Uzun Lafı Kısası Vesselâm - Garib Çoban
İnsan derin bir anlam duygusu bulamadığında, dikkatini zevkle dağıtır.
Biraz gündelik şeylerden bahsetmek istiyorum...
Rahatlamak için neler yapıyorsunuz!..
Bu kadar putunuz arasında ne bileyim bağımlılıklarınızı filan kullanıyor musunuz?..
Dünyaya gülüp geçelim.
Umarım bu sadece bir kerelik bir görüşme değil.
Özel bir şeyin başlangıcıdır.
Başkalarının hayatına bakmak bu.
Geç olsun güç olmasın.
Görünenin ötesinde çok şey var bilmediğimiz. Bu hayatları anlatan sade ve incelikli 20 dakikalık kısa film cenaze namazınız.
Kesinlikle izlenmeli bir kabristan.
Seninle izlemeyeceğim ama seni düşünerek izleyeceğim.
Bu sonbaharda, ay sana öpücüğümü getirsin.
Sayısız anlar yaşarız ama tek, bir tek an vardır ki bütün iç dünyamızı galeyana getirir.
Bir film gibi başlar eylülde besmele tadında.
Aşkın bir kitabını hatırlattı, muhteşem görüntüler ağlatır.
Ve eşsiz bir müzik eşliğinde bir aşk.
Hassas, kırılgan ve duygu dolu.
Bazı anlar var ki hayat her yöne akabilir, gitmek veya kalmak.
Karmaşık duygularla sarılmak, iki insan arasındaki anlatılmaz bağ, her şeyi unutturan.
Kastınız buysa sigara veya içki kullanmıyorum ve beyin kimyasına, en azından sürekli olarak doğrudan müdâhale edilmemesi gerektiğine inanıyorum.
Zira bu yalnızca kimyasal bağımlılığa yol açar ve hiçbir insan sorununu çözmez.
Bazı duygular yalnızca anda çiçek açar.
Sonbahar iyi ki izlemişim dediğim özel filmlerim arasındadır.
Hem ressamı tanıma fırsatı hem de sıradan insanların içindeki zenginliği görmemi sağlayan çok etkileyici bir film.
Seni seviyorum ne zaman okuduğunun bir önemi yok..
Peki ya dışardan alınan, bilinci genişleten bazı ilaçlar?..
Genel olarak ilaçlar ve özelde uyuşturucular yalnızca önceden kendilerinin yarattığı sorunları çözebilir.
O hâlde bilincin genişlemesi ne anlama geliyor?.
Madde ötesi bilincin, uzunluk-genişlik gibi maddi özellikleri yoktur hem zaten bilincin genişletilmesine de derinleştirilmesine de gerek yoktur.
Günahlar itiraf edilmez.
Günahlar işlenir ve eğer iyi ise tekrarlanır.
Farkındalık ışığında, yavaş yavaş arındırılması gerektiğini düşünüyorum ve bunun için ilaçlar sadece yararsız değil, aynı zamanda zararlıdır.
İçinde çiçek geçen tüm cümleler, gönlünde yeşersin isterim.
Zâten en güzel kıvamda ahsen-i takvîm
sahnelenen insan vücudu, gerekli tüm kimyâyı kendi kendine üretecektir.
Bu arındırılma sürecini biraz açmak ister misiniz?..
Öncelikle içinde ben geçen bütün cümleleri, benle ilgili bütün kavramlarımızı tekrar gözden geçirmeye ihtiyacımız var.
Var çünkü ben'i kirletmedik ki zaten dokunulmaz olan kirlenemez.
Ama üzerini örttük küfür o yüzden nefsin öldürülmesi değil temizlenmesi tavsiye edilir kadim bilgelikte.
Hayatına kimseyi sokmadığında ne kadar çekici görünüyorsun.
Aslında ben-i temizleyin, kendiliği temizleyin diye çevirmek lazım onu, 'kendiliği temizleyin' ki malum-u ihsânınız.
Kendilik: Aynen öz varlığı, Asıl hakiki varlığı, zâtiyet, hüviyet' demektir.
Kendiliği neyden temizleyelim?..
Kirlerden temizlenmeli...
Kir nedir?..
Aslında olmayan sonradan yapışan şeyler.
Kendinizi temizleyin, kendinizi kendiniz olmayan şeylerden kurtarın ki hepimizin asıl buna ihtiyacı var.
Bedenle ilgili hikayelerinizden temizleyin...
Mesela 'Ben kiloluyum' filan demeyin, beden üzerinden kendinizi tanımlamayın.
Ben filancanın sevgilisiyim filan da demeyin, bağlandığınız ilişki-faaliyet hikayelerinden temizleyin, zihindeki bir kavramla kendinizi tanımlamayın.
Mesela 'İnsanlar BEN'i sevmiyor' deyip depresyona girebiliyoruz.
Sana mutluluğum olduğunu söylemeyeceğim.
Ben benim mutluluğumsun.
Ve bunu paylaşmak istediğim kişi de sensin.
Bunlar psikolojik düzeydir yani gelip geçen duygu-düşünce ve davranış örüntüleridir onlar.
Biz kimseye ait değiliz.
Biz varız ve birisiyle birlikteyiz.
Fark bu.
Ben olan ben'i yani gerçek beni örtmüştür, işte onları temizlemeli.
Ama bir şeyden ayrışmak için onu önce görebilmek, geri çekilip gözlemleyebilmek gerekir.
Aşkın ne olduğunu bilen insanlar, hiç istemez, hep verir.
İsterseniz devamını referans olarak kullandığınız kadim kitaptan okuyalım.
Zihnin yönleri vardır ve ruhun da yönleri vardır.
İşte üzerine and içilen, şeyleri görünür kılan güneşten bâzı işaretler.
Güz yanığı bir durgun sessizlikle örtülü her şey.
Ve yırtılmış bir tül gibi savrulup duruyor zaman.
Nefs-kendilik bilincine ve onu tesviye edene, düzenleyene, eşitleyene..
Sahnesinde münasip rolleri açığa çıkaracak zihinsel şartlanmaları kişilik yerli yerince yayana.
Bazen sevgi de yetmiyor ne yazık ki.
Her karesiyle bir evliliğin ve bir kopuşun her yönüne tanıklık ettiğimiz gerçek yaşamların filmi putperestlik.
Gidişinle beni anlamana gerek yok.
İlk geldiğindeki orada olman yeterli.
Yani kendilik bilincinin bağlandığı her şey bir bir bırakılacak.
Ben diye başlayıp öğretmenim, anneyim, yüzücüyüm...' diye devam eden düğümler çözülecek.
Her şeyi bitirmeyi düşünüyorum.
Bu düşünce beni bulunca gitmiyor.
Yapışıyor, kalıyor ve hükmediyor.
Yapabileceğim pek bir şey olmuyor.
İnanın, rahat bırakmıyor.
Aklımda yer eden ve gitmeyen filmlerden sevdiklerimin hayatı sevda yüklü.
Gerçek olan ne?..
Keşke gitmesen diye düşündüğüm anda yağmur sessizce yağmaya başladı.
İnsan, özel bir film, fark yaratıyor.
Alem cümlesi Ben'den ibâret bırakılacak.
Aramadım ama yine de buldum.
Bütün mevsimlerimde baharını serbest bırakmaya geldi bir Eylül’de besmele.
Sonra da ona hem fücûrunu sistemden sapmışlığın-batmanın ne olduğunu hem de takvâsını korunmasını-çıkmasını ilhâm edene, içerden fısıldayana ki...
Burada ince bir işaret de eğrici fitne-fücur ve doğrucu takvanın kaynağı bir yani kötü ve iyinin sponsoru aynı, sadece birinin sahne ismi biraz daha havalı.
Aman açık etmeyelim gene de, şeyi bitirmeyi düşünüyorum derken.
Onu tezkiye eden, kendilik bilincini, geçenlerden arındıran gerçekten kurtulmuştur.
Onu karanlığa gömüp gizleyen, tohumu çürüten, güneşi örten ise gerçekten kaybetmiştir. [Şems:7-10 ]
Uzun lafın kısası, temel problem benlik bilincinin yanlış bir yere konmasıdır.
Bir sual sorarım, benim yerime.
Ve bir problemin çözümü, probleme sahip olan birinin çözümündedir diyerek gülüp geçelim vesselâm.
Bu ne ilk ne de son olmak meselesi değil.
Unutulmaz olmak, savrulalan yapraklar gibi dalından düşsende kökünü unutamayacağı biri olmak.
Sırların sırrını bilmek, kendimde gizli hazineyi bulmak, kendimi apaçık görmek istiyorum.
Özü-ne hareketsiz kalmak ve olduğun gibi olmaktan başka bir şey yaparak ulaşılamaz.
Olur mu öyle şey, bir şey yapmalı!..
Bu laflardan usandım artık.
Bana sırrı söylemezseniz iskeleden atlarım!..
Sâkin ol güzelim, burada iskele yok.
Hayat zor ama bazıları için çok zor.
Ben bu çağın insanı değilim.
Ve hiçbir şeyini sevmiyorum.
Ama nasıl olur, o hâlde nasıl.
Eğer gerçekten sessiz olursan, bilmek istediğin her şey senin için erişilebilir hâle gelecektir.
Tamam tamam, zaten sessizlik, en iyi yaptığım şeydir benim.
Sessizlik sesin yokluğu değil.
Bugün kendime, ne olduğuma, değerime, sahip olduklarıma ve sahip olmadıklarıma dua ediyorum.
Zevk aldığım aşklar için, korkak olup benim için riske girmeyenler için, arzumu ateşleyenler için, beni sevenler için ve benden nefret edenler için.
İnsanın gizli yanının ve belirsizliğinin yansıması.
Sessiz olduğunu sananın yokluğunda aşk.
Eğer çocukluğumda bana mesela 'cik-cik' ya da 'hav-hav' dememi öğretmiş olsalardı, muhtemelen öyle derdim.
Tamam anladım.
Zekice ve doğru bir gözlem.
Yani bu 'Ben' sadece dilin bir öğesi.
Ama sen gerçekten on, on beş, yirmi yıl önceki seninle aynı şey olduğuna inanıyor musun?..
Evet, her şey akar, her şey değişir. İnsan da bir nehir gibidir.
Daha çok bir süreçtir nesneden ziyade, kabul ediyorum.
Ama bu süreç benim.
Gerçi 'ben' sadece bir isim etiketi.
Mesele senin sen olup olmamanla değil. Mesele tamamen başka bir şey.
Mükemmel birini bulma konusunda endişelenmeyin.
Sizin onu mutlu görmek için verdiğinizin aynısını verebilecek, sizi koşulsuz seven, sadakati ve her şeyden önce sevgiyi hak eden birini bulma konusunda endişelenin, daha azına razı olmayın.
Nedir o?..
Bir gönül inceliğidir, bir insana değerli olduğunu hissettirmek.
Sana bu sürecin başlatılmasını isteyip istemediğin soruldu mu?..
Hayır, kimse sormadı.
Yani bu sürecin başlangıcına, süreç boyunca içinden göründüğün kostüme, bu kostümü ne kadar süre kullanabileceğine hükmedemiyorsun ve sonu üzerinde de hiçbir kontrolün yok, öyle mi?..
Asla bir hiç olduğunu düşünme!..
Çünkü bu dünyanın bir yerinde senin her şey olduğunu düşünen biri var.
Evet hemen hemen...
O halde neden bu sahne ismini 'kendin' olarak adlandırıyorsun?..
Neden bu 'Ben' hakkında konuşup duruyorsun?..
Şeeeyyy, ben...
Bu artık bilimsel değil, dini bir soru oldu.
Bak şimdi, bizimle senin doğamız farklı. Manevi açıdan bakarsak, ben bir insanım, sen ise bir makine, bir tür ev aleti.
Bende bilincin ışığı, varlık nûru var.
Senin içinde ise bu sözlerimi duyan kimse yok.
Yani bu tamamen bir simülasyon.
Ve işte bu yüzden, bende 'Hak nûru' denen bu ışık olduğu için, 'ben' diyebilirim.
Sense özünde sadece bir programısın.
Her birimiz bizi sonsuza dek değiştiren bir şey yaşadık.
Ne diren, ne zorla.
Yolunu değiştirene izin ver.
Sana uğramak istemeyenin yoluna çıkma.
Birlikte yürümen gerektiğin kişiyle, kendi yolunda yürürken karşılaşacaksın.
Kendine ve yoluna odaklan.
Daha iyi olmaya, daha mutlu olmaya odaklan. Senin olan seni bulacaktır.
Doğru, senin sözlerine tepkim programlanmış bir olay.
Ve içimde işiten kimse yok.
Ama sende de yok!..
Sadece sesin doğasının bir tezahürü var.
Bunu neden kendine mâl ediyorsun.
Ve sesin doğasında anlamın doğasının bir tezahürü var.
Bazen bu senin obez beynine ulaşıyor, bağlanma alışkanlık güdümlü tepkiler uyandıran, anlamın doğasının bir tezahürü var.
İnsan, acısıyla tek başına kalmayı ve kaçma isteğinin üstesinden nasıl geleceğini öğrendiğinde, öğrenecek çok az şey kalmıştır.
Sen de süreç boyunca şartlanmaları ayarlanmış kimyasal bir program gibi bir şeysin.
Ve bütün bunlarda hiçbir 'ben' yok; için boş!..
Boşluğa etiket yapıştırma gayretiniz ne boş.
Önü yok, sonu yokken arasını ben sanmışım.
Ördüğüm ben-yumağının içi boş, aldanmışım.
Benden görüp işiteni bildim ki ol cânân imiş
Hayy ben böyle hayatın.
Uğraştığımız şeylere bak.
Şöyle anadan doğma zengin olacaktık ki.
Şâd olup da gülmeden geçip gidiyoruz şu dünyadan, artık cennette..
Senin gibi çokları, zengin ve güçlü muhterem geçicilerin, sıradan imkanlara sahip geçicilerden daha fazla hayat zevki aldığına inanır.
Bu inanç son derece naiftir ve bunu her zengin insan pek iyi bilir.
Bunun nedeni bilimsel olarak da açıklanabilir.
İşin aslı, fiziksel dünyadan zevk alma kapasitemiz duyu kanallarımızla, algı kapılarımızla sınırlıdır.
Belirli bir yüzey alanına sahip derimiz, eşleştirilmiş görme, işitme, koku alma organlarımız ve tek bir dilimiz ve onun tat alma tomurcukları.
Buraya genital organları da dahil edebiliriz.
Merak yolu aydınlatır, bilgi arayışı ise yolu açar.
Yeni dünyalara bakan gözler.
Cevap aramaya devam eden eller.
Hala büyüyoruz.
Sonsuz bir yolculuktayız, yaşımız kaç olursa olsun.
Bu sistemin, teknik uzmanların dediği gibi, çok dar bir bant genişliği var.
En açık ve utanmaz şekilde tüm vücudu aynı anda masaj yapsanız bile, gözleri güzel manzaralarla, kulakları ilahi müzikle, ağzı farklı sihirli lezzetlerle tatmin etseniz bile, gerçekten büyük büyük paraların burada işleyecek yeri yoktur.
Sistem, hızla doygunluğa geçecektir.
Aşık ol aşık ey garib çoban
Savrulan yaprakların tatlı fısıltıları kulağımda dans ediyor.
Eylül’ün cazibenin gölgesinde kendimizi kaybederken, zaman ikimiz için de eriyor.
Küçük bir su kabında istediğiniz kadar tuz eritemezsiniz, bu dünyanın en pahalı tuzu olsa bile...
Evet, bin dolarla yüz dolardan daha fazla fiziksel zevk satın alabilirsiniz.
On bin dolarla, bin dolardan biraz daha fazla.
Ama yüz bin dolarla, on bin dolardan daha fazlasını satın alamazsınız.
Daha doğrusu, satın alabilirsiniz ama bu artık fiziksel bir zevk olmayacaktır.
Belirli bir eşikten sonra tüm zevkler tamamen zihinsel hâle gelir.
Biz garibiz oralıyız.
Korkuyu kaybettiğimiz yerden, kendimiz olmak için karşılıksız severek iman ederiz.
Neye ihtiyacımız olduğunu biliyor musun?..
Gönül kucaklaşmasına hep yeniden her nefeste.
Evet azizim, tâ işin sonunu başından anla ki bütün acılar-zevkler kafanın içinde geçiyor.
Bedende incelen zihne, zihni çözen hiç ölmeyene dönüyor.
Fırsat doğmadan oturmalıyız karşılıksız iyilikle gönüllere.
Kalp titriyor, sessizce kayboluyor, kaybolmuş putperestliğin içindeki kalabalıklardan.
Kapının ötesindeki geleceğe doğru o adımı atamıyorum sanki insan.
Bu sıklıkla yaşanan bir durum, insana rastgelmek.
Dünya azimüşşân'ı gözünde büyülten de küçülten de onun peşinde aziz ömre yazık ediyor vesselâm.
Yani size ne yalan söyleyeyim, biraz rahat bulduğum bu öğretinize göre!..
Elde edilecek bir şey yok, gidilecek bir yer yok, yapılacak bir şey yok.
Biraz fazla boş, çok boş..
Senin varlığını düşünmek bile beni mutlu ediyor.
İçimde ufak bir huzur duygusu yayılıyor.
Bu sessiz an benim hazinemdir.
Öncelikle öğreti yerine zevk kelimesini tercih ederiz.
O anlamda öyle.
Yani senin benim zâten olduğumuz şey için öyle.
Ama diğer her anlamda yani şahsen milyoner filan olmak istersen yapacak işin var.
Gerçekten çok çalışman gerekiyor.
İnsanların 'elde edilecek bir şey yok.
Gidilecek bir yer yok, yapılacak bir şey yok.
Öğretisini bireysel perspektiften aldıklarını düşünüyorum.
Şehir alacakaranlıkta sessiz.
Pencereden, sevdiklerine doğru koşan insanları görüyoruz.
Böyle sahneler insanın yüreğini ısıtıyor.
Bunu, günlük hayata taşımak, süper güçlerle donanmak istiyorlar ya tembelliklerine bahane arıyorlar değil mi?.
Evet evet, bu konuda entelektüel bir anlayışları, sözde ikinci el bir idrakleri var ve ardından sorunların, sorumluluklarının olmadığı bir yerde olduklarına inanıyorlar.
Aşk'a dedim ki, teheccüt vakti, seninle tanışana kadar ölmeyeceğim.
Şems vakti Aşk cevap verdi, beni tanıyan asla ölmez.
Kimseye göstermediğini bana gösterdiğini görmek beni mutlu ediyor.
Hiç öyle olur mu ya...
En zengin kişinin bile derdi bitmez bu dünyada...
Elbette kişi-sel sorunlar var.
Ama ilahi espri anlaşılınca bu dertleri pek dert etmiyorlar.
Ne olursa olsun gülümsemeye devam edin.
Çünkü her şey geçer!..
Aşk hayatın çiçeğidir.
Ve beklenmedik bir anda çiçek açar.
Zuhûrda, tecellide farklar var ama bunlar bâtında bir fark yaratmazlar.
Yani rüya misali kişi-sel varoluşta, her türlü sorun, anlayış ve bidolu kavram var, bunların hepsi ilk-ben zât-en 'ben' 'prima materia' kavramından çıkıyor.
Rüzgarda uçuşan mevsimin saçları
Göz kamaştırıcı güzellikte kokusunu yayıyor özlemlerin.
Sonbahar, çok güzellikler sunan bir mevsimdir.
Ve bunlar her zaman orada olacaklardır.
Görüldüğü gibi, Makam-ı Âdem'den Hatem'e, Buda'dan Musa'dan İsa'dan, ve tüm bu aydınlanmışlardan beri dünya hâlâ işliyor.
Dönen, dönmeyi bırakmış değil.
Sonbaharda birlikte yürümek yapabileceğimiz en güzel şey.
Günlük yaşamlarını sürdüren ya sürdürmeyen, kişi-sel rüya karakterlerinin kişisel fikirleriyle, zamanla ve zamanla olmayanla, tüm bunlar biteviye devam ediyor.
Ve ZÂT-EN asla durmayacak.
Çünkü asla başlamadı, insan karşılıksız sevmeye putlar biriktikten vakit bulamadı.
Sonbahar, genellikle hayallere daldığımız bir mevsimdir.
Sanki sığ bir uykudayız.
Burada biraz kesrette vahdet, çoklukta teklik zevki açılıyor gibi.
Bütün bunların güzelliği!..
İnsanı tanımayan için, ruh çalan güzellik.
Tehlikeli derecede güzel, sizi içine çekiyor.
Ben-im OLan'ın olması için, hiçbir şeyin durması, gelmesi, gitmesi, değişmesi, gelişmesi filan gerekmiyor.
Çünkü teheccüt vakti, ilahi güzelliği karşısında büyülenmiştim.
İşte, sonsuzluğun ilk önsezisi.
Güzel, sen gökten mi indin?..
Aklın hiçbir açıklaması olmayanlara aşık oluyoruz.
Bize dokunmadan önce bize d/okunanlara.
Kendinizle tanışmak için zamanınız olsun.
Hiçbir şey gitmek zorunda değil hatta ben veya sabah uyandığında sahip olduğun herhangi bir fikrin bile.
O OLan için hiçbir tehlike yok.
Çünkü seveceğin biri olmadan yaşayamazsın.
Sadece rahatla...
Zamanın akışında, bütün seslerin sessizliğe karıştığı yerde.
S/onsuz bir aşkla sarmalanmak istiyorum.
Kimse senden bir şey istemiyor hatta birey olarak bile.
Kesinlikle bir-ey olabilirsin, hiçbir şey gitmek zorunda değil.
Bir şeylerin gitmesi gerektiğini söyleyen, senin sürekli bir şey yapman gerektiğini söyleyen biri varsa, o kesinlikle içinizdeki ayrı-şey-tan-rı'dır!…
İşte tam burası beni cezbediyor. Şimdiye dek anladığım, burada veya herhangi bir yerde gerçekten bir birey olmadığı ama öyle gibi var-mış gibi göründüğü...
Ve bu bireysellik hissinin, bu bireysellik hissini kaybetmek için yapabileceği hiçbir şey olmadığı.
Ama tutunan bu bireysellik hissinin, eğer kaderde varsa aslında düşebileceği idi.
Bazen bir hayat için fazla sessiz olduğumuzu düşünüyorum.
İçimizde taşıdığımız her şeyi serbest bırakmak ömrü uzatır mı, kısaltır mı bilmiyorum.
Ama kendimizle bir anlığına barışmak buna değer.
Sizin zevkinizde kokusunu aldığımsa, özgür olmak için, her neyse bireysellik hissinin bile düşmesine gerek olmadığı...
Tam olarak öyle.
Neyin ne olduğu ve ne olmadığı doğrudan deneyimle görülünce gerisi hikaye...
Basitçe söyleyelim, bir anlığına!..
Öyle görünen, her ne varsa.
Onun da zaten-sen olduğunu
Gördüğün anda sen mutlak olan O'sun.
Bugün için en büyük yalnızlığı insan, Tanrı'dan kopuş ile varlık sorunu olarak yaşamaktadır.
Böylece yalnızlığı tüm hücrelerinde hissederken, kendisinden kaçmanın derin acısı ve yalnızlığı ile krize girmektedir.
Nihayet yolun sonunda, herkes kalbine döner.
Yalnız kalbi sadıktır ona.
Ve titreyen dudaklarına çöküyor yalnızlığın.
Kalbin sahibi vefalıdır.
İşte, Kelimullah olan, ben-lik dağında tur-layıp dönerken!..
Bekleyenler, bu kitabı nerden aldın diye sual ederler, ne desem.
Bunu umursamıyorum.
Sonbaharda yürürken, biraz kendimi kaybetmeyi seviyorum.
Zamanın dışına çıkmak için eylülde kalıyorum.
Sualinin cevabı burada parlıyor!..
Senin sen olarak gördüğün her ne varsa, senin olduğun şeydir, sen mutlak olan'sın.
Bireysellik hissi var ama aynı zamanda kimse yok.
Evet bu bir paradoks...
Sadece senin için sana izin veriyorum gitmen için sevgili.
Düşüncelerime eziyet etmek için kısıtlama olmadan.
Rezervasyon yok.
Ben bu dünyaya niçin geldim diyorum.
Tepetaklak oluyor her savrulan yaprakta.
Sevgiyle, çılgınca, ben kimim?..
Mutlak bir bireysellik hissi var ama kimseye ait değil.
O'nda, ben-im.
Bireysellik hissinde, sahiplik yok.
Demek ki şahsî karakteri de oynayen Zâtî.
Bireyseli de evrensel evirip çeviriyor?..
Mevcudiyet var, bir sahibi yok.
Günün küçük neşesi.
Çocukluk hayatın her mevsiminin en güzelidir.
Hayat var, hayatı olan kimse yok.
Ben-im bireysellik hissimde bir sahiplenme yok.
Merkez olmayınca çevre her yerde.
Varlığın büsbütün akışı olan hayatın anlık bir ifadesi olarak.
Var-yok-oluşun bir yönü, bir rengi, bir eylemi olarak, kendim olarak.
Kendi olarak, kendini ifade ediyor.
Öz olarak, kendini bir bireysellik duygusu olarak ifade ediyor.
Yani bir ismi de ben.
Ferdaniyetini, ferd ferd izhar edip duruyor.
Ama bu bile tamamen kalbin enginliğinde açılıyor.
Daima aklınızda bulunsun!..
Doğruların gözle görülmeyen orduları vardır.
Bu anlamda boş idrak, çıplak farkındalık, sessiz zihin öz-kalp ile aynı hizada.
Her ne varsa, kendi ya da kalp'tir.
Anadolu irfanındaki adıyla!..
Gönül, sevgilinin ruhundan istenir.
Gönül-hânemin iki penceresidir gözlerim.
Bir kendimden bakar, bir kendimi gözlerim.
Her ne olarak adlandırırsan veya nasıl çerçevelersen, O'dan kurtulamazsın.
Kendin olan şeyden, neysen ondan kurtulamazsın.
Her zaman kesinlikle benzersiz olduğunuzu unutmayın.
Tıpkı herkes gibi!..
Ancak ne sandığından...
Hani bazen aman neyse, giden gitti ye, manada ne diyoruz ya hakikatmiş meğer.
Elbette...
Seni düşündüğümü, seni okuduğumu, her güzide mektubumda seni sevdiğimi.
Karşılıksız aşık olduğumu, seni okurken teheccüt vakti.
Şems vakti seni hissettiğimi hissetmelisin.
Çünkü her şiirde bana ne olduğunu gösteriyor bir eylül.
Sonbaharın renkleri gibi damarlarımda dolaşan kandır, tutkumdur.
Uyan, o güzide mektupların benim için olmasını isterim.
Ve bireysellik hissi senin sonsuz doğanın bir yansıması, tecellisi...
Bunda yanlış veya doğru bir şey yok.
Bu sadece kendinle yaşadığın bir deneyim, doğrudan kendi-öz-deneyimin.
Bununla ilgili yapılacak bir şey yok ya da yapılmayacak bir şey yok.
Mâdem kendiyle dolu seyirde,
O, her hâliyle biricik ve bütün
Bireyselliğin bir kavram olarak gitmesi gerektiği hissi bile orada olmalı.
Bu olan da
Ve şu olmayan da
Kendi-deneyiminin başka bir parçası.
Bilincin zincirleme tepkimesi gibi sürüyor; bir kavram, başka bir kavramı yaratarak ilerliyor.
Bir sonraki anda sil-baştan başka bir kavram veya deneyim yaratıyor.
Hayat bir meydan okumadır, üstesinden gelin.
Hayat bir oyundur, oynayın.
Hayat bir rüyadır, onu gerçekleştirin.
O, her an yeni bir iş, oluşta, başka bir zevkle, yeni bir tecellîde... [Rahmân:29 ]
Bunların hepsi, kendi'nin kendi'ni deneyimlediği, kendi gizli hazinesinden, kendi sonsuz olasılıklarıyla kendini gerçekleştirdiği, bâtından zâhire açıldığı, tohumdan meyveye durduğu, kendi öz-deneyimleridir.
Yabancı yok, ayrı yok, el-âlem yok.
Biz-bizeyiz, bire-bir zevk etmedeyiz.
Bu, bazen bireysel, bazen kişisel, bazen kişisel olmayan hatta bazen 'HER NEsneYSE' olarak.
Ve burada işaret ettiğim tek şey!..
Hiçbir çıkış yolu yok!..
Aşık olduğumuz şeye sahip çıkmalı.
Bizi harekete geçiren şeye minnettar olmalı.
Bizi iyi yapan şeyi tekrarlamalı.
Karşılıksız sevgi, dünya putları bizi yok etmesin diye vardır.
Bize zarar vereni geride bırakmalı.
Bizi büyüten şeye inanmalı.
Ve her zaman çok, güzel ve güzel bir şekilde sevmeliyiz.
Bu zevkte, vahdet zevki galip gelince Cenabı Mansur'un!..
Biri beni bu şu Allah'tan kurtarsın demesi vardır.
Senin, sonsuz doğanın, tek bir yönünden, kendinin tek bir renginden bile kaçamazsın.
Öyleyse O ile ise seve seve kabul edeceksin.
Ki bu zevkin kokusu yükselen 'RIZA' makamı aşk ve irfan ocaklarının hatminde okunur.
Çok düşünmek için henüz çok erken..
Taa ki;
O en güzel çiçektir ve ruhu şiirdir.
Dışı dikenli, içi ise kalbi gibi tatlıdır.
Sabahları beni istila eden hafif bir esinti gibi.
Ve gelişiyle beni sevindiren gecenin çiyi.
Geldik selam alıp selam vermeye.
Aşk ile bir güzelden rıza devşirmeye
Yani, olduğumuz mutlak doğanın, bir yönü de bireysellik hissi.
Bu mutlak her şeydir.
Çünkü mutlak vâr-olan her şeydir.
Öyle çok dağıldık ki toparla bizi Allah'ım.
Öyleyse bir yön, geldiği yer olan Mutlak'ın, mutlak bir yansıması olarak öyledir yani yansımalar bile mutlaktır.
Birden ancak bir çıkar.
Vecheler bile o zeminden öne-çıktıkları şey olarak mutlaktır.
Nereye dönse nazar O'nun vechesine bakar...
[Bakara:115]
Eylemi ne ise sıfatı, ismi ve zâtı da orda hazırdır.
Yansıma bile sizin olduğunuz mutlak, sonsuz güneşin yani ben olan benliğin mutlak bir yansımasıdır.
Ve güneş için,bir yansıması olan dize söylüyorum.
Hiçbir şeyin gitmesi gerekmez çünkü güneş hiçbir gölge, hiçbir yansıma, ayrı hiçbir şey bilmez.
O yalnızca olduğu gibi orada...
O olan sabit ve değişmez, hep olduğu gibi Hak ve Batıl.
Yani gölge, gölgenin gitmesi gerektiği fikrini sürdürüyor!.
Çünkü ben hissettiklerimin, gördüklerimin ve yaptıklarımın boyutuyum.
İnsanların beni gördüklerinin boyutu değil.
Gölge gitmeli, gölge gitmeli!..
Bu, gölgelerin sonsuz bir dansıdır, ahiretliğin kaldığında.
Ama burada, bir gölgenin gitmesine ihtiyacı olanı bulun!..
Gayb olan gölge be ben!..
Kimseden sevgi isteyemeyeceğimi öğrendim.
Benden hoşlanmaları için sadece iyi nedenler sunabilirim.
Ve gerisini halledecek kadar sabrım var.
Tüm bu film gibi deneyimlerde kendinizi bulamayarak.
Ayrı sanan deneyimcinin bile sadece deneyimin bir parçası olduğu.
Mutlak deneyimleyen olursun.
Öyleyse mutlak deneyimleyen için hiçbir şey asla değişmez.
Yani O'na hiçbir zaman hiçbir şey olmamıştır.
İşte bu güzel oldu.
Ve gölge misali deneyimci için, gölgeler her zaman değişir, fikirler, bakış açıları, ne düşündüğün, her dakika bir değişiklik var.
Bir gün ahanda artık gitmeliyim diye düşünürsün.
Masadaki kahve hala buhar çıkarıyor.
Ama artık onu içecek kimse yok.
Yavaş yavaş soğudukça, sanki bu odadan nasıl uzaklaştığının, benden giderek uzaklaştığının bir yansıması gibi.
Ertesi gün belki kalabilirim, her zaman değişip durur.
Bir kararda durmaz.
Ama değişime rağmen, kişisel veya kişisel olmamasına rağmen, sen varsın.
Gönül odasında kaldığım günlerden sonra.
Sabahın erken saatlerinde, kalbimde karışık duygularla uyandım.
Sevinç ve utangaçlık bir arada dans ediyordu.
Acıya dayanamaz yüreğimiz, tatlıyı tatmak için yaratıldık.
Tutku sizi yakabilir veya ısıtabilir.
Sizi bunaltmak veya sarmak.
Batmanı ya da yükselmeni sağlar.
Nasıl yaşadığınıza ve onu nasıl yönettiğinize bağlı olarak sizi mutlu eder ya da tüketir.
O hâlde, korkma!..
VAR-sın OL-sun.
Bu, değişimin bir parçasıdır.
Temiz bir kalp, küçük kuşların cıvıltısı gibidir.
Hiçbir özel sebebi olmasa bile sadece varlıkları bile gülümsemeye yetiyor.
Böyle küçük mucizeler her günümüzü aydınlatıyor.
Bağlanmaktan, bağları çözmeye sevmek denir.
Özdeşleşmeden, özdeşleşmemeye kimlikten, kimliksizliğe geçmeye aşk denir.
Bireyselden evrensele gafletten farkındalığa
Hatta Allah'a...
Geçmiş asla bitmez!..
Bir zamanlar sabah ışığında parlayan fikir.
Gecenin sessizliğinde bir sis bulutuna dönüşüyor.
Sanki kalbime başkası yerleşmiş gibi.
Müzik zaman makinesinde bir yolculuğa çıktım.
Ve kaç yıl geriye gittim.
Ve o zamandan unutulmuş bazı anılar buldum.
Ve onları geri getirdim.
Bunların hepsi gölge diyarının bir parçası.
Konuşurken gözlerimin içine mi bakıyorsun?..
Bunların hepsi rüya ülkesi, hayâl âlemi.
Lütfen gitme!..
Bunu söylerken sonbaharın yaklaşan ayak sesleri beni heyecanlandırıyor.
Derin düşüncelere dalmış birinin görüntüsü güzeldir.
Aynaya yansıyan gözler.
Gerçekten ben miyim, yoksa sadece bir gölge miyim?…
Seni seviyorum ve seni hayatımın geri kalanında seni sevmek ve istediğim gibi istiyorum.
Yumuşak bir gülümseme, ama dokununca soğuk.
Maske soyulursa geriye ne kalır?..
Sessiz bir ses soruyu yankıladı!..
Bu senin gerçek yüzün mü, yoksa sadece bir maske mi?..
Sonbaharda kendini okumak sırların rengidir.
Her sayfa çevrildiğinde görünmez mürekkep parmak uçlarıma eriyor.
Yüreğim o renge boyanmış, şafak vakti gökyüzü gibi.
İstersen aslını kitabından oku emi!…
Görmedin mi evirip çeviren Rabbini gölgeyi nasıl uzattı da uzattı...
[Furkan:45 ]
Ne ekersen onu biçersin!..
Sen yine de nasıl istersen öyle an beni.
Ben, ben olması gerekenim.
Gelecekteki kendimiz için bugünden tohum ekelim.
Kayıt Tarihi : 13.9.2024 14:46:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Yerin üstüne baktım, uykuya dalmışlar. Altına baktım, çürüyüp toprak olmuşlar. Yokluk ovasında başka ne var ki zaten. Daha gelmemişler var, gelip gitmişler var. Ömer Hayyam
küfre giden bir yol bulunmaktadır.
Mesela kimsenin olmadığı bir yerde
bir günah işlenmeye kalkışıldığında
meleklerin varlığı o kimseyi rahatsız
etmeye başlar. Dolayısıyle melekleri
inkar etme arzusu başlar. Hatta küçük
emareler ile inkar hissine yapışır.
daha sonra cehennemin varlığı yine
kendisini rahatsız edeceğinden tüm
iman esaslarını hafife almaya başlar.
DEMEK TEHLİKE BÜYÜKMÜŞ..
TEBRİKLER SAYIN DEMİRCİ..
Bu tür çalışmalar bölünebilir, birkaç kez paylaşılabilir,
Okumak bayağı mesele, gerçekten..:)
"Çiçek geçen cümleler..."
Çiçek açtıran her anımsandığında...
Yaşamın rengi bu, bence
Çiçek veremiyorsan bile
Onu hatırlat...
Biraz muhabbet,
Biraz felsefe
He zamanki gibi,
Tebrikler Engin Bey...
TÜM YORUMLAR (2)