Sisli bir yalnızlık gibidir ölüm...
Bilinmeyenin içinde tek başına yitmek, kaybolmak...
Ve yeniden doğmak şairin dilinde...
Pir-ü pak, taptaze, dipdiri…
Ölmek hangi hesabı sonuçlandırıyor, düşündün mü hiç? O ki doğumdan önce de vardı. Ondan geldik; ona gideriz hepimiz. Ah bu korkularımız! İntihardan ne sık söz ederiz. Yaşamaktan ürktüğümüz için midir dersin? Yenilgiler cehenneminde yanmaktan korktuğumuzdandır belki. Birileri gerçekleştirmiş diye ne çok kıskanırız onları. Ama yapılmaz... Yapamayız. Bu yüzden de söze ve sözün anası şiire dokunur ellerimiz.
Sen kırık ötüşler bırakırsın evrene...
Bizler, 'söz'lenir ve söyleriz...
Bu kış yaşamdan yine ayrı düştün. Ne kadar da benzemiyoruz birbirimize. Benim bir eşim var; senin yok. Onu arıyorsun sabahları balkona astığın çığlıklarla... Bense suskunluğumda, yaradılış anında vaat edilmiş olan sözümü... Susmak da bir tür konuşmaktır, biliyor musun? Şakımayı öğrenemedin lakin bağırarak bir ün bırakıyorsun sonsuza. Ben, içimin boşluğuna saldığım sözcüklerle anlatıyorum meramımı... Ölümü, hayatı, aşkı ve sevda karası hüzünleri “söz”lüyorum oradaki 'ben'lerle. İpine tutunduğum bir uçurum var. Sen görmüyorsun. İniyor çıkıyorum durmadan. İniyor, çıkıyorum… İnan ellerim kanıyor ama yılmıyorum. Kimi gün bir dağ ateşinde yanmayı seçiyorum. Küllerden yine yaratmak için kendimi...
Anlamazsın sen. Sana ölüm, kalbin durması demek... Açlıktan, sayrılıktan; belki de vicdansız bir kedinin pençelerinde inleyerek... Hayattan kopardığın anlam, yalnızca eylem ile sınırlı. Veya eylemsizlikle... Hâlbuki yazan kişi eylemsiz de anlamlayabilir, özüyle anlamlandığı gibi... Gördün mü, ne kadar farklıyız!
En fazla kaç boyutta yolculuk edebilirsin? Üç, dört, beş? Ruhumun koyaklarında dolaşırken, “ödünç alınmış büyülü âlemlerde, ‘n’ sayıda boyuta hükmediyorum” diye övünsem şimdi, darılır mısın? Gidilmemiş göç yolların var senin, sıcak ülkelere uzanan katar katar özlemlerin... Beni sorma hiç. Asırlarca önce evcilleştim. Evcilleştirdiler ve sözü keşfettim böylece. Diğer kuşlardan farklıyız biz. Göçemediğimiz sürece mekânsal kısıtlanmalar, iç yolculuklar aracılığıyla özlemlerin patlamasına neden olur.
Sen haykırırsın, ben söylerim…
Biraz dert yansam, dinler misin? Âdemoğlu sözün değerini bilmiyor artık. Yaşam ve ölümün iç içe’liğini… Neden içimizde intihar ettiğimizi bıkmaksızın ve neden her satır ve mısra ile ana rahmine geri dönüp, orada bir kez daha yunup yıkanmak istediğimizi… Dışa vurdular çünkü. Hemen hepsi dışa vurdu. O denli berbat evcilleştiler ki, safi “dış” oldular! Hasreti, ayrılığı, sevdayı unutmuş gibi görünüyorlar. Şairin ölüm özlemini de bilmiyor onlar. İnsana dair ne varsa külliyen unutuldu…
Üzülüyorum yaban kumrusu. Zarf ile mazruf birbirine karıştı epeydir. İzlediklerinden utanır oldu sözüm. Ve sol yanım budanıyor gün geçtikçe. Hiç değilse bunu anlayabilirsin. Evrensel bir duygudur. Eşini kaybettiğinde hissettiğin acıdan farkı yok inan.
Örselenmiş yüreğimi sana bağışladım. Anlat bana şimdi, bu yarayı nasıl kanayacağım?
..............................
-(S’İMGE Kültür Edebiyat Seçkisi: Mart – Nisan Sayısı – 2006)
-(http://borgesdefteri.blogspot.com/)
-(http://blogcu.com/nimo/)
Kayıt Tarihi : 24.3.2006 12:43:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Naime Erlaçin](https://www.antoloji.com/i/siir/2006/03/24/yaban-kumrusu-duz-yazi.jpg)
Olayın özeti budur...
Ölümü anlayanlar belki de hayatın sırrını çözmüş olanlardır kimbilir...
Bir defa da dergiden okumak büyük keyif olacak benim için:)))
Tebrikler ve sevgiler...
''Hasreti, ayrılığı, sevdayı unutturmayan'' kaleminize saygılarımla...
Şiir tadında günlerde kalın.
saygımla...
Çok büyük bir yürek bağışlamışsınız Değerli Erlaçin.Verdiğiniz insana ne mutlu.
Kaleminiz hiç susmasın.
Kutlarım.
En fazla kaç boyutta yolculuk edebilirsin? Üç, dört, beş? Ruhumun koyaklarında dolaşırken, “ödünç alınmış büyülü âlemlerde, ‘n’ sayıda boyuta hükmediyorum” diye övünsem şimdi, darılır mısın? Gidilmemiş göç yolların var senin, sıcak ülkelere uzanan katar katar özlemlerin... Beni sorma hiç. Asırlarca önce evcilleştim. Evcilleştirdiler ve sözü keşfettim böylece. Diğer kuşlardan farklıyız biz. Göçemediğimiz sürece mekânsal kısıtlanmalar, iç yolculuklar aracılığıyla özlemlerin patlamasına neden olur.
Sen haykırırsın, ben söylerim…
Üzülüyorum yaban kumrusu. Zarf ile mazruf birbirine karıştı epeydir. İzlediklerinden utanır oldu sözüm. Ve sol yanım budanıyor gün geçtikçe. Hiç değilse bunu anlayabilirsin. Evrensel bir duygudur. Eşini kaybettiğinde hissettiğin acıdan farkı yok inan.
Örselenmiş yüreğimi sana bağışladım. Anlat bana şimdi, bu yarayı nasıl kanayacağım?
Beni bana okumuş....içimden geçenleri kaleme almış gibisiniz........sonsuz boyutlu bir yolculuk yaptım döndüm dizelerinizde.
Değerli paylaşımlarınız için ,teşekkürler sn.Erlaçin
Saygılarımla
TÜM YORUMLAR (5)