DOSTUMDUR DÜŞMANIMIN DÜŞMANI
Bahane ayak bağım.
Ne zaman ders çalışmak istesem bahane başlar nutuk atmaya bilgece. Başlar elimi ayağımı bağlamaya ustaca. İçimden gelen ses ‘’ Kızım sıcacık yatağından kalkacaksın, oturacaksın masana. Açacaksın kitabı. Oku, oku. Açacaksın defteri. Yaz, yaz. Eline ne geçecek. Bozma rahatını.’’ Uyuyorum içimden gelen sese. Geçiyorum sıcak yatağıma. Dalıyorum derin uykuya. Uçuyorum süslü rüyalarda.
Başlıyor ertesi gün ilk ders. Öğretmenin bakışları soğuk. Kitap soğuk. Defter soğuk. Kalem soğuk… Dokundukça üşüyor ellerim. Titriyor bedenim. Birler çalıyor kapımı. Birler ‘’ Merhaba! ’’ diyor. Birler ‘’Yine geleceğiz diyor. Birler çare olmuyor titrememe.
Bahaneler çare olmuyor bir almama. Bahaneler çare olmuyor annemden işittiğim azara. Dedim kendi kendime ‘’ Dostumdur, düşmanımın düşmanı’’ Kulak asmadım içimden gelen sese. Açtım kitabı. Okudum, okudum. Açtım defteri. Yazdım, yazdım. Okudum yazdım. Yazdım okudum.. Okudukça silindi birler. Silindikçe geldi beşler. Kısıldı içimden gelen ses geldikçe beşler.
Vakit geçmeden anlamıştım ‘’ Bahane’’ ayak bağım. Bahane en büyük düşmanım. Ve demiştim ‘’Bahanenin en büyüğünden en küçüğüne savaş açacağım. Ve açmıştım savaşı. Ve demiştim dikeceğim zafer sonu dikeceğim bayrağı.
Ve dikmiştim ilk bayrağı. İlk zafer bayrağım; aldığım ilk ‘’Takdir Belgesi’’ydi.
İBRAHİM ŞAHİN
DEMOKRASİ ve ÖZGÜRLÜK MÜZESİNE HOŞ GELDİNİZ
Demokrasi… Özgürlük… Söyleyişi bile okşuyor insanın gönlünü tıpkı insanın birinden ‘’ Seni seviyorum.’’ sözünü duyması gibi…
Ozanlar değil midir en güzel sevgi sözünü söyleyenler? Ozanlar değil midir en güzel değerlere gönül verenler? İşte, ozan dememiş miydi ‘’Adını dağlara, taşlara yazarım/ Hey özgürlük! ’’
15 Temmuz gecesinde inlemişti dağ taş ‘’ Özgürlük’’’ sesiyle. Caddeler dolmuş taşmıştı. Gündüz boşalmış, geceler bir daha bir daha dolmuş taşmıştı. Bir başkaydı özgürlüğün sesi gecelerin yelinde, bir başkaydı yıldızların altında. Her gece, katlandıkça katlanıyordu tadı, kokusu. Mırıldayan her dudakta aynı terennüm’’ Hey özgürlük’’ Kaybedilişinde anlaşılan bir değer gibi 15 Temmuz’un kertiğinde katlandıkça katlanıyordu değeri.
Yarınlara bu duyguyu en iyi ben anlatmalıydım. Yarınlara, çocuklarıma, torunlarıma… İyi de nasıl anlatmalıydım? Belki de bugünden başlamalıydım anlatmaya.
Anlatacaktım anlatmaya, fırsat verse ikizim. Atılıyor lafa ‘’ Hangi saniye benden ayrı idin? ’’ Benden yanıt yok. Sorular diziliyor ‘’ Anlatacaksak birlikte anlatacağız. Ben yok, biz var. Biz demek; birlik demek. Birlik demek; güç demek, başarı demek.’’ Susmak bilmiyor. Veriyorum kalemi eline. Yazıyor, siliyorum. Alıyorum kalemi elime yazıyorum, siliyor…
Olmuyor, olmuyor. İçimden bir ses ‘’ Öykü öyle yazılmaz.’’diyor. Gözlerim ışılıyor. Birden öğretmenimin ‘’ Yazdıklarınızı içten yazınız, içten yazmak için içinizdeki sese kulak verin.’’ sözü çınlıyor kulaklarımda. Oldu bu iş. İçimden, ses geldi. Kendimi teslim ettim içimin sesine. Söylediklerini yazmaya, yazdıklarını okumaya başladım.
Aman Allahım, o da ne? Ben yaşlanmışım. Saçlar beyaz, gözde gözlük. Bel kambur, elde baston. Tekrarlıyorum aynı sözü ‘’ Dünyaya gözümü yummadan, toprağı öpeceğim.Çeşmeden bir su içeceğim. Köyümün derelerinde ayağımı serinleteceğim. Torunum soruyor ‘’ Toprak ne, çeşme ne? Dere ne? ’’ Ben ‘’ iniş takımlarınızı takının yerküre iniyoruz.’’ diyorum. ‘’ Takımlarımıza ….. koordinatlarını yükleyin’’ diyorum. ‘’ Hazır! Butona basın.’’ diyorum.
Butona basılmış, inmişiz odak koordinata. Kanatlar katlanmış, ayağımız yere basmış. Karşımızda bir yazı ‘’ DEMOKRASİ - ÖZGÜRLÜK PARK VE MÜZESİ’’ Yaklaşıyoruz kapıya. Bir ses ‘’ Lütfen, butona basınız.’’ Benim torun hem çevik, hem meraklı, çoktan basmış bile butona. Yine bir ses ‘’ DEMOKRASİ-ÖZGÜRLÜK PARK VE MÜZESİNE HOŞ GELDİNİZ.’’ Bir ses daha ‘’ Lütfen, butona basınız. ‘’ Butonum, torun; ben bir şey demeden hallediyor. Bir kapı açılıyor. Köhne bir kamyon, direksiyonda siyah ferace içinde yaşlı bir kadın. Bir ses ‘’ Lütfen butona basınız.’’ Butona basılır basılmaz başlıyor kadın şoför konuşmaya ‘’ Ben Şerife Boz, 15 Temmuz demokrasinin son virajında, direksiyona el atan.
Yeni buton yeni kapı, Askeri üniformalı ‘’ Ben, Ömer HAlİSDEMİR, ben o gün ölümden korksaydım, o gün ölmeseydim bir başka gün yine ölecektim. Ben o gece öldüm, binlercesi ölmesin diye. O gece öldüm özgürlüğün tadı kadran olmasın diye. Aslında ben ölümsüzlüğe adım attım o gece…
Buton, bir kapı daha. Tank. Tankın altında bakışları ışık saçan biri ‘’ Ben, Metin Doğan. Bir hiç uğruna ölmektense vatan uğruna ölmeyi tatmak istedim o gece. Binlercesine ışık, binlercesine yol oldum o gece.
Erol OLCAK, Abdullah OLÇAK ‘’ Vatan sevgisi evlat sevgisi, vatan sevgisi baba sevgisi.’’ diyor baba- oğul.
Yeni müzeler, yeni kapılar. Vatanı yoktan var edenler: Anafartalar Komutanı, Seyit Onbaşı, Meçhul Askerler…
Nene Hatunlar, Hasan Tahsinler, Sütçü İmamlar, Karayılanlar…
İyi ki butonlar var. Yoksa torun ‘’ O ne, bu ne? ’’ diye diye kalan iki tel saçtan edecekti.
Parkın çıkışında yeni bir müze daha. Bu defa butonlar yok. Torun soruyor ben cevaplıyorum ‘’ Bu, kitap insanlar yıllar önce kâğıtlara yazardı. Bu, araba. İnsanlar yıllar önce sadece karada yaşardı. Bir yerden bir yere araba ile giderdi.
Torun sordukça soruyor ‘’ İnsanlar niye şehit, niye gazi oluyordu? ’’ Ben anlatıyorum ‘’ insanlar yaşam alanlarının sadece toprak olduğunu sanıyordu. O nedenle güçlü olan güçsüzün toprağını alma sevdasındaydı. Vatanı uğruna ölmeyi göze alan koruyabiliyordu vatanını tıpkı Çanakkale’de, Sakarya’da olduğu gibi 15 Temmuz’da olduğu gibi. Torun soruyor ‘’ İyi mi ettiler? ’’ ‘’ İyi ettiler tabi ki taşımış olduğumuz Y1 Belgesi onların sayesinde. Bu gün sadece G1Belgesi taşıyanlar vatanı olmayan sadece gökte barınma hakkı elde edenler. Onlar da G1 Belgesi olanlara her yönden bağlı, hakları kısıtlı.
Torun sordukça ben şakıyorum. Nerdeyse ihtiyarlığımı unutup periler gibi hünerler sergileyeceğim.
Torunun son sorusu yetişti imdadıma ‘’ İnsanlar yaşamayı, yaşatmayı bilmiyor muydu? Tek öğrendikleri birbirlerini öldürmek miydi? ’’ Susmuştum..
Ben sustum ikizim girdi devreye ‘’ Ne yazık ki insanoğlunun ‘’Demokrasi ve Özgürlük’’ ü keşfi, uzayın keşfinden fazla zaman aldı.
İkizimden geri kalamazdım, cesaretimi topladım son sözü ben söyledim. ‘’ Demokrasi özgürlük volkanların suskun hali. Uyum hali. Bir yer değiştirirse katmanlar, Yerkür’ün, Uzobir’ün cehennem hali.
SIĞINAĞIMI YAKACAĞIM, ATEŞİNİZ VAR MI
Bahane başarıda gözü olmayanın sığınağıdır. O sığınakta iskele yok ki demirleyeler. Dalgalarda yaprak gibi savruldukça savrulurlar. Girdaplarda boğuştukça boğuşurlar. Girdap çeker dibine dibine. Çırpınışlar nafile. Şans eseri vurmuşsa beden kıyıya, dudaklardan dökülür ‘’ Kaderimde varmış.’’ Bilmezler limana sığınan kendileri, kader dedikleri yazgı kendi hünerleri.
Sığınak dediğin iş ola, aş ola. Yarınlara yol ola, taşıya bizi yarınlara. Bahane dediğimiz sığınak ağzımızdan çıktığı an gitmiştir. Kalan biz. Elde var sıfır. Birikir sıfırlar, birikir… Biz hiç. Biz kendi gölgesinden korkan. Bitmiştir bahaneler. Tek söylem ‘’ Benden bir ….. olmaz.’’ ‘’ Şans yüzüme gülmedi.’’
Bahane sığınağı başlangıçta çocuğa bir eğlence gelir. Ortak eder eğlencesine annesini, babasını ‘’ Ben öğretmeni sevmiyorum.’’ İnanır anne- baba çocuğunun sözüne. Çocuk mutlu, çocuk kahraman. ‘’ Ben oturduğum yeri sevmiyorum, arkadaşımı sevmiyorum, dersi sevmiyorum.’’ Sevmiyorum uzar da uzar. Döner anne-babaya ‘’ Sizi sevmiyorum.’’ Hazır yeni bir bahane ‘’ Ergenlik belirtisi.’’ Üzerine varmayalım.’’ Eklenir sevmiyorumlara bir yenisi ‘’ Ben yaşamayı sevmiyorum.’’
İnsanın yaşamı sevmesi kendisini sevmesiyle başlar. Sevmeler arkadaşa, çevreye yaşama yayıldıkça yayılır, bağlar bizi yaşama.’’ Yaşamı seviyorum.’’ demenin çığlıkları yükselir.
İnsanın kendisini sevmesinin yolu bahane sığınağını yerle bir etmekten geçer. Başarıya giden yola ilk adımı atmaktan geçer. Çocuk tatmalı kalemi tutmanın sevincini. Görmeli sözcükleri yazdıkça kendine yeni pencereler araladığını. Farkına varmalı arkadaşı ile uğraşmadığında arkadaşının kendisi ile uğraşmadığını. Görmeli kendisi ile uğraştıkça arkadaşlarının kendine hayran kaldığını. Görmeli kendisi ile uğraştıkça başarı yolunda adım adım ilerlediğini. İnanmalı o küçük adımların kendini zirveye taşıdığını.
‘’Başarmak için yola çıkanlar asla yorulmaz.’’ Onun içindir ki asla mola vermezler. Yorulanlar sığınacak bahane arayanlardır.
Atacak adımı olanlar bir saniye bile tereddüt etmeden atmalı bir adımı. Görmeli bir adımlar bizi nerelere taşıyacak.
Sizlerde ben o adımları görüyorum. İlk adımı atacağınıza inanıyorum. İlk adımı atanın elinden tutacak mutlak birileri vardır. O birilerden biri de ben olabilirim.
SİZLERİ ÇOK SEVEN SINIF ÖĞRETMENİNİZDEN KARNE HEDİYESİ.
İBRAHİM ŞAHİN
Kayıt Tarihi : 10.2.2017 15:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!