minicik bir sinede yandıkça ağlayan tutkular
kaynayan bir yanardağ fokurtusunu andırırlar
saklıdırlar kalbin en derin dehlizlerinde
pişmanlıkla başlar nedamet vakitleri
harap kentlerden beyhude akarlar hayallere
hep bir arzu hep bir ihtiras dalgalanır durur
zindan karası sokakları hep hüzün yüklü
ümitleri kopup dağılır bir kızın
rahmet bulutları su taşır yüreğine
her yağmur damlası bir can
her sevgi tecellisi bir tılsım
mineli düşlere ilintili öyle bir saadet ki
tıpkı tuba kokulu aşklara benzer
her gece bir ruh ruhanilere karışır
alıp başını gider hiç kimseye sormadan
kar üstünden silip ayak izlerini
dolunay karanlığı aydınlatır deniz feneri aydınlığınca
dalgaların öfkesini salar kara dumanlı vapurların üstüne
levhi mahfuzda ezelden yazılmış
met ve cezrin verdiği her himaye belgesi
her sabah üstü nakışlı cennet rengine dönüşür
hurma çekirdeğinin sırtında ki bir noktacık misali
bir hayat yanaşır bir annenin en mahrem anlarına
şafaklarından doğar en helal alın teri
kader hakimiyetindeki topraklar dörtnala akınlara karşı
imparatorluğu ihanet ordusuyla hezimete uğramış
yakuttan saraylar kör şeytana teslim
masum görünümlü zorbalıklar bu arenada mubah
vahşi aslanlara parçalatılır bizzat
tenlerden sızan kan kokusu baş döndürür
sanki kırmızı şarap akar cehennem vadisine
madem Allahtan başka hiçbir mahluka şükür yok
izzet gerdanına asılmış alev görünümlü bir soluk
o zaman Sultan Süleyman’ın tahtı önemsiz
o zaman azb-u cenebe geri dönmek var
nedamet pınarlarında arınarak yeniden
yeniden dirilip toz duman cennete koşarak
redfer
İlyas KaplanKayıt Tarihi : 25.1.2018 15:55:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!