Ruhumuza açılan pencereden

İlyas Kaplan
1373

ŞİİR


16

TAKİPÇİ

Ruhumuza açılan pencereden

Ruhumuza açılan pencereden
bakarız dünyaya
nefes alışverişlerinin aradığı yerdir orası
gözden kaçan,
resimde görünmeyen

Çok olandan ve hızdan kaçmanın,
görünmek arzusundan çok
görünmeyeni görmeye odaklanmanın,
bizden alıp götürdüklerine inat
hayatı yavaşlatmanın yeridir orası

Bir ağaç çiçeğe dururken
o yavaşlığın içindeki eşsiz hızın
farkına hayretle varmanın
farkına vardıklarına işaret etmenin,
dikkat çekmenin,
uyarmanın yeridir

Kendini arayan, kendini bulan,
kulağını kendine dayayan
ve çığlık çığlığa binlerce yorgunluk serçesi duyan,
her şeyin kalbine çağıran o nahif sese
kulak vermenin yeridir orası

Alışkanlık hastalığının yok ettiği duyuları
insana iade eden,
alışılmışı delen, yırtıp atan
çiçekli bir bahar dalıdır,
hareket ettiğinde canlı cansız bütün varlıklara
taze anlamlar veren,
yerini gösteren,
yerinden alıp
düşler vadisini tekrar inşa eden
yerdir orası

arabanın aynasından sarkan bir süs değildir
aynadır yolu gösteren,
direksiyondur hedefi belirleyen,
tekerlektir dağı taşı öğüten,
motordur gümbür gümbür çalan hayatın davulunu.

Işığı, havayı, ihtiyacı ve ahengi gözetecek
Sihrini dumanda değil
ateşte arayan bir aşk büyücüsüdür.
Sıradan olan hiçbir şey yoktur
sıradanlaşmış bir bakıştan başka.
Her manzaranın arkasında görünmeyen
yüzlerce manzara vardır orada

Çölünde nice sahralar vardır
insan hayatında.
tahammülün bitmek üzere olduğu anda
seraplar görülür.
Ne söylesen yerini bulamayacak,
hangi cümleyi kursan eksik kalacaktır
ifadeden aciz kalındığında
bir çıkış yoludur
ihsan edilen yerdir orası

Bir serapla suya kandırır
bir balıkla denizin üzerinde yürütür
kâinata göz kulak kesilen,
hep yadırgayan
hep yargılayan yerdir orası

Bir kalbi açmaktan daha tehlikeli bir şey
bir kalbin çeperlerine dokunmaktan daha tehlikeli
bir kalbe kulağını dayamaktır,
akıtmaktır
zemzem ırmaklarını

Batanları sevmem
Bâki olanın yalnız yüce Allah olduğunun
latif bir beyanıdır.
Her şeyin büyük bir nizam içinde olduğu âlemlere,
hayranlığa davet etmektir
hâl diliyle
Alışkanlıkla tarumar ettiğimiz dünyayı
ihtişamlı bir bakışla yeniden ihya etmektir.

Gözdeki perdenin yırtılması,
gün ışığının karanlık odamıza dolmasıdır.
inşa edicisiyle yan yana getirip
yoldaş edip
aynı gemide yolculuğa çıkarır.

Bir orman yangınıdır ki
Dallara yakın dalları tutuştururken
an gelir sıçrayan kıvılcımlar
uzak yerlerde yangın çıkartır.
nefesi kesilen insanın solunum odasıdır
Özge bir atmosferde
tekrar dünyaya döndürür orası

O âlemin ucu bucağı yoktur.
Sezgilerin ucu bucağı yoktur çünkü.
Kalbin ucu bucağı yoktur.
İnsanların boşluklarını doldurmak için ürettiği,
Allah’ın, varlığının ihtişamını göstermek için yarattığı,
yerdir orası

Gece kumlara sırtüstü uzandığında
Yıldızların dünyaya en yakın oldukları yerdir
Başına binlercesi dökülecek sanırsın.
ve bu yıldız dağının altında
uyuyacağım kıyamet kopana kadar
dersin

Çöle düştüğünde
Kum sisleri olur görüş mesafesini sınırlayan.
balkonundan gece o sisli sokak lambalarına bakıp
memleketini hayal edersin.
Lapa lapa yıldız yağar bu çöl mevsimine
tınısı yayılır yeryüzüne.
dokunur alnımıza her parça ışık

öksüz bir kemanın melodisi bu
biraz daha hüzünlü olsa
unutturacak tüm yorgunluğumuzu
kuzey garındaki gibi iç içe geçtiğinde raylar
neden böyle yavaş yavaş uzaklaşır hatıralar
her yaprağına özlem yazılmış
ama solan bir şeyler var,
sanki susuz kalmış
yağmurlar düşüyor aheste
gökteki en yakın gri buluttan

Özlenmiş bir yağmurun sonrasında yaşananlar
toprak kokulu
ya da saçaklarından buz kristallerinin mızrak gibi
sarktığı bir sabah vakti
bir başka gecenin karanlığından çıkıp gelen
mavi gözleri ile yürüyen sabah yeli
hemen arka sokaktaki bir ağacın dibinde
beklenilen yerdir orası

Çöl sıcağı mecnunu misali kavrulup,
gördüğümüz son serap değilse eğer
ya da bir çağrı diyelim adına,
zaman saati altında beklediğimiz yerdir
dalgaların derinliklerinden çıkacak,
kürek seslerine kulaklarımızı dayayıp
gittiğimiz yerdir… hey

gün batımında günün son selamıdır kızıllık
bir varmış-bir yokmuş.
şimdi dizlerimizde o kaçak ağrı,
yürekte itaatsiz bir sızı
içimize dökülür,
bütün dereler kurumuş,
türküler susmuş,
kaybolmuş gibiyiz

dönüş yolunda yakılır filikalar
ilk gidişten hemen önce,
örtülür kapanmamış yaralar
dalları açılmamış saysın bahar,
yeni mevsimlere
varsın takvimler gün saymasın
dağ zirvelerine vurmadan adımları
kutup bulutları buz sıcağı,
ufkun ötesine taşımadan
ruhlarımızı

bu saatler tam ortasıdır aşkın
ne güzel sarar deniz kokusu gibi,
sarhoşluğu günbatımlarından öte
ya da şafak kızılı duygular olup,
yarınları kucaklayıp serip vermek önüne
muska gibi taşırken gizlimizde gidenleri
ama yok işte içimizde başka birisi,
şimdi gitme vakti

Parmak uçlarımızda gün batımı
rüzgârına kapılırız
övgüsüne mazhar olmanın verdiği huzurla
ruhları çorak eden ikliminden kaçarak
denizin kıyıları gibi
göğün kucağında ışıl ışıl parlayan yıldız
altın sarısına boyar saçlarımızı.

ruhumuzun üzerine
ebedî bir gece çöksün isteriz
yağmurun ardından parıldayan ışığı düşünürüz
düşünürüz içimizdeki çocuğun uykudan uyanışını

redfer

İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 17.8.2025 16:38:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!