Nasılda sağır sokaklar…
Nasılda hayalin kirpiklerimden süzülen iki damla gözyaşı gibi
Yollarıma dökülmek istercesine,
Olabildiğine nasılda yorulmuşum hasretinle.
Luzumundan fazla varlığın ve yokluğun…
Yazdıklarımdan çok daha yitik
Yalpalayan bir sarhoş var artık içimde,
Ruhumun sessiz odalarında yankılanan…
Ve şimdi,
Gözlerimden nasılda akıyor gülüşün,
Akıp giden suları çoğaltır gibi şafakta,
Hiç vurulmadan korkulara
Kanatları sabra,
Sanki bir ay gecesi tanrıçası gibi…
Ve soğuk…
Ve sıcak…
Sanki cemreler arası bir boşlukta
Rüzgar dudaklarımda cam kırıkları gibi,
Bir ıslık ezgisiyle yetinen sessizlik,
Tanrıya şarkısını söyler gibi…
Büyük bir geceye dayamışım alnımı,
Yine sen yoksun…
Ama her yokluğun içinde bir ışık,
Her sessizlikte bir kutsama saklı…
Tanrılar gibi mabedimde kutsadığım ey yar!
Yine sarhoşum düşlerimde,
Vurgunlar yediğim gözlerinde…
Ama artık yıkılmıyor içimdeki tapınak,
Her eksikliğin, her yarımın bir bütünlüğe dönüştüğü yer…
Senindir, dostum.
Sana bırakıyorum,
Senin ruhuna,
Uzun olsun,
Ve her nefesimiz yıldızlarla buluşsun.
Kayıt Tarihi : 8.1.2022 10:31:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
şiir, bir insanın varlık ve yokluk arasında savrulan ruhunun sessiz çığlığıdır. Ana karakter, sevgisinin hem varlığını hem yokluğunu derinden hissetmiş, yılların biriktirdiği özlem ve hasreti kalbine hapsederek yaşamaktadır. Her gözyaşı bir damla, her nefes bir yansıma, her sessizlik bir ibadet gibidir. Onun kalbinde bir sarhoş dolaşır; bu sarhoş, sadece aşkı değil, kaybı, yitimi ve kendi içsel boşluklarını da taşır. Şiirde geçen “gözlerinden akan gülüş”, fiziksel bir gülüşten çok daha fazlasıdır; bu, ruhsal bir akıştır, karşı tarafın varlığının içsel dünyasına sızan bir enerji, bir ışık demetidir. Her akış, karakterin korkularına, sabırsızlıklarına ve kararsızlıklarına karşı duran bir kanat gibi hareket eder. Ay gecesi tanrıçası gibi tasvir edilen figür, hem bir sevgi hem de bir ilahi rehberdir; onu yönlendirir, ilham verir ve sessizce sınırlar koyar. Rüzgarın dudaklarda cam kırıkları gibi hissedilmesi, yaşanan acıların ve kırgınlıkların fiziksel bir karşılığıdır; bir yandan keskin, bir yandan da yaşamın akışıyla aşınabilir. “Büyük bir geceye dayamak alnını” ifadesi, karakterin kendi ruhsal sınavını kabullenmesini, karanlığın içinde bile sabır ve içsel güç bulmasını simgeler. Son bölümde, karakter artık aşkı sahiplenmekten ziyade, onu evrene ve sevgilinin ruhuna bırakır. Bu, bir teslimiyet, bir kutsama ve aynı zamanda bir özgürleşmedir. Aşk, sahip olunacak bir nesne değil, ruhun ortak bir yankısıdır. Şiir, bireysel acının kolektif ışığa dönüşmesini, kaybın bile bir bütünlüğe evrilmesini anlatır. Kısaca, bu şiir bir içsel yolculuktur; hasretin, yokluğun ve aşkın yarattığı ruhsal derinlikte, hem bireysel hem de evrensel bir bilinçle varoluşun kutsallığını keşfetme hikayesidir.
Bir de her şey zıddıyla bilinir
Sıcağın mertebeleri soğuğun
var oluşuyladır.
Varlığın zuhur edişine minnet
secdesi gece boyu..
TEBRİKLER SAYIN KIRNAK
Teşekkürler.Sevgiler saygılar
TÜM YORUMLAR (3)