Canıma hançer ol,geceme siyah...
Beter ol,duman ol,at...eş ol da...
Külün savurmaya rüzgarın olayım...
Kavuşmak yok, titreme boşa
Yaralarına tuz,acına biber...
Yan,işte! Kana!
Dili dışarda
Salyalı hayalleri
Aşk diye etiketleyip
Kaç bahaya tezgaha sürsen
Yüzde kaç kar ile
Dönersin şu fırıldak köşeyi...
Gece artığı sabahlardayım
Senli gülüşlerle uyanırım güne
Burnunun ucu burnuma değince
Büyüsüne kapılırım en mavi sevdaların
Oturup dalarım buğulu gözlerine
Sanki bin yıl yaşanmışlığım...
Flu bir ülkenin dinamik çocukları
Koltuk altına sıkıştırılmış dinamit uykular
Ve hangi yöne dönse kalbim elimde patlar
Ağrı eşiğim çoktan aşılmış
Sınırları kan sızdırıyor aklımın
Gülüşün kayarken avuçlarımdan,tutamadım...
Bir şiirlik ter olacak,birikeceksin.. şakaklarımda...
Bu kadar nemi kaldıramayacak İstanbul’un bedeni
Bunalacaksın… neşesi kaçmış bu kentten
Adsız sabahlara gebe,
Gecelerden arta kalan
Kaldır hüzünlü başını
Ağlamak kadar güzel gözlerinle bak bana
Ekmeğinin katığı olsun nefesim
Başına vurduğun soğan gibi aziz
Gözlerin yaşarsa da vazgeçme benden..
Kanadığın yerden gel...aç kapıları
Münzevi İhtiraslar
Münzevi ihtiraslar doğuruyor günler
Kırık dökük kentler
Avuçlara sığmaz oluyor bu mevsim
Başlangıcı hiç olmayan
Doldur!
Bir kadeh daha savuralım aklın zembereğine
Kırılmış beli zamanın nasılsa
Akrebin ve yelkovanın mecalsiz demi
En hoyrat anında ketum ağlayışların
Bir daha... Bir daha sürelim kalemin namlusuna
Ceplerim boş...
Yüreğim boş...
Sersefilim,gölgesiz..
Mey üfleyen bir dudağa
İç çeker iç seslerim
Dingin ruhlar içindeyiz...
Sahili okşayan uslu dalgalar kıyısında
Yalnız bir sigara dumanı kadar cazip hüzün...
Süzgün bakışlarla düştün hayalime,
Ufka takılıp kalmış gözlerin..
Böyle sabit duruşu ondan,
İçinden ne geliyorsa onu de,ustam. :))