Ve bundan çirkin bir yaşam ise, maymunu bağlıyorlarmış masaya ve canlı canlı beynini akıtıp yiyorlarmış zenginler… maymun ölmüyor, bir boş çuval gibi yığılıyor, bakınıyor öylece… İnsan beyni de burnundan akıyordur herhalde…Görmenizi istemem bu kameralı belgeseli. Ne yazık ki ben gördüm…
Atomu Yahudi bulmadı, Nagasaki’ye atomu atmayı buldu. Elektriği Yahudi bulmadı, elektrikli sandalyede işkenceyi buldu, makamlarda görev alabilme uğruna ve adına. Ve bir kadının kol çantasını hırsızlamış bir genci o sandalyede gösterdiler tv ekranında, beyni akmaya direndi… Birkaç kez öldürdüler öylece…
Dünyayı para yaratmadı, ama para alış veriş malzemesi oldu dünyada. Vatan varlığı ve bütünlüğüne Türk tek yürektir, tek bilek, tek inanç. Beden de bütündür. Bedeni oluşturan organlar, hücrelerin her biri birer birey ve birlikte bütünlüğü yaşatıyor yaşayarak. Önce vatan, sonra vatan bireyi olmayı bilmeli! Önce beden olmalı, sonra bireylerini (organlarını) tanır, bireylikleriyle de (organ ödevleriyle) tanışırız. Cebimi doldur sümüklüğüne irin akmaya dolanlardan farkıdır bu!
Düşünme ibadeti diye şehitler o örneklerdir: Onlar, yüreği namaz kılmayı öğrenmiş uzmanlıklardır ve öğretisidir inan ve iman duruşuyla. Şehitler ölmez diyor ecdadım. Bunu açıklamaya örnek olsun diye şu konuda düşündüm, şimdilik: Atatürk’ümün vefatıyla yine yılışıyor Yahudi halkın yakasına. Halkın yakası olarak ordu, hükümet, okul, memuriyet makamlarını da bu kapsama alabiliriz. 85 yıldır böylece, Türkü Türk yönetmiyor. Benim çocukluk çağıma kadar geliyor böyle Türkiye’min depremi dediğim Demirel dönemi, örneğin: gözle görmeye indirgetiyor düşünmeyi, hop dersem sağa, hip dersem sola kıvırt halleriyle. Sayın Özal da köşe dönmeyi sokuşuyor, bağımsızlık karakterimizdir işlevini uyutma ile sadece kendi yaşamını renklendirdi. 85 yıldır bu milletin çarkına okuduk diyerek, bu zavallı sanıları ve esneklikleriyle büyüklük büyüklenenler, o bütün partiler AKP toplanıyor. Şehitler ölmez! Bastıkları topraklarda şehitler vatan bekliyor. Yürüdüler tıpış tıpış kendi kazdıkları kuyunun başına! Zaman ve mekan belirir onlarla, böyle yürürler işte yarınsız hallerini yine…
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek