
Geri gelir yankı:
“hey! boğaz, mercan vereceksin bana!”
Duyar gibiyim Anadolu’yu -biriktiriyor şimşekleri-
Ova ve dağlarda. Ve topluyor yıldırımı...
Hasan emmi, tâm düşlerken bereket bulduğunu
Esen kara rüzgâr,
Bırakmaz vâdide, Yörük’ten eser.
Duyar gibiyim kavakları, içiyorlar yağmur
Duyuyorum inleyen köyleri
Boğazdaki fırtına ve şimşekleri
Küreklerle, boğazlamağa çalışan göçmenleri
Söylüyorlar şarkılarını:
Yağmur...
Yağmur...
Yağmur...
Ve Anadolu’da kıtlık
Hasât günü, savuruyor ürünü
Doyuracak karga ve kuzgunu.
Tarlalarda dolaşan değirmen taşları
-etrâfını sarmış
memetler ve ahmetler- Öğütecek ambarları
Yağmur...
Yağmur...
Yağmur...
Göç gecesinde, ne çok döküldü: Gözyaşı
Ve sonra -ağladık diye ayıplanmamak için-
Kandırmağa çalıştık: Bunlar yaş değil, yağmur...
Yağmur...
Yağmur...
Biz henüz ufak birer çocukken, gökyüzünde
Toplanırdı bulutlar -kış aylarında-
Ve yağardı yağmur,
Ve her sene, nemli toprak göğerdiğinde
-hissederdik açlık-
Hiçbir yıl geçmez Anadolu’da, olmadan açlık.
Yağmur...
Yağmur...
Yağmur...
Yağmurun her damlasında
Kırmızı veya sarı çiçek yapraklarında
Aç ve çıplakların, her damla gözyaşında
Esir Türkmen’in dökülen her damla kanında
Hayât veren, genç yarının dünyâsında,
Yeni bir ümit gülümsemesi... Veya
Bir bebeğin ağzında yara olmuş anne memesi!...
Yağmur...
Yağmur...
Yağmur...
Yeşerecek Anadolu...
Yağarsa yağmur...
Mecidiyeköy, 11.06.01
Nemir EnverKayıt Tarihi : 20.6.2001 10:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!