HEVES HEPSİ HEVES
Sözünü ettiğim o aralık tam olarak 1982-83 yılları arasını kerteriz alıyor.. Yani 20 ye bastığım ve 21 olduğum yaş aralığım. Tam tarifi her şeyin yerle bir edildiği bir 'yıkım yılı' olduğudur ve bilinç altı yapı taşlarımın tek tek yerinden oynatılarak yerlerini şimdiki hayatımı oluşturacak şekilde yepyeni gıcır gıcır ve renkli sinemaskop karo mozaik taşlarıyla bezenmeye başlanmış oluşunun yılı. Bu aralığı bilmeyen nasıl yaşandığına tanıklık etmeyenler için önerim bir tür antikite restaurasyonunu canlandırmalarıdır gözlerinde. Sanırım yazıya duyduğum bu tutkuyu o zaman daha iyi anlayacaklar. Tabii ilerde ben de anlatabilirim. Yine bir cesaret bir gün ayrıntısına girebilirim ancak şimdi değil. No not yet! Hem bakarsınız ilerde, sadece o anların ayrıntılarılarını ele alan başlı başına bambaşka bir roman da okuyabilirsiniz benden. Neyse.
Hayatımın bugünkü mimarisi kendi ellerimle yeniden yapılandırılıp yükseltilmesi, profiliminin de sıfırdan kütleleştirilmesi gerekti yine kendi ellerimle. Bu da bende mimariye ve heykeltraşlığa ilgi uyandırdı dahası yazı sanatına kaydırdı ilgimi. Diplomam oyunculuk sanatıydı ama ve işte Ren Kışı dedikleri ve en zorlu yol sahneleri burda başlıyor... bu yolda... bu -y- ayrım noktasına gelene değin de hiç farkettirmeden girişmiş olduğum Karlar Kralıyla olan mücadelemin hikayesi başlıyor.
En yakını yazıydı kokmaz bulaşmaz, tam bireysel tam özgürlük alanı olan yazı. O günlerden bu günlere yazmak için uyanılıyor, yazmak için yenilip içiliyor adeta yazmak için nefes alınır hale geliniyor ve böylelikle, yazıyla yaşarken beni ayakta tutan yaşatan kaynağa dönüyoruz... yazıya ve yazgıya. Ayırt etmeksizin kendiliğinden oluşan tüm duygularımı her gün bu kapta biriktiriyorum, doldukça konuşkan bir beyne dönüştüğünü fark ediyorum. Bu kap tarafsız, yargısız, infazsız, her zaman dinlemeye hazır ve nazır bu tertemiz sayfalar olmasa sanırım ben diye birşeyden söz edilemezdi. Hem bütün cerehatini de emiyor yapmış olduğum estetiğin dikiş yerlerinin. Yarığı ya da yarayı bir güzel mes ediyor.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta