VURUN TÖREYE Mİ, VURUN KAHPEYE Mİ?
—İnsan yaratılışından bu yana, birlikte yaşayabilmek için ilişkilerini bir takım kurallara bağlayarak huzurlu yaşamaya çalışmıştır. Bu yetmemiş, Tanrı tarafından gönderilen Elçiler ve Kitaplarla kurallar konulmuştur. Binlerce uyarıcı gönderilmesine rağmen yine insanlar ıslah edilememiş, haksızlıklar, namussuzluklar, vahşetler devam etmiştir. İnsanın yaşamı çeşitlendikçe, suçun çeşidi de artmış, yeni kurallara ihtiyaç duyulmuştur.
— İşte bu kuralların yazılı olan kısmına YASA, yazılı olmayanlarına TÖRE diyoruz. Törelerin, halk arasında yazılı olan yasalardan daha etkili yaptırım gücü olduğunu görmekteyiz. Aslında yasalar dahi kaynağını Törelerden alırlar. Ulusları, toplumları birbirinden ayıran kültür öğelerinden biri de TÖRELERDİR. Ulusların Töre, bir başka deyişle Örf-Adetleri de birbirinden farklıdır.
—Türklerde Misafirperverlik, Namus anlayışı, Karşılıksız verebilmek, Büyüklere saygı, Küçüklere sevgi, Güvenirlilik, Sözünde durma, Kıskançlık, Bekaret, Ahde vefa gibi öğeler, öne çıkan önemli Törelerden sayılırlar. İnsan hayatının her alanında Töreler karşımıza çıkar. Töresiz olunmaz, Töresiz yaşanmaz. Töreler yoksa; Kural da yoktur, Töreler yoksa; Kimlik de yoktur, Kimlik yoksa; Millet de yoktur, Aile yoktur, Fert de yoktur. Töreler bir günde oluşmaz, asırlarca deneyimden sonra toplum hayatına girer ve topluma yön verirler. İslam Dini dahi, Kitap ve Sünnetten sonra “İcma-ı Ümmet’e” başvurulmasını emreder. İşte “İcma-ı Ümmet”; toplumun üzerinde anlaştığı uygulamalardır ki; hem İnançtan hem Törelerden beslenir. Aynı zamanda Ümmetin üzerinde birleştiği kararlar da yine töreyi teşkil ederler. Bu nedenle Törelerin kutsallık yanı da vardır. Çünkü kaynağını inançtan da alırlar. Onun için her aklına esen Törelere saldıramaz ve hakaret edemez. Töresizler derhal Karşısında Törecileri bulular. Ama ne yazık ki, Törecilere topyekün saldırı devam ederken Tereciler(ot takımı) revaçtadır.
—Batı toplumlarında ENSEST EVLİLİK(aile içi evlilik; bacı-kardeş evliliği, baba-kız evliliği, anne-oğul evliliği) normal karşılanan Törelerdendir. Homoseksüellik ve erkeğin erkekle evlenmesi gayet normal karşılanır. Alman Erkeğinin yanında karısını öpmeniz, karısını beğendiğiniz anlamına gelir ve erkek size teşekkür eder. Gurani(Kürt Türkleri) ve Turani(Türkler) ler’de aile içi(ensest) evliliğe asla rastlanamaz. Anadolu’da nadiren rastlanan “aile içi evlilik” yapanların kökenini araştırırsak, Türk olmadıklarını görürüz.
—İran-Pers toplumunda; “ay halinde” kadına ters taraftan yanaşmak gayet normal karşılanır ve Hadis kitabı olarak saydıkları Humeyni’nin kitaplarında bu durum dinen mubah sayılır*. Saatlik, günlük, haftalık, aylık, senelik “mute nikahı”(para karşılığında geçici evlilik demektir) adı verdikleri dini nikahları vardır.
__Yine Almanlarda toplum içinde sesli olarak gaz çıkarmak ayıp sayılmadığı gibi, daha yanınızdaki size “yarasın” der. Anne-Baba-Oğul Kız, Nine-Dede, Birinci Dünya savaşındaki çakaralmazlar gibi “tang, tung, çaf, çuf, pıs” gibi seslerle biribirlerini şereflendirirler. Onlara göre tam tersine geğirmek ayıptır. Ağzından yellenmiş gibi kabul eder ve ayıplarlar. Türklerde tam tersine geğirirken; “yarasın” derler, yellenirken ayıplanırlar. Hapşırırken; “çok yaşa” denilir. Türklerde yemekten sonra diş kurcalama normal karşılanırken, Almanlarda ayıplanır. Türkler birbirlerine “hal-hatır” sorarken; “çoluk çocuk nasıl” derler. Bu durum Almanların çok tuhafına gider. “Bu Türkler var ya; birbirlerine “hal-hatır” sorduktan sonra “çoluk çocuk nasıl” diye soruyorlar, ne tuhaf şey” derler. Çünkü Almanlarda Anne-Baba tek yaşar, çocuk 18 yaşından sonra evden ayrılır kendi başının çaresine bakar. Yani Aile denen bir müessese yoktur. Türklerin Sigortası, Can Simidi Ailesidir. İşte bütün saldırıların altında bu “Aile Çatısını çökertmek” yatmaktadır. Aile çökerse, Millet de çöker, Devlet de çöker.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
batı ve doğu
karanlık ve ışık kadar bariz farklı..
çaresiz
ya karanlık boğacak ışığı
ya ışık saracak her yanı..
baki selam ve muhabbetler.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta