Üzüntüyü Boğdum /Bir Bakış

Sevinç Kavuk
1200

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Üzüntüyü Boğdum /Bir Bakış

Ama önce tedbirimi alayım, sonra davula güm de güm diye vurayım… gam yemem o zaman, kiminin dudaklarından tebessüm, gözlerinden yaş, kiminin ağzından küfür boşalırsa… buna şüphem bile yok… yan etkilerinden herkes kendisi sorumlu olmalı yine de… kimi şeyler var ki, okurken veya duyduğum anda ve her keresinde de 'pireleniyorum yine hiç aman bilmezliğimi katıyorum önüme güç okşayarak' fanusuna girip girip çıkıyor gibi oluyorum… Mesele şu: Atatürkçülük bir ideoloji midir?

Atatürk; aşk ile devlet adamı, buna en sevimli eseri Cumhuriyettir… hep heyecanı barındırdığı siyaset ile, en zevkli görevi askerliğe taşıdığı değeri ve vatan... seçkin bir güzellikle Atatürk’ü sevgi kavramında, kişiliğinde taşıdığı ayrıcalıklı bağımsızlık karakteri ile tanıyorum, evet… Asırlar hep yaşatacak bu kutsallığı… Göktürk-Oğuztürk bu imajın aydınlığıyla Işıktır Atatürk hür millet bilincine... din işleriyle ilgili bir konuda ‘’ben Luther değilim’’ deyişi, siyasi bilime taşınan değer birimlerinden sadece biridir…

Şu an kendi bilgime uyarlayarak sadece, din reformunu din adamları yapsın demektir bu ve anlamı, huzur vermeyecek bir geleceğe hep hazır olabilmekti denilir sanıyorum… zaten o günlerdeki sorun, 'din meselesi değil, dil meselesidir' demiş Atatürk… Siyaset parlamentoda işlenir, Din diyanet işlerinde, yani din işini din adamlarına (ilahiyat bilim) , ilim ve bilim adamlarına bırakmış bu fikrin güzelliğinde olgun söz sahibi, sorumluluk üstlenen ve üstletebilen bir dahidir Atatürk … Sahiplenendir milleti... Türkün doğuşudur düşünmek! Evrende, yıkmak istemeye coşmuş birilerine çanak tutmaktan kurtulamayan zihniyetler vardır elbette, doğaldır da bu düşünce sefilliği… yine de:

:::Atam’ı, Atatürk’ü Türklüğümde ve Türklüğümle biliyor ve anlıyorum, ama Atatürkçülük ne anlatabilir bana, bilmiyorum
:::Dinimi Müslümanlığımda ve Müslümanlığımla biliyor ve anlıyorum, ama Allahçılık nasıl açıklanır bilmiyorum

Atatürk = Millet sevgisi ve Vatan varlığı
Allah = Din sevgisi ve iman varlığı
diyorum, çünkü böyle anlıyorum... ama Dincilik, Atatürkçülük ne olabilir?

Atatürk denilince düşündüklerimden sadece iki tanesi;
........Korunması için kusursuz bir koordinasyon birliğinin, ki o Türk Milletidir ve tek önderi Atatürk ilke ve ülküsüyle bir bütünlüktür Türkiye Cumhuriyeti… Bu değerlerimizi kimseye çiğnetmem! Ordum peygamber ocağımdır!
.......‘Diyorlar ki, kurtuluş savaşı zaferi bir mucizedir. O mucizeyi biz gerçekleştirmedik mi? ’ diyor milletine takdir dolu ve milletinin takdir ettiği Mustafa Kemal Atatürk

Din konusunda, kuran'dan iki ayetin açıklamasından aldığım sadece;
........Yorumlanması için kusursuz bir koordinasyon sisteminin tek sahibi Allah Rabbimdir. Ona kimseyi ortak koşmam!
........O (Allah) gökten su indirendir. Yer ve gökte, birbirine benzeyen, benzemeyen üzümler, narlar vardır, hurmalar, dalları salkım salkım, uçan kanatlılar, yıldızlar, sadece görülebilenler, onlara bir bakın, Rabbinin bu nimetlerinde rızıklar vardır.. şüphesiz bir topluluk için bunlardan ders alınacak ayetler vardır. Öyle yücesin ki Rabbim! Mest oluyorum her harfi, hecesiyle o Kuran bir hattat esenliği ki...

Yaratma sanatlarından koku ve tad için Allah’a şükretmeyi bilmek ne güzel... Koku mucize gibi etkinliklerle yorumlanır… hayvanların koku duyumlarını açıklayan bilim adamlarının eserleri değerli tesbitlerle zengiliğini ''Şaşkınlık sükunet tadar, huzur duyarlığı tatmin olduğuna artık endişe duymaz'' diye bilim adamları açıkça anlatırlar… Su gibi berraklıktır hem, Kurtuluş savaşında ‘çılgın Türkler’ vasıflarıyla, Zaferden sonra Ne Mutlu Türküm Diyene! hissiyatları hem bu kutsal değerlerdir. Milliyetçilik, ‘devletin varlığı ve bağımsızlığını, Vatan ve Milletin bölünmez bütünlüğüne’ Büyük Türk Milletinin sevgisidir bu güzel hissiyat, milli dayanışma 'yurtta ve cihanda barış' değerlerine bu güzel duyarlığıdır...

Din yetmiyor bana diyene ‘Dincilik’ var der gibi, dinim var demenin süsü mü acaba dinciyim demek? … Atatürk yetmiyor diyene ‘Atatürkçülük’…

Öyle ya, küçüğüm... küçücüğüm deniliyor ya hani, ama…
Aklımda, fikrimde... düşümde… nerde rastlarsam orda…

Bu ne pazarcılığı acaba? Borsa mı, günler hep sadece Çarşamba mı?
Laf üretisi baş kaşıyabiliyor mu? Çorabını giyinebiliyor mu gerçekten?
Dincilik, Atatürkçülük, acaba taklitçilik mi sadece?

Taklitçilik yinelemektir… öyle laf curcunası ki, öyle konular ki, bunları düşünürken de öyle oluyor işte… Tenekeyi sok sok çıkar altın küpüne, altın olmuyor diyor kimya bilimi… Altın kaplama deniyor… Altını tenekeyle kaplama çağı dedirten bu sorun, malzeme olarak teneke meselesi değil, tenekelikler meselesi…

Fabrikamız yoksa, dünyanın en gelişmiş ülkeleriyle at başı gidecek Türkiye Büyük Millet Meclisi işçisi Türkiye Cumhuriyeti AKP şirketimiz mi olmalı? Bir fabrikaya parça üretebilme ülke stratejimizi ve kişisel gelişme olanağını kullanabilme, hayal şirketinden daha hayırlıdır…

Hangi millet veya ülkeden olursa olsun, peygamberlerimiz gibi, alim, bilim adamları ve dahilerimiz, evren varlığıdır…

Hangi millet veya ülkeden olursa olsun, tıp, hukuk ve mimarimiz ülkelerden ülkelere köprü olarak, evrensel birer yöre varlığımız, evren zenginliği içindir...

Hangi millet veya ülkeden olursa olsun, iş adamlarımız, kazancı dolayısızca sahiplenmeye belki, özelleştirmenin elçilikleri… toplumlar adına; anlamak, anlamamak bir ayrıcalıklı bahaneler ve şahaneliklerle süslü… ikilemler varlığı veya şirketçilik heyecanı taşıyor... bu yeni elçilikler, evrenselliğe yatırım…

Acaba bütün bunlar bilin miyor mu veya bilmezliği kim üstleniyor da acaba… gibi şeyler örneğin; bilim adamlarımız ve alimlerimize: Lütfen dünya değerlerimize sahip çıkalım! Bu görev ve ödev en mukaddes hak ve önceliktir! Ulaşılı bu had safha rica veya dileği aşmış olduğuyla, insan topluluğu olarak ‘Emrediyorum! ’ çağında… Yoksa, işgal keyfiyetine bu bir sığınma, sıvışma, yılışma denemesi mi?

Ve hatta biraz daha sıra dışı bir bakışla; Dini, savaşa alet etme sefilliğine katlanalım diyelim, Atatürk eğer kurtuluş savaşında ‘size ölmeyi emrediyorum! ’ dediyse, bu vahşet heveslilerinden ne kurtarabilirsem o kurtuluştur duyarlığı aşkınaydı denilemez mi? gibi böylesi bir soruyla (ülkelerde görülen, yaratılan vınlamalar kadar doğanın inleten esintisini böyle amaçlı dile aldım) düşünebildiğim kadarıyla: Hiç biri de değil! Sadece Türkiye’de ve sadece bu son yaşanılan dincilik serüveniyle; din ve devlet arasında seçim abartılığının nihayeti, er veya geç, sadece kendi içinde değil, çevreyi de beraberinde çok geniş acıtacak bir kıskaca sürüdüğünü bir daha denemiş olmasıyla, çağdaş bir yaşama gölge düşürülemeyeceğine bir kanıt olduğu anlayışını belki şeffaflaştırabildi!

Anlamakta bu inatlıkların (ister ampul, çıra göstericiliği, ister batılı katmanların bir vınlayış etkinliğini ilerletmeye artılar olarak) çağdaş, laik, sosyal, demokratik gelişme sürecini engelleyemeyeceği ve saçtığı karmaşa sarsılmalara değerdi denilemiyeceği gibi, bir ekonomik acı yarattığı da cabası kaldı… Küresel acılara bu açıklığın bedeli Orta Doğu’ya, Türkiye’ye çok ağır olacak

Çağı yakalamak yakın, aşmak uzak amaç olmalı!
Yakın amaç olarak çağımıza gelişmiş olmak ve
Gelecek çağlarda beklenileni bugünden hesaplayabilmek olacaktı
Ulaşılacak uzak amaç olarak…

Düşünmek bir zevktir, keyiftir: Fiziksel savaşı, ekonomik, psikolojik, biyolojik sancı varlıklarıyla da, emekliliğe ayırıp, bakıma alarak, bu arada kontrol edebilme hortlatılabilir mi ondan diye bir olasılığa insan varlığının hep varolacağını da, hep en yüksek mevkilere terfi edebilen fabrika ürünümüzdür düşünmek…

Üzüntüyü boğdum içimde, tarihimizin en zoru başardığından daha zor bu dönemde özellikle ve seve seve… bölücülükler gibi ilkel ihtiraslarla bu aşağılıklara ve alçalışlara artık destek köstek oyunu değil yürekleri, doğamızın ruhunu bile bunalttı… önce, adalette özverili bir istemle, yöresel ve evrensel ihtiyaçlara karşılıklı paylaşım ve adil dayanışma bulmalı, anlam kazandırılmalı…

sonra vakit ayırabilirim üzüntücüğüme zevkle ve keyifle… biraz vakit ayırabilme değeri bir başka mesele oluyor böylece…

Ağustos 2007

düşüncelerle böyle kendimi zorlarken, ‘ilim, bilim ne anlar canım, verin halkın ağzına… ‘ben bir düşünürüm’ ilanı veren verene… gibi bir türde duyguyla ezildi yüreğim … böylesine bir denemeye elbette cüret etmeyeceğim bir daha… sadece yazıyla daha, ufak bir amaca ulaşmak için ne korkunç adımlar atılıyor denileni anlatabilecek bir örnek olduğuyla ve bununla baş başa kalma duyguları bu kadar eziyorken, bunları yaşamak ve yaşatmak ne çok acıtıyordur acaba? …

ama buna, burada biraz devam etmek zorundayım diye bu açıklamayı güya kısalttım… lakin, yetersizliği kadar yarattığı sakıncaları ancak değerli Şairimizin yazdığı yorum sayesinde anladım… teşekkür ediyorum…hem üstelik; kendim ne demek istediğimi biliyorum, ama anlatabiliyor muyum? Bu da yetersizliğime cabası oldu…

Zorlayışlar ve zorlanışlar, hem düşüncelerdir, hem ister kişisel, ister uzman konumlarla ilgileşim ve iletişimde, düşünceyi tetikleyiciliği, donduruculuğu, duruluğu, gelenekselliği ile olumlu veya olumsuz şekillenen bir düşünce yapısının, ne kadar samimi güzellikleri amaç edinirse edinsin, toplumsal, sosyal, iklimsel, ekonomiksel dahili veya harici etkenlerle farklılığı orantılamaya, çoğaltılı gelişme sürecidir… yaşıyoruz, zorlanacağız… gelişmeler zorlayıcılardır…

Zorlayışlar ve zorlanışlar çoğaltılı gelişme süreci olduğuyla, sözün misali tahterevallidir, hız ölçeğinde bir değer farkı, (macera, eğlence, hareketlilik duyumları da belki kontrollü olmalı kuralına uyumludur, diye düşünüldüğü varsayılırsa) sadece yormakla kalmaz, uçuruma giden uçlarıyla tehdit oluşturur…Bu yüzden, mesela zorlayıcılar, yani gelişmeler hem tehlike tuzağıdır, hem her tehlikeye tuzaktır… çiftelikler sahası...bal ve süt akan ülke masalı sürer gider… İsrail, tarihi üç bin yıla kadar geriye giden, (ağzımdan yel alır da, olmaz böyle inşallah) üç bin yılı daha aşabilecek güncelliği kıssastan bir örnektir…

Sevinç Kavuk
Kayıt Tarihi : 21.8.2007 04:07:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Yusuf Ziya Karahasanoğlu
    Yusuf Ziya Karahasanoğlu

    Allah ve din hakkında istediğinize inanabilirsiniz.İstediğiniz gibi düşünebiliresiniz.Ama:
    Bir Kurân-i Kerim meâlinden okuduğunuz bir âyet izâhı ile denklem kurmaya kalkarsanız çok yanılırsınız.Bırakın bunu işin uzmanları yapsın.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Sevinç Kavuk