xx. yüzyılın, hiç kuşkusuz ki en büyük yazarlarından biridir, Albert Camus. xx. yüzyılda benzersiz bir yeri olan Yabancı (L’Etranger, 1942) romanının kahramanı Meursault, bir anlatı karakteri olarak “saçmanın dünyası”nda her şeye karşın “mutlu”dur.
Roman, Fransız sömürgesi olan ve yaklaşık bir milyon Avrupalı’nın yaşadığı Cezayir’in Cezayir kentinde geçer. Sıradan, yoksul ve yalnız bir memur olan Meursault’nun, bugünden bakıldığında trajikomik öyküsüdür. Ancak sorun bu kadarla kalmaz; Camus, Yabancı’da saçma (absurde) bir dünyanın uyumsuz insanı üzerine felsefi bir “derinleşme”ye gitmiştir. Nitekim, romandan hemen sonra yayınlanan ünlü Sisyphos Söyleni (Le Mythe de Sisyphe, 1942) adlı deneme kitabında işte bu uyumsuz insanı ve saçma dünyayı açımlar.
Dilimize de girmiş, bazen her ikisi tek bir anlamı karşılayarak kulanılan “saçma” ve “uyumsuz” tanımlarının/kavramlarının, Camus ile dünya kültüründe yalnızca “dilsel” bir sorunsal değil, praksise ilişkin “felsefi bir katogeri/sorunsal” olarak tartışmaya başlandığını söylemek sanırım yanlış olmaz.
Bence bu bağlamda “saçma” ile “uyumsuz”u farklı farklı kullanmak gerekir dilimizde. Meursault uyumsuz bir kişidir; ama saçma bir düyanın uyumsuz kişisidir! Öte yandan bakıldığında yani saçmanın dünyası diye tanımladığımız durumdan bakıldığındaysa, Meursault “hastalık”lı (kimine göre kötü, kimine göre zavallı) bir bireydir!
Ne var ki romanda tersinmeci bir bakışla sorgulanan “hastalıklı” olan aslında “kim/ne”dir? Romanın yayınlandığı yıllarda Avrupa, Nazi dehşetiyle sarsılmaktadır; milyonlarca insanın öldüğü, yüzyıllarca uygarlığın simgesi olan kentlerin üzerine binlerce ton bombanın atıldığı yıllardır!
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta