Bir ıssızlığa gömülür gecenin dilsiz dudakları,
Göğün paslanmış yıldızları düşer omuzlarıma,
Bir zamanlar parlayan o yıldızlar,
Şimdi boşlukta savruluyor, soğuk ve anlamsız,
Sanki içimdeki sessiz vesveseyi dinliyorlar.
Ruhum bir mecnun gibi düşer yollara,
Bir Leyla’nın izi bile yok, hiçbir köşe, hiçbir kıvrımda,
Ama hâlâ yol alırım dipsiz çöller arasında,
Ayaklarımda zincirler, adımlarımda diken.
Ne bir kuş öter bu bahçede, ne de bir gül açar,
İçimde kapanmayan yaralarla dolu bir mezar var,
Bir dua arıyorum boşluğun ortasında,
Ama kelimelerden uzakta, dilsizim,
Ne söyleyecek bir sözüm var, ne işitecek bir kulağım.
Bütün kapılar kapanmış bana, kilitleri sonsuzlukla mühürlü,
Her anahtarı kaybettim kendi ellerimde,
Bir zamanlar vuslata açılan kapılar,
Şimdi acının taş duvarlarında yankılanan birer masal.
Ey karanlık, seninle aynı gömleği giydim bu gece,
Sensiz ne bir gölgeyim, ne bir suret,
Kendimi kaybettim, bulmak için,
Ama buldukça daha çok yitiriyorum,
Her adımda daha da derin bir boşluk beni yutuyor.
Gözlerim, kör kuyulardan bakan iki yabancı,
Kendime bile uzak, anlamlara kapanmış,
Gördüğüm her şey bir parıltıdan ibaret,
Gerçek ile rüya arasında salınan bir dervişim,
Kendi içime doğru yürüyen bir yolcuyum.
Hicran yüklü her nefes, bir tesbih tanesi gibi döner,
Dilime dolanan her cümle, bir hayal kırıklığı,
Kalbimde bir merhamet yok artık, ne de bir sükûnet,
Sadece derinlerden yükselen bir ses,
Beni çağıran, ama asla yaklaşamadığım.
Ve son, işte bu: varlıkla yokluk arasında asılı bir hiç,
İnsan nasıl hem dolu, hem bu kadar boş olabilir,
Bir su damlası gibi sonsuz okyanusta kaybolmak,
Kendi içine düşen bir yağmur tanesi gibi,
Sessizce, acının koynunda uyumak.
Kayıt Tarihi : 27.10.2024 18:39:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!