Uykuyu haram edene beddua etmek de neymiş,
Ne ettiyse, ne yaptıysa, ne söylediyse helal olsun..
Biz bilmeyeli, sevdanın kuralı, rajonu mu değişmiş?
Kalanın vefası, gitmeye karar verenin canı sağolsun..
Yüzü gözü solmuş insanlar, ve soğuk bir hava
İnsandan önemli değildi, hiçbir aşk ve dava,
Saygı göster ki ürpersin içimizdeki kötülükler
Bitse de, bitmez dediklerimiz; saygı göster bana..
Bak iki çocuğun mutluluğunu buldum,
Kim fotoğraflamış bilmiyorum ama;
Bu veletlerin inan aşığı oldum..
Kalsın sende bu fotoğraf,
Çoculardaki şu güzel gözlerde,
Buldun değil mi, tanıdık bir taraf?
Sana beddua ederek almayacağım bir günahı,
Susuyorum.........
Ama bunların da çıkar elbet, birgün ahı..
+Ne kadar zaman aldı ona aşık olman?
-Konuşmasak..? Aklıma gelmeyen birinden mi bahsedeyim şimdi?
+Doktorlar ısrar etmese sormam inan. Yardımcı olmak istiyoruz sana.
-Şizofreni olmadığımı biliyorsun dimi?
+Bak sana ne diyicem, sorularıma çelişkisiz ve hayallere dalmadan cevap ver ki, çık artık bu tımarhaneden.. Hadi lütfen kısaca cevapla. Ne kadar zaman aldı ona aşık olman?
-Anlıktı, anlayamadım.. Birkaç gün sonra ona aittim.
Hep birilerini özledim ben.. Hiç gelmediler dünyaya belki. Yada hiç görmediler beni.. Ne bileyim, tutamadığım ellerini ve ona en içerden, taaaa içerden 'caaan' diyemediğim; desem de duyuramadığım insanlardı onlar.. Dedimya, hiç gelmediler belki dünyaya, yada hiç görmediler beni.. İşte onları, sadece onları.. Birtek onları özledim ben.. Hiç tanımadığım insanlara çiçek toplayıp yüksekçe bir dağdan, acaba beğenir mi korkusuyla onlara uzattım ben.. Üstelik kirliydi ellerim, titrekti dudaklarım.. Yüzüm vardı birde evet.. Utangaç bir yüzüm.. Çiçeklerin kokusunu ve anlamını bertaraf eden o kirli yüzüm.. sevindiler mi, sevinmiş gibi mi yaptılar bilmiyorum ama sevdiler.. Hem de nasıl sevmek.. Ama sonra, çiçeği atıp; kusurlusun, yüzün kirlenmiş dediler.. Sen kocaman yanardağa çık ve yana yana en güzel çiçekleri topla.. Bu yüzden yaksın ateş seni ve kirletsin bedenini.. Yine de, titrete titrete ellerini çiçekleri bağlayıp ver onlara.. Ve haykır en sessiz halinle "Al caan, bu çiçekler benden sana hatıra" de.. Onlar çiçekleri unutup, senin o hislenmiş, kirli yüzünü hatırlasınlar.. Yüz kirli olsa neye yarar lan, bak işte..! Kirlenmiş olsa da o benim yüzüm..!
Şimdi yanımda bana eşlik eden bir hüznüm, iki elim, iki ayağım ve iki gözüm ile.. Ve bir de hızlı hızlı çarpan kalbim ile.. Özlüyorum işte hepsi bu.. Gölgeleri tarafından terkedildiğim ve ruhlarını özlediğim ve en önemlisi de hiç görmediğim birilerini özlüyorum.. Nasıl olsa gelicekler biliyorum.. Üstelik, bir gece vaktinde, geçerken önümden, beni tanımayacak kadar geç gelecekler.. Ve.. o kirlenmiş yüzümü bile, özleyecekler...
"Senden neleri duymak istediğimi anlayamazsın" dedi.
"Böyle bağırırsan, söylediklerimi anlayamazsın" diyemedim..
O ağzına geleni dedi..
Ben gönlüme geleni diyemedim..
Hakiki dostlarımın yeri ayrıdır, mekanları inşallah cennet olsun
Kolpa dostlarıma gelince, sevmek zorunda değiller beni; olsun
Ama kötü dostlarım yok mu.. Onlara hükmü ben veremem
Benim ne haddime, ben kimim ki; onlar Yüce Allah'tan bulsun..
Dürüstlük; kalbin en kutsal vazifesidir bence..
Dil yalan söyler ama; kalp asla..
Şimdi dilin dolansa kalbine de, dürüstçe söylesen keşke:
+ '' Ben senden daha kötülerine layığım ''
+ '' Allah böyle cezalandıracak beni.. ''
Eski, çok eski zamanlardan kalma bir şehrin, çok eski zamanlardan kalma bir binasının altındaki, eski bir kahvede geçen bir mevzudur bu..
Otuz, otuzbeş yaşlarında, kirli sakallı, gözleri kan çanağına dönmüş, dilsiz olduğu düşünülen bir adam kahvede oturuyor; çayını içiyordu.
Hem kahveci, hem de kahvedeki diğer adamların şüphesini kazanmıştı bu adam. Dalıp gidiyor, sadece çayını içiyor ve hep susuyordu.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!