Ülkem sessizdi, dağlar sessizdi. Dereler, bayırlar, köyler ve ormanlar sessizdi. Kocaman bir sessizliğin ortasında durmuşuz, sessizliğe boğuluyorduk. Ülkemin insanı da sessizdi. Dualar sessiz ediliyor, aşklar içten sessiz yaşanıyor ve insanlar hiç konuşmadan kıpırtısız anlaşabiliyordu. Sonra biri çıktı, kurşun sıktı sessizliğe ve yırttı baştan başa, bir çığlık düşürdü ülkemin yüreğine. Sonra bir bebek ağladı, bir annenin dilinde ağıt oldu, bir gelinin dul kalmış düşlerinde yakarış, bir genç kızın gençliğine sesli bir küfür. Sessizlik kendinden utanmaya başladı en gürültüsüz haliyle...
Artık gecelerimiz de karanlık değildi, mermi ışıltılarıyla parlıyor, yıldızlara karışıyordu bu ışıltıların yüz binlercesi. Köyler bir gecede boşalıyor, gecenin mermi ışıltılarına eşlik etmeye başlıyor yanan evlerin yıkılırken çıkardığı çıtırtılar. Ormanlar yanmaya başlıyor bir yaz vakti, içinde yaşama elveda eden canlıların gürültüsü zevke getiriyor birilerini. Çünkü ülkem yanıyor, halkım yanıyor...
Utanmaz bir zamanın en sahtekar dilimindeyiz, yüreğimiz barışın susuzluğunda savaşa mecbur. Kahrolası bir geçmişin yaşanası geleceği için, sessiz bir ülkenin gürültüye boğulan bugününü sessiz bir yarına bağlamak için, bebelerin ölmemesi, anaların ağlamaması, dul gelinlerin, gelecek kavramı unutturulan genç kızların hatırına, kinsiz ve irinsiz duygulardan arınan ruhların elverdiği bir savaş geliyor, misafir oluyor yaşamlarımıza. Gözlerimizi bile kırpamıyoruz, 'hayır' diyemiyoruz. Barışı çığlık çığlığa haykıranların ölümleri utandırıyor dilleri, 'sus! ' diyor sessizce, artık bizim susma zamanımızdır...
Ve silahlar. Ve silahlı kişilerin ayak sesleri. Gümbür gümbür bombalar yağıyor üstümüze, çocuklarımız korkmadan ellerini mayınlara uzatıveriyorlar. Her şey yasal yaşanıyor, bütün ölümler meşru. Ve ülkemin çocukları bir gecede büyüyor. Ve bir gecede terörist oluveriyor. Ölümleri meşru oluyor, birileri onur, birileri gurur duyuyor yerde yatan minik cesetlerden. Sonra gazete manşetleri kahramanları yazıyor. Ve o yaşlarından çok mermi yiyen çocukların failleri bir gecede kahraman oluyor, vatan kurtuluyor...
Yeni değil çocuk ölümleri! Öncesini gücüm yetmiyor demeye...
Yaşlılarımız yaşamını isyanların, ölümlerin ve katliamların sayısına bölerek yad ediyor geçmişi. Gözleri şiddete ve zulme aşina, duaları tükenik. Gençler geleceğe üstüne bombalar yağmışlıkla, vücudunda hatıralar bırakan mermilerin kulakta bıraktığı gürültülerin izleriyle merhaba diyorlar. Sakat insanları saymıyorum bile...
Her şey toprağa adanıyor, her şey bayrağa. Ve vatan uğruna vatan gömülüyor toprağa. Artık kulaklarımız sağır, artık dillerimiz lal. Artık konuşmanın, anlatman, anlaşılmanın tükendiği noktadayız. Tam da silahların sesini en güzel duyurduğu nokta. Biz alçak bir şiddetin ta orta yerindeyiz insanlık! ! !
Artık birkaç yüz kişilik sınır köylerinde yüz binlerce asker nöbette artık açlığında, yıkımında kimsenin gidemediği, ulaşamadığı diyarlara ulaşamayanlar bir gecede inebiliyor, bir gecede yarım milyon yasal insan ulaşabiliyor. Artık elektriğin ulaşamadığı köylerde mermiler ve top, havan ateşleriyle aydınlanıyor insanlar, su kuyularına kırmızı karışıyor artık. Artık düşlerimize ölümler, gülüşlerimize gözyaşı karışıyor...
Ey insanlık artık dört parça yüreğiyle ülkem yanıyor, halkım ağlıyor. Ve ey insanlık tekrar kendi küllerinden dirilirse Cudi, dirilirse Gabar, benden barış bekleme, ilk mermimi barışa sıkacağım o vakit...
Ülkem(Kürdisdan) Yanıyor....
Ülkem sessizdi, dağlar sessizdi. Dereler, bayırlar, köyler ve ormanlar sessizdi. Kocaman bir sessizliğin ortasında durmuşuz, sessizliğe boğuluyorduk. Ülkemin insanı da sessizdi. Dualar sessiz ediliyor, aşklar içten sessiz yaşanıyor ve insanlar hiç konuşmadan kıpırtısız anlaşabiliyordu. Sonra biri çıktı, kurşun sıktı sessizliğe ve yırttı baştan başa, bir çığlık düşürdü ülkemin yüreğine. Sonra bir bebek ağladı, bir annenin dilinde ağıt oldu, bir gelinin dul kalmış düşlerinde yakarış, bir genç kızın gençliğine sesli bir küfür. Sessizlik kendinden utanmaya başladı en gürültüsüz haliyle...
Artık gecelerimiz de karanlık değildi, mermi ışıltılarıyla parlıyor, yıldızlara karışıyordu bu ışıltıların yüz binlercesi. Köyler bir gecede boşalıyor, gecenin mermi ışıltılarına eşlik etmeye başlıyor yanan evlerin yıkılırken çıkardığı çıtırtılar. Ormanlar yanmaya başlıyor bir yaz vakti, içinde yaşama elveda eden canlıların gürültüsü zevke getiriyor birilerini. Çünkü ülkem yanıyor, halkım yanıyor...
Utanmaz bir zamanın en sahtekar dilimindeyiz, yüreğimiz barışın susuzluğunda savaşa mecbur. Kahrolası bir geçmişin yaşanası geleceği için, sessiz bir ülkenin gürültüye boğulan bugününü sessiz bir yarına bağlamak için, bebelerin ölmemesi, anaların ağlamaması, dul gelinlerin, gelecek kavramı unutturulan genç kızların hatırına, kinsiz ve irinsiz duygulardan arınan ruhların elverdiği bir savaş geliyor, misafir oluyor yaşamlarımıza. Gözlerimizi bile kırpamıyoruz, 'hayır' diyemiyoruz. Barışı çığlık çığlığa haykıranların ölümleri utandırıyor dilleri, 'sus! ' diyor sessizce, artık bizim susma zamanımızdır...
Ve silahlar. Ve silahlı kişilerin ayak sesleri. Gümbür gümbür bombalar yağıyor üstümüze, çocuklarımız korkmadan ellerini mayınlara uzatıveriyorlar. Her şey yasal yaşanıyor, bütün ölümler meşru. Ve ülkemin çocukları bir gecede büyüyor. Ve bir gecede terörist oluveriyor. Ölümleri meşru oluyor, birileri onur, birileri gurur duyuyor yerde yatan minik cesetlerden. Sonra gazete manşetleri kahramanları yazıyor. Ve o yaşlarından çok mermi yiyen çocukların failleri bir gecede kahraman oluyor, vatan kurtuluyor...
Yeni değil çocuk ölümleri! Öncesini gücüm yetmiyor demeye...
Yaşlılarımız yaşamını isyanların, ölümlerin ve katliamların sayısına bölerek yad ediyor geçmişi. Gözleri şiddete ve zulme aşina, duaları tükenik. Gençler geleceğe üstüne bombalar yağmışlıkla, vücudunda hatıralar bırakan mermilerin kulakta bıraktığı gürültülerin izleriyle merhaba diyorlar. Sakat insanları saymıyorum bile...
Her şey toprağa adanıyor, her şey bayrağa. Ve vatan uğruna vatan gömülüyor toprağa. Artık kulaklarımız sağır, artık dillerimiz lal. Artık konuşmanın, anlatman, anlaşılmanın tükendiği noktadayız. Tam da silahların sesini en güzel duyurduğu nokta. Biz alçak bir şiddetin ta orta yerindeyiz insanlık! ! !
Artık birkaç yüz kişilik sınır köylerinde yüz binlerce asker nöbette artık açlığında, yıkımında kimsenin gidemediği, ulaşamadığı diyarlara ulaşamayanlar bir gecede inebiliyor, bir gecede yarım milyon yasal insan ulaşabiliyor. Artık elektriğin ulaşamadığı köylerde mermiler ve top, havan ateşleriyle aydınlanıyor insanlar, su kuyularına kırmızı karışıyor artık. Artık düşlerimize ölümler, gülüşlerimize gözyaşı karışıyor...
Ey insanlık artık dört parça yüreğiyle ülkem yanıyor, halkım ağlıyor. Ve ey insanlık tekrar kendi küllerinden dirilirse Cudi, dirilirse Gabar, benden barış bekleme, ilk mermimi barışa sıkacağım o vakit...
Nezmi Geveri