Şunun şurası, ne kaldı şafağa,
Gece biter de, kar yağar şakağa.
Bu koşuşturma, doyumsuzluk niye,
İşte sinsice, dönüyor saniye.
Bir akasya ağacı vardı çocukluğumda,
Bahar gelince beyaz gelin duvağı gibi açardı,
Oyunlarımızın molasında ak akasya yerdik.
Biz çocuktuk ve bugün kü gibi kirli değildi hiçbir şey.
Yiyeceğimiz bisküvi, içeceğimiz gazozdu,
Günler bulutlu geçer, isteksiz ve umutsuz geçer,
Sessizliğe bürünür içlerde ki acı çığlıklar.
Asırlık çınarlar nedendir hayatlarından bezer,
Sormasan da anlatır yüzlerindeki kırışıklar.
Her köşede sessizce bir tarih kitabı oturur,
Bir ardıç ağacıydım,
Kestiler,
Gurbete götürdüler,
Yardılar karnımı,
Oydular içimi.
Ben bir çocuk olsam,
Alacakaranlıkta uyansam,
Bayramlıklarımı giyinsem,
Fiyakalı bir yürüyüşle,
Bayram namazından çıkan,
Babamın elinden tutsam,
Görmek istemesekde,
Tapalasakda kulaklarımızı,
Sokakta yaşayan,
Hikayesi var binlerce hayatın,
Sıcak evimizde,
Gömüldüğümüzde koltuğumuza,
Gelin kalplerimiz bir olsun,
Hayatımız sevgiyle dolsun,
Gönül hırkasını yamayıpta,
Giyen dostlara selam olsun.
Muhabbetimiz daim olsun,
Topraktan daha güzel bir şey var mı şu dünyada,
Hani iki nokta işaretlersin yere başlangıç ve son.
Birleştirirsin sonra, bu çizgi hayatımızdır.
Topraktan gelip toprağa giden bir ömür.
Ağaçlar ne kadar güzeldir bir o kadar da faydalı,
Dünya zindanında çaresizseniz,
Gönül bahçesinde çare sizsiniz,
Sultanın önünde kimsesizseniz,
Yarin bahçesinde kimse sizsiniz,
Hep beraber girmedik mi bir bir sıraya?
Dünya denen fani pencereden bakmaya.
Yaşlı dünya gün geçtikçe sağırlaşıyor,
Nefes sayılı gittikçe ağırlaşıyor.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!